Bilimin temek kuralı, bir olgunun aynı koşullar içinde tekrarlanması halinde aynı sonuç alınmasıdır. En basitinden yerçekimi kanununa göre bir cisim yukarıdan aşağı veya aşağıdan yukarı atılınca belli bir süre sonra yere düşmesi kaçınılmaz bir sondur. Bilimin bu temel kuralına en yakın olan sosyal bilim dalı ise iktisat bilimidir.
Çağlar ilerledikçe insanoğlunun ihtiyaçları da değişmiş, bu ihtiyaçları ve gereksinimleri daha iyi karşılamak için yeni teknikler ve düşüncüler ortaya çıkmıştır. Bu düşünceler sonucu olarak da toplumda bir ekonomik düzen ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu ekonomik düzenin başarılı bir düzen olup olmadığı toplumun iktisadi sorunlarına, ahlaki sorunlarına etkili çözümler sunup sunmadığına bakılarak anlaşılmıştır.
İlginçtir, başlangıçta kurdukları düzenin insanoğluna büyük fayda sağlayacağı, onun insan gibi yaşatacağı fikri pratikte uygulama imkanı bulduğunda (kapitalizm, sosyalizm) tam bir hayal kırıklığı ve hüsranla sonuçlanmıştır.
Çünkü insanı tanımadan-bilmeden yapılacak her türlü plan, program veya sistemin doğru bir sonuca ulaşması mümkün değil, hatta imkansızdır. Başka bir deyişle; insan gerçeği üzerine bina edilmeyen her şey er-geç çökmeye, dağılmaya daha da acısı, bu süreç içerisinde insanoğluna dayanılmaz acılar yaşatmasına devam edecektir.
Bakın Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor: "O halde şöyle bir temel tespitte yapmakta zaruret var. Mesele insan ve eşyada değil, mesele insanı ve eşyayı tanımada anlamada... Mesela batıda insan düşünen hayvan olarak tarif edilmiştir. Ama İslam, insanı kainatın özü, Allah'ın (c.c) temsilcisi olarak ifade ve tarif etmiştir. Batı da insan hala günahkar doğar ve onun için vaftiz edilir. Bizde ise insan tertemiz ve masum olarak doğar. İşte siyasi, ekonomik ve kültürel alanlar dahil bütün ihtilafların zıtlıkların ve tersliklerin temeli buraya dayanmaktadır."
Batı, kaynakların sınırlı olduğuna inanır ve sömürgeci sistemi kendi eliyle kurmuş olur. Halbuki şu ana kadar milyarlarca insana bakan dünyamız kaynakların sınırsız olduğunu avaz avaz bağırmaktadır. Bunu Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi de tüm dünyaya ilan etmiştir. Duyana, duymak isteyenlere tabii.
Bu durumda, bir toplumun ekonomik düzeni hangi kaideler üzerine temellendirilirse daha etkili ve daha verimli sonuca ulaşacaktır? Ülkenin kaynaklarının en verimli ve en adaletli paylaşımı nasıl bir sistem ile yapılabilir? Bu sorunun cevabı tabii ki M.E.M (Milli Ekonomi Modeli)'dir. Çünkü insanı tanıyan-bilen nasipli kişinin yazdığı bir eserdir.
İnsanı ilgilendiren hiçbir sorunu dışarıda bırakmamış; yetmemiş, insanın onurlu bir yaşam süreceği çözümleriyle de taçlandırmıştır eserini. Neyi kabul ettiğimizi, neyi kabul etmediğimizi çok ama çok iyi düşünelim. Dünyada şu anda problemlere gerçekten çözüm getiren tek siyasi kişiliktir Prof. Dr. Haydar Baş.
Çağlar ilerledikçe insanoğlunun ihtiyaçları da değişmiş, bu ihtiyaçları ve gereksinimleri daha iyi karşılamak için yeni teknikler ve düşüncüler ortaya çıkmıştır. Bu düşünceler sonucu olarak da toplumda bir ekonomik düzen ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu ekonomik düzenin başarılı bir düzen olup olmadığı toplumun iktisadi sorunlarına, ahlaki sorunlarına etkili çözümler sunup sunmadığına bakılarak anlaşılmıştır.
İlginçtir, başlangıçta kurdukları düzenin insanoğluna büyük fayda sağlayacağı, onun insan gibi yaşatacağı fikri pratikte uygulama imkanı bulduğunda (kapitalizm, sosyalizm) tam bir hayal kırıklığı ve hüsranla sonuçlanmıştır.
Çünkü insanı tanımadan-bilmeden yapılacak her türlü plan, program veya sistemin doğru bir sonuca ulaşması mümkün değil, hatta imkansızdır. Başka bir deyişle; insan gerçeği üzerine bina edilmeyen her şey er-geç çökmeye, dağılmaya daha da acısı, bu süreç içerisinde insanoğluna dayanılmaz acılar yaşatmasına devam edecektir.
Bakın Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor: "O halde şöyle bir temel tespitte yapmakta zaruret var. Mesele insan ve eşyada değil, mesele insanı ve eşyayı tanımada anlamada... Mesela batıda insan düşünen hayvan olarak tarif edilmiştir. Ama İslam, insanı kainatın özü, Allah'ın (c.c) temsilcisi olarak ifade ve tarif etmiştir. Batı da insan hala günahkar doğar ve onun için vaftiz edilir. Bizde ise insan tertemiz ve masum olarak doğar. İşte siyasi, ekonomik ve kültürel alanlar dahil bütün ihtilafların zıtlıkların ve tersliklerin temeli buraya dayanmaktadır."
Batı, kaynakların sınırlı olduğuna inanır ve sömürgeci sistemi kendi eliyle kurmuş olur. Halbuki şu ana kadar milyarlarca insana bakan dünyamız kaynakların sınırsız olduğunu avaz avaz bağırmaktadır. Bunu Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi de tüm dünyaya ilan etmiştir. Duyana, duymak isteyenlere tabii.
Bu durumda, bir toplumun ekonomik düzeni hangi kaideler üzerine temellendirilirse daha etkili ve daha verimli sonuca ulaşacaktır? Ülkenin kaynaklarının en verimli ve en adaletli paylaşımı nasıl bir sistem ile yapılabilir? Bu sorunun cevabı tabii ki M.E.M (Milli Ekonomi Modeli)'dir. Çünkü insanı tanıyan-bilen nasipli kişinin yazdığı bir eserdir.
İnsanı ilgilendiren hiçbir sorunu dışarıda bırakmamış; yetmemiş, insanın onurlu bir yaşam süreceği çözümleriyle de taçlandırmıştır eserini. Neyi kabul ettiğimizi, neyi kabul etmediğimizi çok ama çok iyi düşünelim. Dünyada şu anda problemlere gerçekten çözüm getiren tek siyasi kişiliktir Prof. Dr. Haydar Baş.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Berber / diğer yazıları
- Sayın Bakana açık mektup / 01.04.2019
- Gelin bu oyunu bozalım / 20.06.2018
- 'Vatan sevgisi imandandır' / 04.05.2018
- İnsana göre sistemdir M.E.M. / 20.04.2018
- Atatürk gibi düşünmek / 19.04.2018
- Çözüm apaçık ortada / 16.04.2018
- Gelin bu oyunu bozalım / 20.06.2018
- 'Vatan sevgisi imandandır' / 04.05.2018
- İnsana göre sistemdir M.E.M. / 20.04.2018
- Atatürk gibi düşünmek / 19.04.2018
- Çözüm apaçık ortada / 16.04.2018