2. Dünya Savaşı ve
İsrail'in durumu
Gerçi 1917 yılında İngiliz Kabinesi'ndeki bir kararla Filistin'de bir İsrail Devleti'nin kurulması için söz verilmişti ama, bu sözü İngilizler bir türlü yerine getirmedikleri için 2. Dünya Savaşı esnasında Almanya'da Hitler tarafından Yahudilere karşı uygulanan bir nevi soykırım Filistin'deki Yahudilerde büyük infialler uyandırmıştı. Onun üzerine Yahudiler Filistin'de hemen bir Yahudi Devleti'nin kurulmasını talep ettiler. Bunun için de İngilizler ve Araplara karşı silahlı saldırılar yapmaya başladılar. Onların başlarında da İrgun Zvai Leumi bulunuyordu. Böylece İngilizler de harekete geçerek 1947 yılının Kasım ayı toplantısında Birleşmiş Milletler Filistin'in ikiye bölünmesini ve bir kısmında Yahudi Devleti olan İsrail'in kurulmasına ait kararı onayladı. Lakin bu kararda: Müslümanlar-Hıristiyanlar ve Museviler için kutsal sayılan: Kudüs'ün ve etrafının uluslararası olmasını öngörmüştür. Bu kararı Yahudiler hemen kabul etmiş ve İsrail Devleti'ni ilan etmişti. Lakin 13 Mayıs 1948 yılındaki tarihte İngiliz mandasının bitişinden hemen sonra İsrail Devleti'nin ilanıyla beraber Arap - İsrail savaşı hemen başladı. O tarihten beri de 56 yıldır devam etmektedir. Mart 1979 yılında Mısır ilk Arap ülkesi olarak İsrail'i bir antlaşma ile tanıdı. Böylece aralarında normal ilişkiler de başladı. Bunun karşılığında İsrail de Mısır'a işgal altında tuttuğu Sina bölgesin Mısır'a iade etti.
İntifadanın başlaması ve katliamlar
1987 yılındaki Aralık ayında, İsrail işgaline karşı Filistin Muhalefeti "intifada"ya geçti. Bunun üzerine İsrail karşılarına İsrail ordunun tüm gücünü harekete geçirdi. Ortalık yeniden kana bulandı ve acımasız katliamlar başladı. Bunun önüne diplomatik olarak geçilmeye çalışıldı. 1992 yılında, Osloda Yitzak Rabin ile Arafat arasında müzakerelere gidildi. Onların kısmi anlaşması bile 1994 yılında ikisine de Nobel Barış Ödülü verildi. Bu anlaşmaya göre batı yakasının, İsrail Kutsal Kitabına göre, Mukaddes topraklara dahil olup İsrail'e ait olabileceğini vurgulayarak ve burasının da bir nevi "barış toprağı" şeklinde mütalaasına karar verildi.
Şaron zamanındaki İsrail - Arap münasebetleri büsbütün kötüleşti. Şaron tüm Filistinlilere İsrail'e girmelerini yasakladı. Ürdün ve Batı yakasındaki sınırı kapattı. Gazze'deki havaalanını kapattı. Denizde girişi de yasakladı. Bu kararlar Filistin ekonomisini zayıflattı ve aradaki tansiyonu arttırdı. Şaron yeni antlaşmaları da reddetti. Bu sebeple İsrail'e karşı Arapların isyanları gittikçe arttı. Bunun üzerine Filistinlilerden de İsrail'e karşı saldırılar şeklinde ara sıra canlı bombalar kullanılarak cevap verilmeye çalışıldı. İsrail büsbütün saldırgan oldu. Artık tüm gücüyle uçaklarıyla, tanklarıyla Filistin'in değişik bölgelerine bombalar acımasızca yağdırılıyordu. Arkalarında binlerce ölü bırakıyorlardı. Sanki tam bir katliam tam bir devlet terörü uygulanıyordu. Bunun yanında İsrail Devleti'ni saran duvarlar inşaa edilmeye başlandı. Şaron, herhalde Çin Seddi'ni örnek alarak, kendi ülkesini çepe-çevre duvarla sarmaya başladı. BM kararı bu duvarın inşasını kınadı ve bir nevi yasakladı. Ama Şaron bunu dinlemedi ve inşaata devam etti. Yüzlerce kilometrelik 3-5 metre yükseklikte kalın beton duvarlar öyle münasebetsiz inşaa edildi ki bölgeleri birbirinden tümüyle ayrmaya başladı.
Son günlerde
İsrail'in durumu
Şaron döneminin neredeyse sonu gelmiş gibi görülmektedir. Kabinesinde çatlaklar oluşmaktadır. Yapılan bazı oylamalarda artık Şaron istediği kararları çıkaramamaktadır. Yakında güven oylamasıyla hükümetten düşürülür. Yaptığı politika tamamen şiddete dayanıyor ve acımasızlık fışkırıyordu. Çok zalimce katliamlar husule geldi. Fakat bu politika İsrail çekiciliğini ve cazibesini tamamen yok etti. İsrail'e göç etmek şöyle dursun İsrail'den neredeyse kaçan kaçana. Öyle bir imaj oluştu ki sanki her İsrailli şu anda tüm dünyanın özellikle Arapların ve Müslümanların düşmanı durumuna geldi. Bu durum da İsrail'in geleceğini büsbütün gölgeledi ve neredeyse yok etti sayılır. Öte taraftan İsrail'in hayalleri çok büyük. Büyük devlet ve hakim devlet kuruntuları acaba ne olacak? Kutsal kitaplarındaki yazılanın artık izinden gitmeye çalışmayacaklar mı? Şaron bu duruma yardım etmek isterken tüm bu hayalleri yok edercesine hareket etti. Tüm dünyaya karşı kendi güvenirliğini kaybetti. İsrail'in güvenli olmadığını da sanki dünyaya ilan etti. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan tüm Yahudileri ürküttü. Artık onların İsrail'e gelmeleri söz konusu olamaz durumuna gelindi. Şimdi İsrail sadece dünyadaki tüm halklara karşı terör devleti ve güvenilmez bir devlet olarak değil kendi Yahudi cemaatleri tarafından da artık güvenilir ve çekici bir yer değildir. İşte bu hülyaları, efsaneleri ve idealleri Şaron yıkmayı başardı. Şimdi Yahudilerin itimatları sadece Şaron'a karşı azalmadı. Tüm İsrail devletine karşı da yok oldu. Çünkü tüm Arap alemi artık Yahudilere karşı potansiyel bir düşmanlık beslemeye başladı. Onun da ötesinde İsrail'in bu yaptıkları, sadece Arap aleminin değil tüm İslam aleminin ve onunla beraber insanlık duyguları ve demokrasi anlayışı henüz kaybolmamış dünyadaki tüm insanların güvenini kaybetti. Bunu tekrar elde etmek için ise nesiller gerekebilir. Cenab-ı Hak tüm zorbalardan dünyayı korumasını dua edelim. Aksi takdirde bu tür bir nevi hasta beyinlerin idaresinde dünyayı kolayca bir Cehenneme dönüştürmek mümkün olur!
İsrail'in durumu
Gerçi 1917 yılında İngiliz Kabinesi'ndeki bir kararla Filistin'de bir İsrail Devleti'nin kurulması için söz verilmişti ama, bu sözü İngilizler bir türlü yerine getirmedikleri için 2. Dünya Savaşı esnasında Almanya'da Hitler tarafından Yahudilere karşı uygulanan bir nevi soykırım Filistin'deki Yahudilerde büyük infialler uyandırmıştı. Onun üzerine Yahudiler Filistin'de hemen bir Yahudi Devleti'nin kurulmasını talep ettiler. Bunun için de İngilizler ve Araplara karşı silahlı saldırılar yapmaya başladılar. Onların başlarında da İrgun Zvai Leumi bulunuyordu. Böylece İngilizler de harekete geçerek 1947 yılının Kasım ayı toplantısında Birleşmiş Milletler Filistin'in ikiye bölünmesini ve bir kısmında Yahudi Devleti olan İsrail'in kurulmasına ait kararı onayladı. Lakin bu kararda: Müslümanlar-Hıristiyanlar ve Museviler için kutsal sayılan: Kudüs'ün ve etrafının uluslararası olmasını öngörmüştür. Bu kararı Yahudiler hemen kabul etmiş ve İsrail Devleti'ni ilan etmişti. Lakin 13 Mayıs 1948 yılındaki tarihte İngiliz mandasının bitişinden hemen sonra İsrail Devleti'nin ilanıyla beraber Arap - İsrail savaşı hemen başladı. O tarihten beri de 56 yıldır devam etmektedir. Mart 1979 yılında Mısır ilk Arap ülkesi olarak İsrail'i bir antlaşma ile tanıdı. Böylece aralarında normal ilişkiler de başladı. Bunun karşılığında İsrail de Mısır'a işgal altında tuttuğu Sina bölgesin Mısır'a iade etti.
İntifadanın başlaması ve katliamlar
1987 yılındaki Aralık ayında, İsrail işgaline karşı Filistin Muhalefeti "intifada"ya geçti. Bunun üzerine İsrail karşılarına İsrail ordunun tüm gücünü harekete geçirdi. Ortalık yeniden kana bulandı ve acımasız katliamlar başladı. Bunun önüne diplomatik olarak geçilmeye çalışıldı. 1992 yılında, Osloda Yitzak Rabin ile Arafat arasında müzakerelere gidildi. Onların kısmi anlaşması bile 1994 yılında ikisine de Nobel Barış Ödülü verildi. Bu anlaşmaya göre batı yakasının, İsrail Kutsal Kitabına göre, Mukaddes topraklara dahil olup İsrail'e ait olabileceğini vurgulayarak ve burasının da bir nevi "barış toprağı" şeklinde mütalaasına karar verildi.
Şaron zamanındaki İsrail - Arap münasebetleri büsbütün kötüleşti. Şaron tüm Filistinlilere İsrail'e girmelerini yasakladı. Ürdün ve Batı yakasındaki sınırı kapattı. Gazze'deki havaalanını kapattı. Denizde girişi de yasakladı. Bu kararlar Filistin ekonomisini zayıflattı ve aradaki tansiyonu arttırdı. Şaron yeni antlaşmaları da reddetti. Bu sebeple İsrail'e karşı Arapların isyanları gittikçe arttı. Bunun üzerine Filistinlilerden de İsrail'e karşı saldırılar şeklinde ara sıra canlı bombalar kullanılarak cevap verilmeye çalışıldı. İsrail büsbütün saldırgan oldu. Artık tüm gücüyle uçaklarıyla, tanklarıyla Filistin'in değişik bölgelerine bombalar acımasızca yağdırılıyordu. Arkalarında binlerce ölü bırakıyorlardı. Sanki tam bir katliam tam bir devlet terörü uygulanıyordu. Bunun yanında İsrail Devleti'ni saran duvarlar inşaa edilmeye başlandı. Şaron, herhalde Çin Seddi'ni örnek alarak, kendi ülkesini çepe-çevre duvarla sarmaya başladı. BM kararı bu duvarın inşasını kınadı ve bir nevi yasakladı. Ama Şaron bunu dinlemedi ve inşaata devam etti. Yüzlerce kilometrelik 3-5 metre yükseklikte kalın beton duvarlar öyle münasebetsiz inşaa edildi ki bölgeleri birbirinden tümüyle ayrmaya başladı.
Son günlerde
İsrail'in durumu
Şaron döneminin neredeyse sonu gelmiş gibi görülmektedir. Kabinesinde çatlaklar oluşmaktadır. Yapılan bazı oylamalarda artık Şaron istediği kararları çıkaramamaktadır. Yakında güven oylamasıyla hükümetten düşürülür. Yaptığı politika tamamen şiddete dayanıyor ve acımasızlık fışkırıyordu. Çok zalimce katliamlar husule geldi. Fakat bu politika İsrail çekiciliğini ve cazibesini tamamen yok etti. İsrail'e göç etmek şöyle dursun İsrail'den neredeyse kaçan kaçana. Öyle bir imaj oluştu ki sanki her İsrailli şu anda tüm dünyanın özellikle Arapların ve Müslümanların düşmanı durumuna geldi. Bu durum da İsrail'in geleceğini büsbütün gölgeledi ve neredeyse yok etti sayılır. Öte taraftan İsrail'in hayalleri çok büyük. Büyük devlet ve hakim devlet kuruntuları acaba ne olacak? Kutsal kitaplarındaki yazılanın artık izinden gitmeye çalışmayacaklar mı? Şaron bu duruma yardım etmek isterken tüm bu hayalleri yok edercesine hareket etti. Tüm dünyaya karşı kendi güvenirliğini kaybetti. İsrail'in güvenli olmadığını da sanki dünyaya ilan etti. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan tüm Yahudileri ürküttü. Artık onların İsrail'e gelmeleri söz konusu olamaz durumuna gelindi. Şimdi İsrail sadece dünyadaki tüm halklara karşı terör devleti ve güvenilmez bir devlet olarak değil kendi Yahudi cemaatleri tarafından da artık güvenilir ve çekici bir yer değildir. İşte bu hülyaları, efsaneleri ve idealleri Şaron yıkmayı başardı. Şimdi Yahudilerin itimatları sadece Şaron'a karşı azalmadı. Tüm İsrail devletine karşı da yok oldu. Çünkü tüm Arap alemi artık Yahudilere karşı potansiyel bir düşmanlık beslemeye başladı. Onun da ötesinde İsrail'in bu yaptıkları, sadece Arap aleminin değil tüm İslam aleminin ve onunla beraber insanlık duyguları ve demokrasi anlayışı henüz kaybolmamış dünyadaki tüm insanların güvenini kaybetti. Bunu tekrar elde etmek için ise nesiller gerekebilir. Cenab-ı Hak tüm zorbalardan dünyayı korumasını dua edelim. Aksi takdirde bu tür bir nevi hasta beyinlerin idaresinde dünyayı kolayca bir Cehenneme dönüştürmek mümkün olur!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006