Osmanlı'nın durumu
ve Mehmet Akif
Bütün bu gelişmeler Mehmet Akif Ersoy'a da damgasını vurmuş durumdadır. Acı dolu bir hayatın meyveleri olarak O'nun şair ruhunu derinden etkilemiş ve O'nun görüşlerini ve hayata bakış açısını olgunlaştırmıştır. Olayların analizini yapmasına ve bu yıkılış sebeplerine inmek zorunda olduğunu kendi derinliklerinde hissetmiştir. Nitekim bütün bunların etkisi, daha sonraki eserlerinde alenen görülmektedir.
O tarihlerde, Osmanlı halkına çok büyük bir baskı çökmüş durumdaydı. Türklük - İslam dini inançların ve Osmanlılık, batı tarafından devamlı kötülenmekteydi. Ayrıca Osmanlı büyük borçlar altında kıvranıp duruyordu. Bütün Osmanlı ticareti ve derme çatma alt sanayi ve hizmet kurumları, gayri müslümlerin elindeydi. Yabancılar gittikçe duruma hakim oluyorlardı. Halka aşağılık kompleksi oluşmuştu. Türkler işe yaramaz, kültür ve gelişmekten yoksun, adeta geri zekalı bir millet olarak gösterilmeye çalışılıyordu. Türklerin geldikleri yere, Orta Asya'ya sürülmesi planları yapılmaktaydı!
Yeni batıcılar ortaya çıkmıştı. Enteller "Ala Franga" -"Fransızlaşma - Batılılaşma" çabası içindeydi. Hatta konuşmaları ve davranışlarıyla batıyı taklit etme modası tam gaz gelişiyordu.
Osmanlı kabuk değiştiriyordu. Ama sadece kabuk değil - içi ve kimliği de değiştirilmek için uğraşılıyordu.
Ekonomik olarak çöken, askeri olarak mağlup edilen, yetişmiş elemanları sayısız cephelerde şehit düşen, büyük sıkıntı içinde olan ve erkeklerinin büyük çoğunluğunun ya sakat ya da hasta, yaşlı veya çocuk yaşta olan biçare bir Anadolu'yu, ayağa kaldırmak ve çekidüzen vermek, üstelik dünyanın en güçlü ordularını arkasına alan düşmana karşı yıllarca savaşmak ve başarıya ulaşmak büyük bir mucize sayılırdı. Üstelik elde ne cephane, ne modern silah, ne de bunları tedarik etmek için para mevcuttu.
Ama düşman yanılmıştı. Türk'e karşı savaşmanın ne demek olduğunu henüz tam manasıyla idrak edememişti. Başka bir şeyi daha unutmuşlardı. Türkler kendi vatanları namus, şeref, kutuluşları ve istiklal için savaşıyorlardı. Türklerde vatan, bayrak, hürriyet ve inanç vardı. Ortaya kendilerini ve bütün varlıklarını bu davaya siper etmişlerdi.
Onlar ise sadece işgal için, yağma, madde ve zenginleşmek için etrafa zorbalık, kan ve ölüm saçıyorlardı. Çok dengesiz ve adaletten yoksun bir savaş cereyan ediyordu. Dünyanın bütün güçleri bir tarafta, İstiklal için savaşan Türkler diğer taraftaydı.
İşte bu zor şartlarda Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşları kurtuluşun askeri yönünden, Mehmet Akif Ersoy ve O'nun gibileri ise manevi yönden ve her iki tarafın da birlikteki maneviyat yönünden üstün bilgi, ikna kabiliyetleri, organizasyon ve becerileri sayesinde bu Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanmıştır.
O devirdeki büyük olaylar büyük insanları meydana çıkarmıştı ve geliştirmişti. Osmanlı çökerken bile, bir taraftan yetiştirdiği paşaları, askeri dehaları, fikir ve kalem adamlarını geride bırakmaktaydı. Onları harekete geçirebilecek cevherleri de içlerine koymuştu. O cevherler sayesinde en umutsuz durumlarda bile bir kurtuluş imkanı bulan bu dehalar, hakikaten Türk milletinin büyük talihi olmuştur. Bu insanların o anda millete adeta suni tenefüs yaptırarak yeniden canlanmalarını sağlamıştır. Bu durumda diğer taraftan Türk milletine, Cenab-ı Hakkın büyük bir lütfu sayılabilirdi!
ve Mehmet Akif
Bütün bu gelişmeler Mehmet Akif Ersoy'a da damgasını vurmuş durumdadır. Acı dolu bir hayatın meyveleri olarak O'nun şair ruhunu derinden etkilemiş ve O'nun görüşlerini ve hayata bakış açısını olgunlaştırmıştır. Olayların analizini yapmasına ve bu yıkılış sebeplerine inmek zorunda olduğunu kendi derinliklerinde hissetmiştir. Nitekim bütün bunların etkisi, daha sonraki eserlerinde alenen görülmektedir.
O tarihlerde, Osmanlı halkına çok büyük bir baskı çökmüş durumdaydı. Türklük - İslam dini inançların ve Osmanlılık, batı tarafından devamlı kötülenmekteydi. Ayrıca Osmanlı büyük borçlar altında kıvranıp duruyordu. Bütün Osmanlı ticareti ve derme çatma alt sanayi ve hizmet kurumları, gayri müslümlerin elindeydi. Yabancılar gittikçe duruma hakim oluyorlardı. Halka aşağılık kompleksi oluşmuştu. Türkler işe yaramaz, kültür ve gelişmekten yoksun, adeta geri zekalı bir millet olarak gösterilmeye çalışılıyordu. Türklerin geldikleri yere, Orta Asya'ya sürülmesi planları yapılmaktaydı!
Yeni batıcılar ortaya çıkmıştı. Enteller "Ala Franga" -"Fransızlaşma - Batılılaşma" çabası içindeydi. Hatta konuşmaları ve davranışlarıyla batıyı taklit etme modası tam gaz gelişiyordu.
Osmanlı kabuk değiştiriyordu. Ama sadece kabuk değil - içi ve kimliği de değiştirilmek için uğraşılıyordu.
Ekonomik olarak çöken, askeri olarak mağlup edilen, yetişmiş elemanları sayısız cephelerde şehit düşen, büyük sıkıntı içinde olan ve erkeklerinin büyük çoğunluğunun ya sakat ya da hasta, yaşlı veya çocuk yaşta olan biçare bir Anadolu'yu, ayağa kaldırmak ve çekidüzen vermek, üstelik dünyanın en güçlü ordularını arkasına alan düşmana karşı yıllarca savaşmak ve başarıya ulaşmak büyük bir mucize sayılırdı. Üstelik elde ne cephane, ne modern silah, ne de bunları tedarik etmek için para mevcuttu.
Ama düşman yanılmıştı. Türk'e karşı savaşmanın ne demek olduğunu henüz tam manasıyla idrak edememişti. Başka bir şeyi daha unutmuşlardı. Türkler kendi vatanları namus, şeref, kutuluşları ve istiklal için savaşıyorlardı. Türklerde vatan, bayrak, hürriyet ve inanç vardı. Ortaya kendilerini ve bütün varlıklarını bu davaya siper etmişlerdi.
Onlar ise sadece işgal için, yağma, madde ve zenginleşmek için etrafa zorbalık, kan ve ölüm saçıyorlardı. Çok dengesiz ve adaletten yoksun bir savaş cereyan ediyordu. Dünyanın bütün güçleri bir tarafta, İstiklal için savaşan Türkler diğer taraftaydı.
İşte bu zor şartlarda Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşları kurtuluşun askeri yönünden, Mehmet Akif Ersoy ve O'nun gibileri ise manevi yönden ve her iki tarafın da birlikteki maneviyat yönünden üstün bilgi, ikna kabiliyetleri, organizasyon ve becerileri sayesinde bu Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanmıştır.
O devirdeki büyük olaylar büyük insanları meydana çıkarmıştı ve geliştirmişti. Osmanlı çökerken bile, bir taraftan yetiştirdiği paşaları, askeri dehaları, fikir ve kalem adamlarını geride bırakmaktaydı. Onları harekete geçirebilecek cevherleri de içlerine koymuştu. O cevherler sayesinde en umutsuz durumlarda bile bir kurtuluş imkanı bulan bu dehalar, hakikaten Türk milletinin büyük talihi olmuştur. Bu insanların o anda millete adeta suni tenefüs yaptırarak yeniden canlanmalarını sağlamıştır. Bu durumda diğer taraftan Türk milletine, Cenab-ı Hakkın büyük bir lütfu sayılabilirdi!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006