Annan'ın Irak işgali konusunda yaptığı son konuşma işgal gücünü paniğe sevketti.
Bu panik, korku anlamında değil tabi.
ABD, İngiltere, Bulgaristan, Polonya ve Avustralya gibi işgal sürecine müdahil güçler, kendilerine karşı yeni bir öfke seli oluşabileceği gerekçesiyle Annan'ın son açıklamasından tedirgin oldular.
Irak gibi öncelikli ve hassas bir konuda fikir ayrılığına düşen işgalci ülkeler, genel anlamda Annan ile çoğu uluslararası sorunda ortak hareket etmekteydiler.
Konu Irak olunca amaçlar ayrıklaşıyor, tepkilerin boyutu farklılaşıyor.
Şu anda ve şu aşamada yaşanan bunlar.
Annan, "ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmaksızın Irak'ı işgal etmesinin yasadışı olduğunu" söyleyiverdi ve ortam bi anda gerildi.
ABD'nin BM'deki temsilcisi Büyükelçi John Danforth "Annan artık susmalıdır" diyerek kaygılarını dile getirdi.
Annan'ın sözcüsü Fred Eckhard da Genel Sekreterin açıklamasında "yeni bir şey" olmadığını açıklayarak ortam yumuşatmaya çabaladı.
Annan'ın danışmanına bu noktada katılmak gerek.
Gerçekten de Annan, işgalin başından beri tereddütlerini dile getirdi; ama onun yapacağı fazla birşey kalmadı.
Ne de olsa karşıda koca bir güç vardı.
Amerikan gücü.
Ve yandaş blok.
Sözkonusu Sudan, Yemen, KKTC, Pakistan gibi yahutta; Çeçenistan, Bosna Hersek, Keşmir gibi daha küçük ülke ve ülke siyasileri olsaydı Annan'ın tepkisi anlam bulurdu.
Büyükler duyarsız, küçükler yetersiz kalınca barış da sekteye uğruyor ister istemez.
Engellenemeyen bir ülkeyi engellemeye kalkışmak zor olsa gerek.
Dünya barışını korumak için sorunlu ya da potansiyel ülkelere karşı tek başına karar alarak ve tavsiyede bulunarak BM'yi harekete geçirebilme hakkını yasal olarak elinde bulunduran Annan, ABD'ye söz yetiremiyor.
NATO gibi BM'nin de yeterlilik konusunda sorgulanması kaçınılmaz artık.
NATO ve BM sözde uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlar. Ellerindeki desteği tam kullanamıyorlar.
Annan'ın yapması gereken; zamanında ve yeterli derecede tepki vererek daha samimi bir zeminde ülkelerle diyaloğa girişmek olmalı.
Verilen tepkiler de yerini bulmalı.
Annan'ın yeni çıkışının samimiyetini sorgulamak bir tarafa; bu tarz sorgulamaların diğer ülkeler için de, mesela, İsrail için de etkin yürütülmesi kaçınılmaz.
ABD'ye söz geçiremeyen BM'nin, İsrail'e de söz geçiremeyecek olması ayrı bir ikilem.
Birleşmiş Milletler'in kendi içinde birleşememiş olması umutlarımızı köreltiyor.
Bu panik, korku anlamında değil tabi.
ABD, İngiltere, Bulgaristan, Polonya ve Avustralya gibi işgal sürecine müdahil güçler, kendilerine karşı yeni bir öfke seli oluşabileceği gerekçesiyle Annan'ın son açıklamasından tedirgin oldular.
Irak gibi öncelikli ve hassas bir konuda fikir ayrılığına düşen işgalci ülkeler, genel anlamda Annan ile çoğu uluslararası sorunda ortak hareket etmekteydiler.
Konu Irak olunca amaçlar ayrıklaşıyor, tepkilerin boyutu farklılaşıyor.
Şu anda ve şu aşamada yaşanan bunlar.
Annan, "ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmaksızın Irak'ı işgal etmesinin yasadışı olduğunu" söyleyiverdi ve ortam bi anda gerildi.
ABD'nin BM'deki temsilcisi Büyükelçi John Danforth "Annan artık susmalıdır" diyerek kaygılarını dile getirdi.
Annan'ın sözcüsü Fred Eckhard da Genel Sekreterin açıklamasında "yeni bir şey" olmadığını açıklayarak ortam yumuşatmaya çabaladı.
Annan'ın danışmanına bu noktada katılmak gerek.
Gerçekten de Annan, işgalin başından beri tereddütlerini dile getirdi; ama onun yapacağı fazla birşey kalmadı.
Ne de olsa karşıda koca bir güç vardı.
Amerikan gücü.
Ve yandaş blok.
Sözkonusu Sudan, Yemen, KKTC, Pakistan gibi yahutta; Çeçenistan, Bosna Hersek, Keşmir gibi daha küçük ülke ve ülke siyasileri olsaydı Annan'ın tepkisi anlam bulurdu.
Büyükler duyarsız, küçükler yetersiz kalınca barış da sekteye uğruyor ister istemez.
Engellenemeyen bir ülkeyi engellemeye kalkışmak zor olsa gerek.
Dünya barışını korumak için sorunlu ya da potansiyel ülkelere karşı tek başına karar alarak ve tavsiyede bulunarak BM'yi harekete geçirebilme hakkını yasal olarak elinde bulunduran Annan, ABD'ye söz yetiremiyor.
NATO gibi BM'nin de yeterlilik konusunda sorgulanması kaçınılmaz artık.
NATO ve BM sözde uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlar. Ellerindeki desteği tam kullanamıyorlar.
Annan'ın yapması gereken; zamanında ve yeterli derecede tepki vererek daha samimi bir zeminde ülkelerle diyaloğa girişmek olmalı.
Verilen tepkiler de yerini bulmalı.
Annan'ın yeni çıkışının samimiyetini sorgulamak bir tarafa; bu tarz sorgulamaların diğer ülkeler için de, mesela, İsrail için de etkin yürütülmesi kaçınılmaz.
ABD'ye söz geçiremeyen BM'nin, İsrail'e de söz geçiremeyecek olması ayrı bir ikilem.
Birleşmiş Milletler'in kendi içinde birleşememiş olması umutlarımızı köreltiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005