Şimdi yazıyı okuyanlar epey şaşıracaklar!
Kaşıkçı Elması ile doğalgazın ne alakası olur diye?
Hani dillere destan Kaşıkçı Elması var ya! Rivayete göre baldırı çıplak fakir bir çöpçü tarafından, Eğrikapı (Ayvansaray) çöplüğünde dolaşırken bulunmuş. Zavallı adam cam bulduğunu zannedip üç tahta kaşık karşılığında, kaşıkçıyla takas etmiş, canım elması. İsmi de o zamandan beri Kaşıkçı Elması diye anılır olmuş. Başka ne desinler bu olayı hatırlatmak için!
Kaşıkçı Elması'nı üç tahta kaşığa takas eden adamdan ve zürriyetinden bir haberimiz yok. Ama paha biçilemeyen eser, Osmanlı Hazinesinin en önemli parçalarından biri olarak günümüze kadar gelmiş.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey milletimizi "Hazinenin üstünde oturan dilenciye" benzetirken ne kadar da haklı imiş, bir daha görüyoruz.
Bu arada bizi dilenciliğe kim düşürdü? Biz hangi sebeplerden bu kadar cahil kaldık? Nasıl bu kadar iş bilmez olduk? Bunlara hiç girmeyeceğim!
Efendim "hazinenin üstünde oturan dilenci" millet biz olabiliriz. Ama bu durumdan daha kötü devletler ve milletlerde vardı! Hem de nasıl oturtulmuşlardı!
Yaşı kırkında olan delikanlılar Rusların nasıl bir hazinenin üstünde sefilleştirildiğini, nasıl izzetten ve namustan mahrum bırakıldıklarını, zamanında İstanbul'da, Trabzon'da gayet net görmüşlerdir.
Ruslar, öyle bir hazinenin üstüne oturuyorlardı ki, her türlü sanayileri, tabii kaynakları yer altı yer üstü maden yatakları, petrolleri doğalgazları vardı, bilgi birikimleri vardı!
Ama öyle bir battılar ki bataklığa, ne izzet kaldı, ne haysiyet.
Hiçbir şeyleri kalmadı aslında. Ne askerleri kaldı, ne uçakları, ne tankları, ne de gemileri...
Ruslar öyle bir hazinenin üstünde öyle kötü bir durumda oturtulmuşlardı ki,
ta ki bir kurtarıcının sesini duyana kadar. O sesi duydular ve O sese yüzlerini döndüler, duyduklarını bir daha iyice durup dinlediler. Yetmedi duydukları, dinledikleri sesin yanına geldiler. Sordular sordular... Sordukça, dinledikçe daha çok öğrenmeleri gerektiklerini anladılar.
O duydukları, dinledikleri, öğrendikleri insanı, kendilerine BAŞ öğretici yaptılar.
Her yere O'nu çağırıp BAŞ tacı yaptılar. Fikirlerini görüşlerini BAŞ üstüne deyip hemen uygulamaya koydular.
Ruslar, O'nun fikirlerini görüşlerini uyguladıkça, BAŞ olacaklarını anladılar.
Gel dediler, ne olur seni Meclisimizde konuşturalım, sen konuş da herkes bu işi en BAŞ'tan öğrensin, bu rezillik, bu aşağılanma bitsin dediler.
Sonunda da hazinenin üstündeki dilenciden daha kötü durumdan kurtuldular. Halleri, durumları şimdi bütün dünyanın gördüğü gibi ortada. Bizim bile gözümüzü kulağımızı dört açıp beklediğimiz en iyi yağlı müşterilerimiz oldular.
Ey Milletim sen hangi hazineleri bulsan da, sen de böyle basiret oldukça, bu hazinleri senin elinden üç tahta kaşığa alırlar.
Gel, etme eyleme bu hazineyi gerektiği gibi sana gerçek müjde olarak, sana ve senin nesline kıyamet sabahına kadar yetecek kadar zenginlik olarak bu Millete verecek, bu gerçek sese dön.
Dilenci sıfatından kurtulmak istiyorsan, Bağımsız Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı Hüseyin Baş Bey'in Babasından aldığı fikirlere, basirete, görüşlere kulak ver ve yüzünü ona dön!
Yeter artık ayağa kalk, oturduğun hazinenin üstünden!
Yoksa sana, üç tahta kaşığı bile çok görüyorlar...
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024