Gelecekte iyi anılmak isteyen, iyi iş yapmalıdır. Bugün kötü iş yapanlar, yarın mutlaka kötü anılırlar. Bunun istisnası yok mudur? Yani kötü iş yaptığı halde, iyi gösterilen veyahut öyle anılan olmamış mıdır? Ebette olmuştur. Ama biz, kısa bir süreden, geçici bir zamandan söz etmiyoruz. Bizim işaret ettiğimiz tarihtir. Tarihte, er veya geç, iyi yapanlar iyi, kötü yapanlar da kötü olarak yerini almıştır. Buna en güzel örnek Osmanlı Devleti'dir. Yabancı ve yerli birçok kişi, Osmanlı Devleti'ni kötü göstermek için yoğun gayret sarfetti. Fakat muvaffak olamadılar. Nihayet "tarih affetmez" sözü tecelli etti. Osmanlı Devleti, tarihteki yerini aldı.
Esasen tarihi inkar etmek veya tersine çevirmek mümkün olmuyor. ülkemizde, bir dönem bunu deneyenler çıktı. Halen de, denemeye çalışanlar ve bu konuda çok istekli olanlar yok değil. Bu denemeler ne getirdi? Gelin bunu Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan dinleyelim: "Tarih bizim kör noktamızdır. Ondan kurtulmaya çalıştıkça, sanki garip bir istihza ile bizi yeniden kendine çağrıyor. Redd-i miras aslında tarihten kopmayı getirmiyor. Tersine daha fazla dönmeyi gerektiriyor". Tarih, işte böyle bir şey. Ne inkar edilebilir, ne de yanlış ve ters gösterilebilir.
Öyle zaman olur ki, hiç beklemediğiniz kişiler, istemeyerek de olsa, tarihi bir gerçeği söylemek veya ortaya koymak zorunda kalabilir. Duyanlar da şaşırırlar. Aynen, ABD'nin Afganistan'a saldırısından sonra, Amerikan haber ajansı Associadet Perss'te (AP), yayınlanan bir yorum habere bazılarının şaşırdığı gibi. Yorum haberde, dünyanın birçok yerinde çatışma alanlarının Osmanlı döneminden kalma olduğuna dikkat çekiliyor ve şu hükme varılıyordu: "Osmanlı'nın yokluğu bütün dünyada sorun teşkil ediyor". Yine aynı yorum haberde, Osmanlı'nın başlangıcından çöküşüne kadar tarihi bir özeti yapıldı ve Osmanlı'nın derin izlerinin hâlâ açık olduğu kaydedildi. Bunu kim diyor? Amerikan haber ajansı AP.
Amerikan merkezli düşünemeyen amerikan muhipleri, acaba bu yorum habere ne derler ? Amerikan muhiplerini şaşırtacak bir haber de, eski ABD Başkanı Bill Clinton'dan geldi. Sydney'de, "Dünya Barışı" konulu konferansta konuşan Clinton, "ABD'nin ilelebet dünyanın en güçlü ülkesi kalamayacağını" söyledi ve şöyle devam etti: "Bugün ABD, dünyanın hakim gücü. Ancak, tarihte bu kısa bir dönemdir. Bu dönem, onlarca yılı kapsayan bir süre devam edecek. Ama Amerikalılar olarak, hepimiz, bundan yarım yüzyıl sonra,mevcut dönemin nasıl yargılanmasını istediğimizi kendimize sormak ve bunları düşünmek zorundayız. Böyle güçlü bir ülke olmadığımız zaman bize nasıl davranılmasını isteriz? Bunu düşünmeye başlarsak, karşı karşıya bulunduğumuz sorunların çözümleri konusunda da çok daha doğru kararlar almaya yöneleceğimize inanıyorum".
Eski Başkan Clinton, açıkça ABD'nin gücünü koruyamayacağını, güçsüz dönemlerde kendisine nasıl muamele edilmesini istiyorsa, bugün öyle davranılmasını istiyor. Çok doğru ve yerinde bir istek. Ama Amerikalılar'ın bunu yapması pek mümkün görülmüyor. Çünkü Amerikalıların kültürleri buna müsait değildir. Fakat ben şunu çok merak ediyorum, ABD eski Başkanı Clinton'un, böyle düşündüğü bir yerde, Amerikan muhipleri, ne düşünür? Acaba gelecekte nasıl yargılanacaklarını ve anılacaklarını hiç akıllarından geçiriyorlar mı? Hani derler ya... Amerikalılardan daha Amerikancı diye. Yoksa Amerikan muhipleri, Clinton'dan daha Amerikancı mı oldular da, haberimiz yok? Belki de muhipliğin ilk şartı budur. Kim bilir?
Esasen tarihi inkar etmek veya tersine çevirmek mümkün olmuyor. ülkemizde, bir dönem bunu deneyenler çıktı. Halen de, denemeye çalışanlar ve bu konuda çok istekli olanlar yok değil. Bu denemeler ne getirdi? Gelin bunu Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan dinleyelim: "Tarih bizim kör noktamızdır. Ondan kurtulmaya çalıştıkça, sanki garip bir istihza ile bizi yeniden kendine çağrıyor. Redd-i miras aslında tarihten kopmayı getirmiyor. Tersine daha fazla dönmeyi gerektiriyor". Tarih, işte böyle bir şey. Ne inkar edilebilir, ne de yanlış ve ters gösterilebilir.
Öyle zaman olur ki, hiç beklemediğiniz kişiler, istemeyerek de olsa, tarihi bir gerçeği söylemek veya ortaya koymak zorunda kalabilir. Duyanlar da şaşırırlar. Aynen, ABD'nin Afganistan'a saldırısından sonra, Amerikan haber ajansı Associadet Perss'te (AP), yayınlanan bir yorum habere bazılarının şaşırdığı gibi. Yorum haberde, dünyanın birçok yerinde çatışma alanlarının Osmanlı döneminden kalma olduğuna dikkat çekiliyor ve şu hükme varılıyordu: "Osmanlı'nın yokluğu bütün dünyada sorun teşkil ediyor". Yine aynı yorum haberde, Osmanlı'nın başlangıcından çöküşüne kadar tarihi bir özeti yapıldı ve Osmanlı'nın derin izlerinin hâlâ açık olduğu kaydedildi. Bunu kim diyor? Amerikan haber ajansı AP.
Amerikan merkezli düşünemeyen amerikan muhipleri, acaba bu yorum habere ne derler ? Amerikan muhiplerini şaşırtacak bir haber de, eski ABD Başkanı Bill Clinton'dan geldi. Sydney'de, "Dünya Barışı" konulu konferansta konuşan Clinton, "ABD'nin ilelebet dünyanın en güçlü ülkesi kalamayacağını" söyledi ve şöyle devam etti: "Bugün ABD, dünyanın hakim gücü. Ancak, tarihte bu kısa bir dönemdir. Bu dönem, onlarca yılı kapsayan bir süre devam edecek. Ama Amerikalılar olarak, hepimiz, bundan yarım yüzyıl sonra,mevcut dönemin nasıl yargılanmasını istediğimizi kendimize sormak ve bunları düşünmek zorundayız. Böyle güçlü bir ülke olmadığımız zaman bize nasıl davranılmasını isteriz? Bunu düşünmeye başlarsak, karşı karşıya bulunduğumuz sorunların çözümleri konusunda da çok daha doğru kararlar almaya yöneleceğimize inanıyorum".
Eski Başkan Clinton, açıkça ABD'nin gücünü koruyamayacağını, güçsüz dönemlerde kendisine nasıl muamele edilmesini istiyorsa, bugün öyle davranılmasını istiyor. Çok doğru ve yerinde bir istek. Ama Amerikalılar'ın bunu yapması pek mümkün görülmüyor. Çünkü Amerikalıların kültürleri buna müsait değildir. Fakat ben şunu çok merak ediyorum, ABD eski Başkanı Clinton'un, böyle düşündüğü bir yerde, Amerikan muhipleri, ne düşünür? Acaba gelecekte nasıl yargılanacaklarını ve anılacaklarını hiç akıllarından geçiriyorlar mı? Hani derler ya... Amerikalılardan daha Amerikancı diye. Yoksa Amerikan muhipleri, Clinton'dan daha Amerikancı mı oldular da, haberimiz yok? Belki de muhipliğin ilk şartı budur. Kim bilir?
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018