"Orda bir köy var uzakta…" diyemiyoruz çok şükür.
Hepsi kente, kasabaya, ilçeye "Mahalle" oluverdi.
Meraları, dereleri, koruları, kuyuları her şeyi elden çıktı.
Ne karşılığında?
Köy yolunun asfalt yapılması, günde birkaç sefer belediye otobüsü veya minibüsü konulması, okulların taşımalı sisteme geçilerek kapatılması karşılığında…
Okul binaları ahır veya depo oldu. Köy konakları boş kaldı. Çürüyüp çoğu yıkıldı. Ya da köye tayin olan cami görevlilerine lojman yapıldı.
* * *
Öncesinde üç-beş öğrencide olsa, yaz kış bir kucak tezek kapan okula gelir, sobayı yakar, öğretmenleri başlarında tek sınıfta beş sınıflı eğitimi tamamlar, Pazartesi - Cumartesi bayrak töreni yapar; Türk bayrağını dalgalandırır, Atatürk büstünün bulunduğu yere kır çiçeklerinden buketler koyarlardı.
Köylerde "öğretmen, ebe ve imam" üçlüsü muhtar emminin ihtiyar heyetinden daha fazla iş görür, danışılır, yanlışa karışılır, köyün kalkınması için köy kooperatifinde birlikte çalışılırdı.
Köylerin daha doğrusu Anadolu'nun kalkınması için düşünülen Köy Enstitüleri modeline yetişemedik. Ancak Köy Enstitülerinden yetişmiş öğretmenlere, onların okudukları okulların hayalet binalarına yetiştik.
İzcilik yaptığımız yıllarda görevlerimizden birisi de çevremizi tanımak, köylerin, akarsuların, dağların, tepelerin, tarihi eserlerin yerlerini öğrenmek, nerede hangi ürünler yetişir, köy hayatı nasıldır öğrenmek, kısa süreli konaklamalarımızda köy okulunu temizlemek veya boyamak, ufak tefek tamir işlerini yapmak, onlarla bayram törenlerinde beraber olmaktı. Gezip dolaştığımız pek çok köyle bu sayede tanış olmuş, yıllar sonrasına sarkan dostluklar kurmuştuk.
* * *
Köy Enstitüleri gibi o bizim örnek olarak gösterildiğimiz izcilik günleri de yok olup gitti. Taşımalı sistem pek çok öğrenci ve öğretmenin trafik kazalarında ölmesine, köylerinde okul olmadığı için ailelerin köyleri terk edip şehir veya kasabaya göçmesine neden oldu.
Bazı köylerde aydın imamlar öğretmenlerin toplum liderliği görevini üstlenirken, bazı köylerde tamamen bunun aksine cahil din tüccarlarının eline kaldı.
Ortada olan ve değişmeyen bir gerçek var.
O da, Türkiye'nin ileri gitmesini istemeyen güçlerin, halkı aydınlatmaya çalışan kişi ve kurumlarla olan mücadelesi, engellemeleri… Türk halkını cahil bırakmak, gerçeklerin dini olan İslam'ın yerine hurafeler ve uydurmacalarla dolu yeni bir din oturtmak, söylenene inanan, aklını kullanmayı günah sayan, bir lokma bir hırka geçinsin diyenlerin ülkesi olduk.
Oysa bu ülkenin gerçek sahipleri şehirlerden uzaklaşıp, kırsala açıldığımızda gördüğümüz, yüzü güneş yanığı, elleri toprak karığı, ayağında çamurlu çarığı ile bağda bahçede uğraşan, bir yudum suyun kıymetini bilen, ekmeğinin yarısını ikram etmekten çekinmeyen, misafir geldi diye lavanta kokulu yataklar seren, bulgur aşını kaynatan güleç yüzlü Anadolu insanlarıdır.
Şehirlerde yüksek yüksek binalarda oturup, son model arabalara binenler, lüks villalarda oturanlar, altın yüzük takanlar, kendilerine hizmet edenleri tebaa olarak görenler değildir.
Hayatında bir fidan ekmemiş, çifte çubuğa su vermemiş, ağıla girip süt sağmamış, değirmende una bulanmamış, yağmurda çamura saplanmamış, tandır ocağında ısınmamış olanlar değildir.
* * *
Köy Enstitülerini kapatanlar, açmamakta direnenler, halkın ve aydınların sesini duymayanlar, her şeyi ceplerinde taşıdıkları para, imzalarındaki kudretle ölçenler, doğruyu haykıranlara haksızlık edenler bir gün yaptıklarından ötürü nadim olacaklardır.
Ölüm gelip, baş toprağa düştüğünde, çenesi bağlandığında, üstüne yağmurlar yağdığında pişmanlığın hiçbir faydası olmayacaktır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, kalkınmanın köyden başladığını, ülkenin zenginleşmesinin alınacak borçlar ile değil; tarımda, ziraatta, hayvancılıkta, sanayileşmede elde edilecek mesafeler ile mümkün olduğunu, bunun için ülkenin milli bir modeli olduğunu belirtmişti.
Yaşamı boyunca yaptıklarına ve geride bıraktığı eserlere baktığımızda bu ülkenin tek gerçeğinin Milli Ekonomi Modeli olduğunu, Milli Eğitim olduğunu, Milli Savunma olduğunu, "milli ve milletçe" eşdeğer bir "kalkınma" olduğunu hep görüyor ve anlıyoruz.
Ama ne yazık ki, anlatamıyoruz…
Köprülerden geçecek ürününüz yoksa o yollar sizi hiçbir zaman doğruya götürmeyecektir…
Egemenlik milletindir. Ne mutlu Türküm diyene…
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024
- Kıyılarda sorun büyük… / 05.08.2024
- Bir kral, bir prenses ve bir Demir Leydi / 28.07.2024
- Koca Nazım… / 04.06.2024
- Bizim 19 Mayıslarımız… / 19.05.2024
- Helallik / 14.05.2024
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023