Eskiden, çok çok eski devirlerde köprüler 'gelip geçmek için' yapılır ve yaptırılırmış.
Yollar uzayıp uzayıp sonunda bir akarsuya, bir dereye rastlamışsa eğer, yolcular, kervan ve kervancılar sıkıntı yaşamasınlar, o yorgunluk üstüne bir de azgın sularla boğuşmasınlar diye köprüler kurulurmuş eskiden.
Bazen de, dağların-tepelerin etrafını dolaşan yolları bir miktar kısaltmak için, yolcuların varacakları adreslerine daha çabuk varmaları için köprülere ihtiyaç duyulurmuş.
Şimdilerde devasa bütçelerle, devasa köprüler yapıldığı için, ülkenin mevcut kaynakları ve gelecek nesillerin payına düşen kaynakları hepten harcanarak yapıldığı için, artık ahalinin o köprülere yaklaşmaya da, gelip geçmeye de mecali kalmadı.
Söz konusu köprülere ulaştıran yolların parası, köprülerden geçiş parası bir de litresi 30 TL'ye dayanan akaryakıt parası hesap edildiğinde, yaptırılan köprülerin artık sadece seyirlik kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ahalinin bazı kesimlerinin, devlet törenleri ile, bir takım debdebe ve görkemli törenler eşliğinde hizmete sokulan köprülere, havaalanlarına, tünellere ve yollara bir türlü sevinmemelerinin sebebi şimdilerde daha iyi anlaşılıyor.
Ortaya çıkarılan bu görkemli eserler o günlerde iktidara oy kazandırdı ama, dikkatle bakanlar için, bunların her biri, pek yakında çok fena zam yağmurlarına dönüşecekleri bir hakikat idi.
Öylesine zam tufanına tutuldu ki ahali, köprüden geçmeye de, havaalanından uçmaya da, varsa arabasını çalıştırmaya da dermanı kalmadı.
Zamlarla toplanan paralar, kamu-özel formülü ile yapılan söz konusu eserlerin müteahhitlerine aktarılıyor ve daha yıllar boyu aktarılmaya devam edilecek.
Nesiller boyu kulaktan kulağa aktarılan şarkı sözleri de artık değişime uğradı.
"Köprüler yaptırdım gelip geçmeye" şeklindeki mısralar, "köprüler yaptırdım seyretmek için" tarzına dönüşeli hayli zaman oldu.
Sadece seyretmek için, fotoğraflarını sadece kartpostallara, gazete ve dergilere basmak için bu kadar devasa kaynaklar aktarmak, gelecek nesilleri de borçlandırmak elbette akıllı bir yatırım olmasa gerek.
Önümüzdeki otuz yıl, kırk yıl boyunca bu vesile ile kasalarını ve keselerini hazineye bağlamış olanlar için ise elbette bal-kaymak karışımı gibi bir şey.
Tek tesellimiz; uçmasak da, geçmesek de o havaalanları ve o köprüler bizim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025