Mehdî’nin dünyaya geldiği dönemde siyasi durum
Abbasîler döneminde İmamların içinde bulundukları durumu şu olaydan yola çıkarak gayet iyi anlayabiliriz: Mutevekkil, İmam Ali Nakî’yi, meclisinde, kendisine nedim etmeyi, bunu halka duyurup kadrini, -hâşâ- küçültmeyi tasarlamıştı...
29.06.2024 18:34:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Abbasîler döneminde İmamların içinde bulundukları durumu şu olaydan yola çıkarak gayet iyi anlayabiliriz:
Mutevekkil, İmam Ali Nakî'yi, meclisinde, kendisine nedim etmeyi, bunu halka duyurup kadrini, -hâşâ- küçültmeyi tasarlamıştı.
Bir gece yarısı, sarhoşken, İmam'ı (aleyhi's-selâm) çağırttı. İmam gelince, kendisini ağırladı, yanına oturttu; kadehi doldurup sundu. İmam (aleyhi's-selâm), "Allah'a and olsun ki, henüz etim, kanım, şarapla karışmadı" diye buyurdular. Bu söz karşısında, meclistekiler, donup kaldılar.
Mütevekkil, şarap kadehini dikip küstahça, "Öyleyse bir şiir oku" dedi. İmam (aleyhi's-selâm), "Şiirde de rivayetim azdır" buyurdular. Mütevekkil, aşırı ısrarda bulununca şu beyitleri buyurdular:
"Onlar (zâlimler), korunmak için dağ tepelerine tırmandılar;
Güçlü kişilerdi ama o tepeler fayda etmedi onlara, yenildiler.
Önce yükseğe savruldular, sonra düşürüldüler; çukurlara yerleştiler;
Ne de kötü yerlerdi onların yerleştikleri yerler.
Gömülüp gittiler; sonra da bir feryat eden, ardlarından bağırdı:
Nerde bilezikleri, nerde taht-taç, nerde süsler püsler?
Ne oldu o naz-ü naimle beslenen, bezenen yüzler;
Hani vaktiyle nazlarla, nimetlerle perdelenirdi o yüzler?
Kabir, bu soruya açık-seçik cevap veriyor da diyor ki:
Şimdi o yüzlerde kurtlar oynaşmada, kurtlara yem olmuş o yüzler.
Nice zamandır yediler-içtiler, geçindiler;
Şimdiyse dünya onları yer-içer.
Nice zaman evlerde barındılar; oturup esenleştiler;
Şimdiyse evlerden de ayrıldılar; ehlinden-iyalinden de geçip gittiler.
Bunca zaman hazineler yığdılar, mallar biriktirdiler;
Derken mallarını-mülklerini düşmanlarına dağıttılar, gittiler.
Evleri bomboş; içindekilerse mezarlarında yatıyorlar; göçtüler, göçtüler."
Mütevekkil, bu şiiri dinleyince, sarhoşlukla şarap kadehini yere fırlatıp şiddetle ağlamaya koyuldu; meclistekiler de ağlıyorlardı. Zevk meclisi, yas toplantısına dönmüştü.
Mütevekkil, İmam'dan (aleyhi's-selâm) özür diledi; İmam (aleyhi's-selâm) da kalkıp meclisi terk ettiler.
Yine Mütevekkil, İmam'ı (aleyhi's-selâm), Ehl-i Beyt dostlarının gözünde küçük düşürmek için bir gün, "Bunca zamandır çalıştım, çabaladım, bir türlü ona şarap içiremedim" dedi.
Meclisindekilerden biri, "Kardeşi Mûsâ'yı çağır; duyduğumuza göre o, içermiş. O da İbnü'r-Rızâ, bu da... Halk ne bilecek? İbnü'r-Rıza, Halife'yle şarap içmiş diye bir söz yayılsın; İmam'ın içmiş olduğunu sanacaklar" dedi.
Mütevekkil, bu sözü kabul etti; Mûsâ'yı çağırttı. İzzetle, ikramla Samarra'ya gelen Mûsâ'yı, İmam (aleyhi's-selâm), Vasif köprüsünde karşıladılar, "Bu adam seninle zevk meclislerinde bulunmak, sana şarap içirmek, seni ve soyumuzu aşağılatmak için seni çağırttı. Allah'tan kork, Allah'tan çekin; onunla böyle bir şey yapmaya kalkışma" diye ikaz ettiler.
Mûsâ, "Beni çağırır, böyle bir teklifte bulunursa ben ne yapabilirim" dedi. İmam (aleyhi's-selâm), "Kadrini düşürme; Rabbine isyan etme; sana ayıp getirecek bir harekette bulunma" buyurdularsa da Mûsâ, gene aynı tarzda sözler söyledi.
Bunun üzerine İmam (aleyhi's-selâm), "Onunla görüşmek isti-yorsun ama ebedî olarak onunla görüşemeyeceksin" buyurdular.
Gerçekten de öyle oldu.
Mûsâ, ne zaman Mütevekkil'i görmeye gittiyse, "Bugün meşgul; sarhoş olup sızdı; uyuyor" gibi sözlerle kabul edilmedi; Samarra'da tam üç yıl kaldı; bir kere bile Mütevekkil'in yanına giremedi; sonunda Mütevekkil öldürüldü ve bu dönem de bitti.
Böyle bir dönemde halk tabii olarak zulüm ve fesattan ve her türlü pislikten temiz olan Ehl-i Beyt'e (aleyhumu's-selâm) yöneliyor ve onlara olan bağlılık ve inançları daha bir pekişiyordu. Bu durumu sezen Abbasî halifelerinin tedirginliği, iyice artırıyordu.
Yakut Himevî yazıyor ki: "Mütevekil'in bina ettiği saraylardan bazıları ve onların maliyeti şöyledir:
1- Aras Sarayı, 30000 dinar.
2- Muhtar Sarayı, 5000000 dinar.
3- Vahid Sarayı, 2000000 dinar.
4- Ca'feri Sarayı, 10000000 dinar.
5- Garib Sarayı, 10000000 dinar.
6- Subh Sarayı, 5000000 dinar.
7- Melih Sarayı, 5000000 dinar.
8- İtahye Sarayı, 10000000 dinar.
9- Tell Sarayı, 5000000 dinar.
10- Cevsek Sarayı, 5000000 dinar.
11- Berkevar Sarayı, 20000000 dinar.
12- Kelaid Sarayı, 50000 dinar."
Oysa ki, bu dönemde Ehl-i Beyt soyundan gelen aileler Abbasî yöneticilerinin baskısı yüzünden, iktisadî yönden felaket sayılacak bir durumda yaşıyorlardı.
Tarihçilerin nakline göre, Medine'de yaşayan Ehl-i Beyt soyundan gelen birkaç hanımın dışarıda ortaklaşa kullandıkları tek bir elbiseleri vardı ki, biri onu kullandığında diğerleri evlerinde perde arkasında kalmak zorundaydılar." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Mutevekkil, İmam Ali Nakî'yi, meclisinde, kendisine nedim etmeyi, bunu halka duyurup kadrini, -hâşâ- küçültmeyi tasarlamıştı.
Bir gece yarısı, sarhoşken, İmam'ı (aleyhi's-selâm) çağırttı. İmam gelince, kendisini ağırladı, yanına oturttu; kadehi doldurup sundu. İmam (aleyhi's-selâm), "Allah'a and olsun ki, henüz etim, kanım, şarapla karışmadı" diye buyurdular. Bu söz karşısında, meclistekiler, donup kaldılar.
Mütevekkil, şarap kadehini dikip küstahça, "Öyleyse bir şiir oku" dedi. İmam (aleyhi's-selâm), "Şiirde de rivayetim azdır" buyurdular. Mütevekkil, aşırı ısrarda bulununca şu beyitleri buyurdular:
"Onlar (zâlimler), korunmak için dağ tepelerine tırmandılar;
Güçlü kişilerdi ama o tepeler fayda etmedi onlara, yenildiler.
Önce yükseğe savruldular, sonra düşürüldüler; çukurlara yerleştiler;
Ne de kötü yerlerdi onların yerleştikleri yerler.
Gömülüp gittiler; sonra da bir feryat eden, ardlarından bağırdı:
Nerde bilezikleri, nerde taht-taç, nerde süsler püsler?
Ne oldu o naz-ü naimle beslenen, bezenen yüzler;
Hani vaktiyle nazlarla, nimetlerle perdelenirdi o yüzler?
Kabir, bu soruya açık-seçik cevap veriyor da diyor ki:
Şimdi o yüzlerde kurtlar oynaşmada, kurtlara yem olmuş o yüzler.
Nice zamandır yediler-içtiler, geçindiler;
Şimdiyse dünya onları yer-içer.
Nice zaman evlerde barındılar; oturup esenleştiler;
Şimdiyse evlerden de ayrıldılar; ehlinden-iyalinden de geçip gittiler.
Bunca zaman hazineler yığdılar, mallar biriktirdiler;
Derken mallarını-mülklerini düşmanlarına dağıttılar, gittiler.
Evleri bomboş; içindekilerse mezarlarında yatıyorlar; göçtüler, göçtüler."
Mütevekkil, bu şiiri dinleyince, sarhoşlukla şarap kadehini yere fırlatıp şiddetle ağlamaya koyuldu; meclistekiler de ağlıyorlardı. Zevk meclisi, yas toplantısına dönmüştü.
Mütevekkil, İmam'dan (aleyhi's-selâm) özür diledi; İmam (aleyhi's-selâm) da kalkıp meclisi terk ettiler.
Yine Mütevekkil, İmam'ı (aleyhi's-selâm), Ehl-i Beyt dostlarının gözünde küçük düşürmek için bir gün, "Bunca zamandır çalıştım, çabaladım, bir türlü ona şarap içiremedim" dedi.
Meclisindekilerden biri, "Kardeşi Mûsâ'yı çağır; duyduğumuza göre o, içermiş. O da İbnü'r-Rızâ, bu da... Halk ne bilecek? İbnü'r-Rıza, Halife'yle şarap içmiş diye bir söz yayılsın; İmam'ın içmiş olduğunu sanacaklar" dedi.
Mütevekkil, bu sözü kabul etti; Mûsâ'yı çağırttı. İzzetle, ikramla Samarra'ya gelen Mûsâ'yı, İmam (aleyhi's-selâm), Vasif köprüsünde karşıladılar, "Bu adam seninle zevk meclislerinde bulunmak, sana şarap içirmek, seni ve soyumuzu aşağılatmak için seni çağırttı. Allah'tan kork, Allah'tan çekin; onunla böyle bir şey yapmaya kalkışma" diye ikaz ettiler.
Mûsâ, "Beni çağırır, böyle bir teklifte bulunursa ben ne yapabilirim" dedi. İmam (aleyhi's-selâm), "Kadrini düşürme; Rabbine isyan etme; sana ayıp getirecek bir harekette bulunma" buyurdularsa da Mûsâ, gene aynı tarzda sözler söyledi.
Bunun üzerine İmam (aleyhi's-selâm), "Onunla görüşmek isti-yorsun ama ebedî olarak onunla görüşemeyeceksin" buyurdular.
Gerçekten de öyle oldu.
Mûsâ, ne zaman Mütevekkil'i görmeye gittiyse, "Bugün meşgul; sarhoş olup sızdı; uyuyor" gibi sözlerle kabul edilmedi; Samarra'da tam üç yıl kaldı; bir kere bile Mütevekkil'in yanına giremedi; sonunda Mütevekkil öldürüldü ve bu dönem de bitti.
Böyle bir dönemde halk tabii olarak zulüm ve fesattan ve her türlü pislikten temiz olan Ehl-i Beyt'e (aleyhumu's-selâm) yöneliyor ve onlara olan bağlılık ve inançları daha bir pekişiyordu. Bu durumu sezen Abbasî halifelerinin tedirginliği, iyice artırıyordu.
Yakut Himevî yazıyor ki: "Mütevekil'in bina ettiği saraylardan bazıları ve onların maliyeti şöyledir:
1- Aras Sarayı, 30000 dinar.
2- Muhtar Sarayı, 5000000 dinar.
3- Vahid Sarayı, 2000000 dinar.
4- Ca'feri Sarayı, 10000000 dinar.
5- Garib Sarayı, 10000000 dinar.
6- Subh Sarayı, 5000000 dinar.
7- Melih Sarayı, 5000000 dinar.
8- İtahye Sarayı, 10000000 dinar.
9- Tell Sarayı, 5000000 dinar.
10- Cevsek Sarayı, 5000000 dinar.
11- Berkevar Sarayı, 20000000 dinar.
12- Kelaid Sarayı, 50000 dinar."
Oysa ki, bu dönemde Ehl-i Beyt soyundan gelen aileler Abbasî yöneticilerinin baskısı yüzünden, iktisadî yönden felaket sayılacak bir durumda yaşıyorlardı.
Tarihçilerin nakline göre, Medine'de yaşayan Ehl-i Beyt soyundan gelen birkaç hanımın dışarıda ortaklaşa kullandıkları tek bir elbiseleri vardı ki, biri onu kullandığında diğerleri evlerinde perde arkasında kalmak zorundaydılar." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.