Emre AKMAN
19 Şubat krizinin yıldönümünde krizin bilançosu çıkarıldı. IMF'nin benzini dökmesi, hükümetin Cumhurbaşkanı ile kapışarak kibriti çakması ile ülke yangın yerine dönmüştü.
Gecelik faizler yüzde 7500'e fırlamış, enflasyon yüzde 35'ten yüzde 70'e yeniden yükselmiş, iki gecede 5 milyar dolar yurt dışına uçmuş, bankalar kağıttan şatolar gibi devrilmişti.
Kriz sanayiciyi, esnafı sokaklara dökmüş, sosyal patlamanın eşiğine gelinmişti. Krize en dayanıklı sektör siyaset çıkmıştı. Şubat krizi her şeyi, her kesimi alt üst ederken krizin baş sorumlusu hükümet ortakları dimdik ayaktaydı.
Çünkü, hükümete yanlış klavuzluğu yüzünden ülkeyi krizi gömen IMF ve ABD, hükümet ortaklarına yaslanacakları bir direk, belki de saklanacakları bir korunak bulmuştu.
Krizin hediyesi Kemal Deviş olmuştu.
Hükümet ortakları seçimsiz, güvenoysuz ekonomik iktidarı IMF'nin gönderdiği bürokrat olan Kemal Derviş'e devrederek ömürlerini uzatma maharetini göstermişti.
Türk siyasetinin ülke meselelerinden çok kendi meselelerini çözme yeteneği bir kez daha kendini göstermişti.
Ekonomi kaptanlığını devralan Derviş, iki ay boyunca toplumu "acı reçete"ye ikna etmeye çalışarak sonunda reçeteyi açıklıyordu: Dalgalı kura devam, borcu borçla savmaya devam.
Krizin bir yılı aslında aynı zamanda Derviş'in bir yılı. Kemal Derviş'in bir yıllık icraatı krizi çözmek şöyle dursun büsbütün derinleştirdi.
Türkiye bir yıldır tarihin en uzun ve en derin krizini yaşıyor. Derviş'in krizi çözmek için ikide bir dayattığı yapısal reformlar, krizi yapısal hale getirdi.
Faizler reel olarak yüzde 25'lere fırladı. Döviz yabancı sermayenin kontrolüne girdi. Bir inip bir çıkıyor. Enflasyon yüzde 80'in üzerinde. Millî gelirimiz 70-80 milyar dolar azaldı. Ülkemiz servetinin üçte birini yitirdi. 10 milyon gizli işsize 1.5 milyon işsiz, 500 milyon eğitimli işsiz eklendi. 50 milyar doları batık kamu özel bankalar yuttu.
IMF kredileri batık bankaların dipsiz kuyusuna atıldı. İç ve dış borcumuz millî gelirimizin yüzde 130'unu aştı.
Verg gelirlerinin yüzde 103'ü faize gidiyor.
Her yıl 40 milyar dolar faiz giderlerine gidiyor. Aslında alınan borçlar üretime gitmediği için her yıl dışarıya sermaye transferi yapılıyor.
Üretmeyen, yüzde 10 küçülen ekonominin bu borçları ödemesi mümkün olmadığı için özelleştirme ve yabancılaştırma politikaları ile enerji, telekominikasyon, ulaşım gibi katma değeri yüksek, stratejik sektörler yabancı kontrolüne geçiyor. İflas eden şirketler yabancılara yok pahasına satılıyor. Son olarak hazien arazilerinin yabancılara, azınlık vakıflarına satışının yasal altyapısı oluşturuluyor.
Bu hengamede muhalefet de Derviş'e özendiği için olanı biteni seyrediyor.
Bir yıllık bu uygulamalara daha işin başında itiraz eden ve bu politikalarla krizin çözülemeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, bir kez daha haklı çıkıyor.
Siyasetçilerin gözü kulağı Atlantik ötesine odaklandığı için bu uyarıları dikkate almıyor. Kemal Derviş daha dün şu itirafta bulunuyor. "Krizin ne kadar derin olduğunu ben bile daha yeni kavradım."
Akşamda sonra günaydın. Ama milletimizin büyük ekseriyeti çözümün adresini buldu bile.
Bağımsızlığın tehlikede olduğunu farkeden milletimiz Bağımsız Türkiye Partisini kurarak, IMF'ye marş marş diyecek iradeyi, krizi 24 saatte çözecek liderini iktidara taşımaya karar verdi. Krizi millet kendi gayretiyle aşacak. Kendi içinden çıkardığı kalbi, gövdesi, başı bu topraklarda olan has kadrosu ile aşacak.
19 Şubat krizinin yıldönümünde krizin bilançosu çıkarıldı. IMF'nin benzini dökmesi, hükümetin Cumhurbaşkanı ile kapışarak kibriti çakması ile ülke yangın yerine dönmüştü.
Gecelik faizler yüzde 7500'e fırlamış, enflasyon yüzde 35'ten yüzde 70'e yeniden yükselmiş, iki gecede 5 milyar dolar yurt dışına uçmuş, bankalar kağıttan şatolar gibi devrilmişti.
Kriz sanayiciyi, esnafı sokaklara dökmüş, sosyal patlamanın eşiğine gelinmişti. Krize en dayanıklı sektör siyaset çıkmıştı. Şubat krizi her şeyi, her kesimi alt üst ederken krizin baş sorumlusu hükümet ortakları dimdik ayaktaydı.
Çünkü, hükümete yanlış klavuzluğu yüzünden ülkeyi krizi gömen IMF ve ABD, hükümet ortaklarına yaslanacakları bir direk, belki de saklanacakları bir korunak bulmuştu.
Krizin hediyesi Kemal Deviş olmuştu.
Hükümet ortakları seçimsiz, güvenoysuz ekonomik iktidarı IMF'nin gönderdiği bürokrat olan Kemal Derviş'e devrederek ömürlerini uzatma maharetini göstermişti.
Türk siyasetinin ülke meselelerinden çok kendi meselelerini çözme yeteneği bir kez daha kendini göstermişti.
Ekonomi kaptanlığını devralan Derviş, iki ay boyunca toplumu "acı reçete"ye ikna etmeye çalışarak sonunda reçeteyi açıklıyordu: Dalgalı kura devam, borcu borçla savmaya devam.
Krizin bir yılı aslında aynı zamanda Derviş'in bir yılı. Kemal Derviş'in bir yıllık icraatı krizi çözmek şöyle dursun büsbütün derinleştirdi.
Türkiye bir yıldır tarihin en uzun ve en derin krizini yaşıyor. Derviş'in krizi çözmek için ikide bir dayattığı yapısal reformlar, krizi yapısal hale getirdi.
Faizler reel olarak yüzde 25'lere fırladı. Döviz yabancı sermayenin kontrolüne girdi. Bir inip bir çıkıyor. Enflasyon yüzde 80'in üzerinde. Millî gelirimiz 70-80 milyar dolar azaldı. Ülkemiz servetinin üçte birini yitirdi. 10 milyon gizli işsize 1.5 milyon işsiz, 500 milyon eğitimli işsiz eklendi. 50 milyar doları batık kamu özel bankalar yuttu.
IMF kredileri batık bankaların dipsiz kuyusuna atıldı. İç ve dış borcumuz millî gelirimizin yüzde 130'unu aştı.
Verg gelirlerinin yüzde 103'ü faize gidiyor.
Her yıl 40 milyar dolar faiz giderlerine gidiyor. Aslında alınan borçlar üretime gitmediği için her yıl dışarıya sermaye transferi yapılıyor.
Üretmeyen, yüzde 10 küçülen ekonominin bu borçları ödemesi mümkün olmadığı için özelleştirme ve yabancılaştırma politikaları ile enerji, telekominikasyon, ulaşım gibi katma değeri yüksek, stratejik sektörler yabancı kontrolüne geçiyor. İflas eden şirketler yabancılara yok pahasına satılıyor. Son olarak hazien arazilerinin yabancılara, azınlık vakıflarına satışının yasal altyapısı oluşturuluyor.
Bu hengamede muhalefet de Derviş'e özendiği için olanı biteni seyrediyor.
Bir yıllık bu uygulamalara daha işin başında itiraz eden ve bu politikalarla krizin çözülemeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, bir kez daha haklı çıkıyor.
Siyasetçilerin gözü kulağı Atlantik ötesine odaklandığı için bu uyarıları dikkate almıyor. Kemal Derviş daha dün şu itirafta bulunuyor. "Krizin ne kadar derin olduğunu ben bile daha yeni kavradım."
Akşamda sonra günaydın. Ama milletimizin büyük ekseriyeti çözümün adresini buldu bile.
Bağımsızlığın tehlikede olduğunu farkeden milletimiz Bağımsız Türkiye Partisini kurarak, IMF'ye marş marş diyecek iradeyi, krizi 24 saatte çözecek liderini iktidara taşımaya karar verdi. Krizi millet kendi gayretiyle aşacak. Kendi içinden çıkardığı kalbi, gövdesi, başı bu topraklarda olan has kadrosu ile aşacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.