Yönetim biçimi, devletten ziyade bir şirketi andıran ABD'yi, korku ve panik sardı. Siz bakmayın, ABD'li yöneticilerin efelenmesine, hava atmasına. ABD yıkılma sürecine girdi ve yıkılma sürecinde hızla ilerliyor. Sosyal bilimcilere göre bu süreç, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla başladı. Halbuki Sovyetler Birliği yıkılır yıkılmaz, Amerikalılar ve Amerikancılar, ABD'nin düyada tek süper güç kaldığını, liberalizmin de tek evrensel gerçek olduğunu çoktan ilan etmişlerdi. Liberalizmle yıllarca mücadele etmiş eski tüfek sosyalistler bile, mahçup bir eda ile liberalizmle uzlaşma ve barışma yoluna girdi. Bu fırsattan istifade eden liberalistler de devletçiliğe ve devlete alabildiğince saldırdılar. Devletlerin de şirketler gibi idare edilmesini, kâr ve zarar hesabı yapmasını şiddetle savundular. Bu görüşe itiraz edenlere de örnek olarak hep ABD'yi gösterdiler.
Gerçekten ABD, bir şirket gibi idare ediliyor. Bundan dolayı ABD için (Gazetemizin köşe yazarı İbrahim Berk'in de 26 Temmuz 2002 tarihli yazısında dediği gibi) "şirket devlet" ya da "şirketlerin devleti" deniliyor. ABD bir şirket gibi idare edildiği için, şirketlerde başarılı olanlar, devlet yönetimine, devlet yönemitinde başarılı olup ayrılanlar da şirket yönetimine hemen kaydırılıyor. Bugüne kadar bu işleyişten övgüyle söz edenler ABD'nin en büyük şirketlerinin iflâsı peşpeşe gelince ve bu şirketlerle ABD'nin en üst yöneticilerinin ilişkileri ortaya çıkınca, kara kara düşünmeye başladılar. Kendi kendilerine "ne oluyoruz, acaba sistemimiz mi çöküyor"? sorusunu sormaya başladılar. Bu pirincin taşı nasıl ayıklanacak, daha doğrusu ayıklanabilecek mi? İşte ABD'nin en büyük sorunu bu. Yani ABD, bir ölüm kalım savaşı içinde.
Yıllar önce, "ABD çökme sürecine girmiştir" diyenler için, bu gelişmeler hiç de süpriz değil. Bu tesbitte bulunanlara, ABD'nin verdiği imaja aldananlar, hep gülüp geçmişlerdi. Fakat onların gülmesi, işi hafife alması, gerçeği değiştirmemiştir. Gerçek, acı da olsa, bazıları istemese de, mutlaka tecelli edecektir. ABD'nin çökmekte olduğunu, ABD'li bilim adamları ve yazarları da dile getirmekte ve özetle şöyle demektedirler: "Bunda korkulacak, şaşılacak bir şey yok. Her süper gücün başına gelenler ister istemez bizim de başımıza gelecektir". Eski ABD Başkanı Bill Clinton da Sydney'de verdiği "Dünya Barışı" adlı konferansta bu gerçeğe parmak bastı ve şöyle dedi. "ABD, ilelebet dünyanın güçlü ülkesi kalmayacaktır. Bugün ABD, dünyanın hakim gücü. Ancak bu, tarihte kısa bir dönemdir".
Azıcık tarih bilgisi olanlar, bu gerçeğin çok kere yaşandığını görebilir. Bu güne kadar tarih, "şahıslar gibi devletlerin de tabii ömürleri bulunur" diyen İbn Haldun'u doğrulamıştır. Söz İbn Haldun dan açılmışken, onun, ABD'nin bugünkü halini anlatan şu tespitlerini nakletmek yerinde olur: "Bir devleti ihtiyarlık bastıktan sonra, o devlet bu baskıdan kurtulamaz. Bu ihtiyarlama hali tabii olduğu için tedavisi kabil ve giderilmesi mümkün olmayan hastalıktır. Tabii haller değişmez" (Mukaddime, c.2, s. 95). "Devlette, hayatının son günlerinde ihtiyarlık hastalığından kurtulmuş olduğu vehmini verecek olan bir kuvvet husule gelebilir. Bu kuvvetin gözükmesi, devletin can çekişmekte olduğunu gösterir" (A.g.e., c.2 s.95).
Aslında ABD'nin liderliği tarihi bir sapmadır. Birçok tarihçi bu görüştedir. Çünkü Amerika kıtası bilinmeden önce dünyanın lider devleti mevcuttu. Dünyanın strateji merkezi olan Anadolu'yu elinde tutan her devlet, dünyanın lideri oluyordu. Anadolu, işte böyle bir çoğrafyadır. Onun için Anadolu, küçük ve zayıf devletlerin sahip olabileceği ve elinde tutabileceği bir çoğrafya olmamıştır. Anadolu'nun böyle bir özelliği vardır. Bu özellik, bugün de değişmemiştir. Başka bir deyişle, dünyanın liderliğine aday ülke yine Türkiye'dir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Kainat Devleti Projesi'ne, işte bu değerlendirmeler ışığında bakmak gerekmektedir. Böyle bakıp da heyecan duymamak, bayrağı alıp meydanlara koşmamak mümkün mü? Bunu yapanlara selâm olsun. Onlar bir tarihi diriltiyorlar.
Gerçekten ABD, bir şirket gibi idare ediliyor. Bundan dolayı ABD için (Gazetemizin köşe yazarı İbrahim Berk'in de 26 Temmuz 2002 tarihli yazısında dediği gibi) "şirket devlet" ya da "şirketlerin devleti" deniliyor. ABD bir şirket gibi idare edildiği için, şirketlerde başarılı olanlar, devlet yönetimine, devlet yönemitinde başarılı olup ayrılanlar da şirket yönetimine hemen kaydırılıyor. Bugüne kadar bu işleyişten övgüyle söz edenler ABD'nin en büyük şirketlerinin iflâsı peşpeşe gelince ve bu şirketlerle ABD'nin en üst yöneticilerinin ilişkileri ortaya çıkınca, kara kara düşünmeye başladılar. Kendi kendilerine "ne oluyoruz, acaba sistemimiz mi çöküyor"? sorusunu sormaya başladılar. Bu pirincin taşı nasıl ayıklanacak, daha doğrusu ayıklanabilecek mi? İşte ABD'nin en büyük sorunu bu. Yani ABD, bir ölüm kalım savaşı içinde.
Yıllar önce, "ABD çökme sürecine girmiştir" diyenler için, bu gelişmeler hiç de süpriz değil. Bu tesbitte bulunanlara, ABD'nin verdiği imaja aldananlar, hep gülüp geçmişlerdi. Fakat onların gülmesi, işi hafife alması, gerçeği değiştirmemiştir. Gerçek, acı da olsa, bazıları istemese de, mutlaka tecelli edecektir. ABD'nin çökmekte olduğunu, ABD'li bilim adamları ve yazarları da dile getirmekte ve özetle şöyle demektedirler: "Bunda korkulacak, şaşılacak bir şey yok. Her süper gücün başına gelenler ister istemez bizim de başımıza gelecektir". Eski ABD Başkanı Bill Clinton da Sydney'de verdiği "Dünya Barışı" adlı konferansta bu gerçeğe parmak bastı ve şöyle dedi. "ABD, ilelebet dünyanın güçlü ülkesi kalmayacaktır. Bugün ABD, dünyanın hakim gücü. Ancak bu, tarihte kısa bir dönemdir".
Azıcık tarih bilgisi olanlar, bu gerçeğin çok kere yaşandığını görebilir. Bu güne kadar tarih, "şahıslar gibi devletlerin de tabii ömürleri bulunur" diyen İbn Haldun'u doğrulamıştır. Söz İbn Haldun dan açılmışken, onun, ABD'nin bugünkü halini anlatan şu tespitlerini nakletmek yerinde olur: "Bir devleti ihtiyarlık bastıktan sonra, o devlet bu baskıdan kurtulamaz. Bu ihtiyarlama hali tabii olduğu için tedavisi kabil ve giderilmesi mümkün olmayan hastalıktır. Tabii haller değişmez" (Mukaddime, c.2, s. 95). "Devlette, hayatının son günlerinde ihtiyarlık hastalığından kurtulmuş olduğu vehmini verecek olan bir kuvvet husule gelebilir. Bu kuvvetin gözükmesi, devletin can çekişmekte olduğunu gösterir" (A.g.e., c.2 s.95).
Aslında ABD'nin liderliği tarihi bir sapmadır. Birçok tarihçi bu görüştedir. Çünkü Amerika kıtası bilinmeden önce dünyanın lider devleti mevcuttu. Dünyanın strateji merkezi olan Anadolu'yu elinde tutan her devlet, dünyanın lideri oluyordu. Anadolu, işte böyle bir çoğrafyadır. Onun için Anadolu, küçük ve zayıf devletlerin sahip olabileceği ve elinde tutabileceği bir çoğrafya olmamıştır. Anadolu'nun böyle bir özelliği vardır. Bu özellik, bugün de değişmemiştir. Başka bir deyişle, dünyanın liderliğine aday ülke yine Türkiye'dir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Kainat Devleti Projesi'ne, işte bu değerlendirmeler ışığında bakmak gerekmektedir. Böyle bakıp da heyecan duymamak, bayrağı alıp meydanlara koşmamak mümkün mü? Bunu yapanlara selâm olsun. Onlar bir tarihi diriltiyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018