İslâm coğrafyasında oyun içinde oyunlar oynanıyor. Denklem her gün değişiyor, saflar birbirine karışıyor. Toplumlar, doğru yol ve yöntemi bulmakta zorlanıyorlar. Bunun başlıca nedeni, ölçüyü kaybetmek ve olaylara yanlış pencereden bakmaktır.
İlkönce şu tespiti yapmak gerekir: İslâm coğrafyasındaki gelişmeler, ancak ve ancak inançlar üzerinden gidilerek anlaşılabilir. Bundan başka görülen veya gösterilen petrol, su ve terör gibi sorunlar, sadece gerçeği örtmek için kullanılan perdelerdir.
Yahudi inancına göre, en son zaferle işgal edilecek ülke Anadolu'dur. Irak ve Suriye gibi ülkelerde başlatılan savaşlar, ana hedef olan Anadolu'nun işgali için temel teşkil eden savaşlardır.
Bu hedefi, Yahudi asıllı eski CIA ajanı Dr. George Friedman, "Gelecek 100 Yıl" adlı kitabında, açıkça dile getirmiştir. Bir başka Yahudi Prof. David Passing de "2050-İki Bin Elli" adlı kitabında, Türkiye'yi Ortadoğu'daki savaşların merkezinde göstermiştir.
İslâm coğrafyası, Sykes-Picot ile bölündü ve parçalandı. Fakat bununla yetinilmiyor. Yahudi ve Hıristiyanlar, inançlarından hareket ederek, İslâm coğrafyasını yeniden bölme peşindeler. Bu güçler, Müslümanlar arasına sınırlar çizdiler, ama gönül coğrafyasını bölemediklerini sonradan anladılar. Şimdi onu, etnik ve mezhep çatışmaları çıkararak, yapmaya uğraşıyorlar.
Irak'ın işgalinin temel nedeni böyle bir çatışmayı çıkarmaktı. Çünkü Irak, İslâm toplumunun özeti mahiyetinde idi. Şöyle ki, Irak'ta Sünni, Şii, Arap, Kürt ve Türk birlikte yaşıyorlardı. Orada çıkacak olan etnik ve mezhep çatışmasının, tüm İslâm toplumlarına yayılması düşünülmüştür.
Sünni ve Şii çatışması, Batılıların asırlık projelerinden biridir. Bu projenin hayata geçirilmesi için hedefte iki ülke vardı: Türkiye ve İran. Her türlü fitne ve fesat tohumlarını ekmelerine rağmen, böyle bir çatışmayı çıkarmaya muvaffak olamadılar. Bugün aynı hedefe, Irak ve Suriye üzerinden ulaşmaya çalışıyorlar.
Amerikan Milli Güvenlik Danışmanı Yahudi Henry Kissinger, İslâm coğrafyasının yeniden bölünmesindeki amacın, İsrail'in ömrünü uzatmak olduğunu söylüyor. Gerçekten de, İslâm ülkeleri birliğini ve bütünlüğünü koruduğu sürece, İsrail Ortadoğu'da yaşama imkânı bulamayacaktır. Bunu, Arap dünyasında vecize olmuş şu deyiş, çok güzel ortaya koymaktadır: "Arap Siyonistler olmasıydı, Yahudi Siyonistler olmazdı."
Bölünme senaryoları içerisinde Türkiye'nin de olduğunu gösteren pek çok delil ve söylem gösterilebilir. Bunlardan biri, Robert D. Kaplan'ın, 1994'te sorduğu şu sorudur: "Türkiye, önümüzdeki yıllarda elinden çıkacak olan GAP'taki barajları niye inşa etti ki?" Demek ki, ABD ve İsrail ikilisi, kafalarına göre haritaları çoktan çizmişler.
İşin ilginç yanı, bu hedefin gizlenmeden, saklanmadan beyan edilmesidir. Bakınız, David Rockefeller, ne kadar açık seçik konuşuyor: "Dünyada 200 civarında olan devlet sayısı yakın gelecekte 1000'e çıkacaktır. Gelecekte devletler, finans sektörü tarafından idare edildiğinde dünyaya barış ve huzur gelecektir." Vatana ve millete ihanet edip, sonra da barışı dillerine pelesenk edenler, acaba böyle bir barışı mı arzuluyorlar?
Netice-i kelâm, İslâm ülkelerini yönetenler, Yahudi ve Hıristiyanların inancını, o inancın günümüzdeki tezahürlerini görerek ve anlayarak politika belirlemelidirler. Aksi halde, şer güçlerin değirmenine su taşırlar. Bunun, gaflet nedeniyle yapılması, ne yazık ki, sonucu değiştirmez.
İlkönce şu tespiti yapmak gerekir: İslâm coğrafyasındaki gelişmeler, ancak ve ancak inançlar üzerinden gidilerek anlaşılabilir. Bundan başka görülen veya gösterilen petrol, su ve terör gibi sorunlar, sadece gerçeği örtmek için kullanılan perdelerdir.
Yahudi inancına göre, en son zaferle işgal edilecek ülke Anadolu'dur. Irak ve Suriye gibi ülkelerde başlatılan savaşlar, ana hedef olan Anadolu'nun işgali için temel teşkil eden savaşlardır.
Bu hedefi, Yahudi asıllı eski CIA ajanı Dr. George Friedman, "Gelecek 100 Yıl" adlı kitabında, açıkça dile getirmiştir. Bir başka Yahudi Prof. David Passing de "2050-İki Bin Elli" adlı kitabında, Türkiye'yi Ortadoğu'daki savaşların merkezinde göstermiştir.
İslâm coğrafyası, Sykes-Picot ile bölündü ve parçalandı. Fakat bununla yetinilmiyor. Yahudi ve Hıristiyanlar, inançlarından hareket ederek, İslâm coğrafyasını yeniden bölme peşindeler. Bu güçler, Müslümanlar arasına sınırlar çizdiler, ama gönül coğrafyasını bölemediklerini sonradan anladılar. Şimdi onu, etnik ve mezhep çatışmaları çıkararak, yapmaya uğraşıyorlar.
Irak'ın işgalinin temel nedeni böyle bir çatışmayı çıkarmaktı. Çünkü Irak, İslâm toplumunun özeti mahiyetinde idi. Şöyle ki, Irak'ta Sünni, Şii, Arap, Kürt ve Türk birlikte yaşıyorlardı. Orada çıkacak olan etnik ve mezhep çatışmasının, tüm İslâm toplumlarına yayılması düşünülmüştür.
Sünni ve Şii çatışması, Batılıların asırlık projelerinden biridir. Bu projenin hayata geçirilmesi için hedefte iki ülke vardı: Türkiye ve İran. Her türlü fitne ve fesat tohumlarını ekmelerine rağmen, böyle bir çatışmayı çıkarmaya muvaffak olamadılar. Bugün aynı hedefe, Irak ve Suriye üzerinden ulaşmaya çalışıyorlar.
Amerikan Milli Güvenlik Danışmanı Yahudi Henry Kissinger, İslâm coğrafyasının yeniden bölünmesindeki amacın, İsrail'in ömrünü uzatmak olduğunu söylüyor. Gerçekten de, İslâm ülkeleri birliğini ve bütünlüğünü koruduğu sürece, İsrail Ortadoğu'da yaşama imkânı bulamayacaktır. Bunu, Arap dünyasında vecize olmuş şu deyiş, çok güzel ortaya koymaktadır: "Arap Siyonistler olmasıydı, Yahudi Siyonistler olmazdı."
Bölünme senaryoları içerisinde Türkiye'nin de olduğunu gösteren pek çok delil ve söylem gösterilebilir. Bunlardan biri, Robert D. Kaplan'ın, 1994'te sorduğu şu sorudur: "Türkiye, önümüzdeki yıllarda elinden çıkacak olan GAP'taki barajları niye inşa etti ki?" Demek ki, ABD ve İsrail ikilisi, kafalarına göre haritaları çoktan çizmişler.
İşin ilginç yanı, bu hedefin gizlenmeden, saklanmadan beyan edilmesidir. Bakınız, David Rockefeller, ne kadar açık seçik konuşuyor: "Dünyada 200 civarında olan devlet sayısı yakın gelecekte 1000'e çıkacaktır. Gelecekte devletler, finans sektörü tarafından idare edildiğinde dünyaya barış ve huzur gelecektir." Vatana ve millete ihanet edip, sonra da barışı dillerine pelesenk edenler, acaba böyle bir barışı mı arzuluyorlar?
Netice-i kelâm, İslâm ülkelerini yönetenler, Yahudi ve Hıristiyanların inancını, o inancın günümüzdeki tezahürlerini görerek ve anlayarak politika belirlemelidirler. Aksi halde, şer güçlerin değirmenine su taşırlar. Bunun, gaflet nedeniyle yapılması, ne yazık ki, sonucu değiştirmez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018