Dünyanın var oluşundan bugüne, en olumsuz zamanlarını yaşıyoruz. İnsanoğlu yaradılış maksadının dışına çıkmış deccalizmin pençesinde kıvranıyor. Kendini Müslüman zannediyor ama küfrün en şiddetlisini yaşıyor, yaşatıyor. Ama farkında değil, kendince karıncayı ezmekten kaçınıyor ama bir anda binlerce Müslümanı katletmekten kaçınmıyor. İşlediği bu cinayeti kendince Allah için yapıyor.
Müslümanlar arasındaki felaketler buna benzer olaylarla devam ederken, dünya globalizmi Yahudilerin elinde. İnsanlığa, açlığı, susuzluğu, perişanlığı her an arttırarak devam ettiriyor. Böyle zifiri bir karanlıkta insanoğlu çaresiz, kimsesiz ve de sahipsiz.
Hal böyle iken Türk milletinin içinden yüksek donanımlı bir insan çıkıyor insanlığın bütün müşkülatına çözüm getiriyor. Müslümanlar arasında birlik beraberlik oluştururken insanlığın yoksulluğunu bertaraf ediyor. Devletlerarasında barışı tesis ediyor. İnsanlığın sömürüsüne son veriyor. Prof. Dr. Haydar Baş bu çözümleri masa başında oturarak yazmıyor. İnsanlığın derdini kendisine dert ediniyor. Şöyle ki; ailesine çocuklarına çok düşkün olan bir baba, çocuklarının geçimi, eğitimi sağlığı ile ilgili nasıl gayret gösterir ise Prof. Dr. Haydar Baş da bu milleti kendi oğlu, kendi kızı, kendi çocuğu gibi sevmiş ve dert edinmiş, bundan dolayı hayatın içinde hem iktisadi çözümler, siyasi çözümler hem de milli ve manevi çözümler ortaya koyarak milletimizin önünü açmak istiyor.
Her ne kadar kendi ülkesinde desteklenmeyen yalnız bırakılan birisi olsa bile, onun Milli Ekonomi Modeli ile dünya devleti haline gelen Rusya'ya, Türk devleti sığınma durumuna geliyor. Dolaylı olsa da kendisini gizleyen görmezden gelen bu milletin koruyucusu durumunda.
Benim asıl söylemek istediğim konu şu:
Düşünmesi gereken iki sınıf insan var. Bunlardan birisi halk. Kendilerini bir oraya bir buraya savuran, yoksulluğa ve onursuzluğa iten siyasi iradeyi sigaya çekmesi, her pisliğine bir kılıf bulmak yerine, onurlu bir yaşamı tesis edecek Bağımsız Türkiye Partisi'ni tercih etmelidir.
İkinci: Ben nasıl olsa Müslümanım, Şiiyim, Süniyim, Aleviyim diyerek kendisinin kurtulduğunu sanmasıdır.
Halbuki insanlar ancak milli ve dini ölçülere sımsıkı bağlı, hayatını bu ölçülere göre şekillendirmiş bir lideri takip ederek hayatına anlam kazandırmalıdır. Bunlar bir güneş gibidir. Güneşi kirli bir ayna nasıl yansıtabilir? Onu yansıtabilmesi için ayna çok temiz olması gerekir. Ayna nasıl temiz olur? Böyle bir liderin hasletlerini taşımakla mümkündür. Ondaki ibadet hayatı, sorumluluk duygusu velhasıl gayreti, sabrı ve bakış açısı ile olaylara bakmak gerekir. Yoksa Hz. Musa'nın kavmi gibi ufak bir gevşemede insanlar kendi putunu yapar ve tapar. Bir insanın kurtuluşu böyle donanımı yüksek insanı kabullenmenin ötesinde ondaki hasletleri kendi hayatına geçirmesidir.
Müslümanlar arasındaki felaketler buna benzer olaylarla devam ederken, dünya globalizmi Yahudilerin elinde. İnsanlığa, açlığı, susuzluğu, perişanlığı her an arttırarak devam ettiriyor. Böyle zifiri bir karanlıkta insanoğlu çaresiz, kimsesiz ve de sahipsiz.
Hal böyle iken Türk milletinin içinden yüksek donanımlı bir insan çıkıyor insanlığın bütün müşkülatına çözüm getiriyor. Müslümanlar arasında birlik beraberlik oluştururken insanlığın yoksulluğunu bertaraf ediyor. Devletlerarasında barışı tesis ediyor. İnsanlığın sömürüsüne son veriyor. Prof. Dr. Haydar Baş bu çözümleri masa başında oturarak yazmıyor. İnsanlığın derdini kendisine dert ediniyor. Şöyle ki; ailesine çocuklarına çok düşkün olan bir baba, çocuklarının geçimi, eğitimi sağlığı ile ilgili nasıl gayret gösterir ise Prof. Dr. Haydar Baş da bu milleti kendi oğlu, kendi kızı, kendi çocuğu gibi sevmiş ve dert edinmiş, bundan dolayı hayatın içinde hem iktisadi çözümler, siyasi çözümler hem de milli ve manevi çözümler ortaya koyarak milletimizin önünü açmak istiyor.
Her ne kadar kendi ülkesinde desteklenmeyen yalnız bırakılan birisi olsa bile, onun Milli Ekonomi Modeli ile dünya devleti haline gelen Rusya'ya, Türk devleti sığınma durumuna geliyor. Dolaylı olsa da kendisini gizleyen görmezden gelen bu milletin koruyucusu durumunda.
Benim asıl söylemek istediğim konu şu:
Düşünmesi gereken iki sınıf insan var. Bunlardan birisi halk. Kendilerini bir oraya bir buraya savuran, yoksulluğa ve onursuzluğa iten siyasi iradeyi sigaya çekmesi, her pisliğine bir kılıf bulmak yerine, onurlu bir yaşamı tesis edecek Bağımsız Türkiye Partisi'ni tercih etmelidir.
İkinci: Ben nasıl olsa Müslümanım, Şiiyim, Süniyim, Aleviyim diyerek kendisinin kurtulduğunu sanmasıdır.
Halbuki insanlar ancak milli ve dini ölçülere sımsıkı bağlı, hayatını bu ölçülere göre şekillendirmiş bir lideri takip ederek hayatına anlam kazandırmalıdır. Bunlar bir güneş gibidir. Güneşi kirli bir ayna nasıl yansıtabilir? Onu yansıtabilmesi için ayna çok temiz olması gerekir. Ayna nasıl temiz olur? Böyle bir liderin hasletlerini taşımakla mümkündür. Ondaki ibadet hayatı, sorumluluk duygusu velhasıl gayreti, sabrı ve bakış açısı ile olaylara bakmak gerekir. Yoksa Hz. Musa'nın kavmi gibi ufak bir gevşemede insanlar kendi putunu yapar ve tapar. Bir insanın kurtuluşu böyle donanımı yüksek insanı kabullenmenin ötesinde ondaki hasletleri kendi hayatına geçirmesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bahri Boz / diğer yazıları
- Alınamayan hakkın bayramı mı olur? / 03.05.2019
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016