Yağlı güreş seyir zevki çok yüksek olan bir oyun. Bunun sebebi seyircinin oyunun kurallarını kaidelerini iyi bilmesi, hakemlerin tarafsızlığı, bir de tabii yiğitlerin (güreşçilerin) samimiyeti ve ortaya koydukları performanslarının gerçekçi oluşundandır.
Pehlivanlar güreşmek üzere hakem heyeti önüne gelir, cazgır denilen kişi tarafından takdimi ve duası yapıldıktan sonra verdiği işaretle, çalınmaya başlayan davulların ve zurnaların nağmeleri arasında pehlivanlar ahenkli bir şekilde ellerini kollarını sallayarak peşreve başlarlar. Bu durum seyircinin seyir zevkini yükseltirken, pehlivanın da moralini en üst düzeye taşır. Peşrevde üç kez ileri üç kez geri gidişten sonra yere sol diz ile çökülerek önce sağ el yere, dize, dudağa ve alına üç defa değdirilir. Karşılıklı geliş gidişten sonra rakibinin paçaları yakalanır ve sırtı sıvazlanır, enseler bağlanır, eller tutuşur ve birkaç defa sallanır, güreşe böylece girilmiştir artık. Aynı şekilde futbol müsabakası dünya çapında ilgi gören ve yakından takip edilen spor dalı. Seyirci maç öncesi ve maç esnasında tuttukları tempolarla hem kendini hem de takımını maça motive etmekte. Dikkat edilirse burada da seyirci oyunun kurallarına hakim, her iki takım tüm samimiyetiyle sahada mücadele etmekte ve yine ortaya seyir zevki yüksek bir oyun çıkmakta.
Aynı gözlemlerimizi bir de şuanda erken seçim kararıyla Türkiye'nin gündemini tamamıyla meşgul eden milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dolayı seçim meydanlarına çevirelim. Burada da sözde kıran kırana bir mücadele var, yalnız işin enteresan tarafı spor müsabakalarında olduğu gibi bilinçli bir seyirci yani seçmen yok. Çok garip bir durum değil mi?
Ülkenin geleceği ile ilgili kararlar alınacak; ülkenin %99'u bu duruma duyarsız ne istediğini, neyi aradığını, kimin çözüm olacağını, kimlerin felakete sürükleyeceğini görmüyor, görmek de istemiyor. Ülkeni teslim edeceksin, çoluğunun-çocuğunun geleceğini teslim edeceksin; ne istediğini, neyi aradığını bilmeyeceksin. Yok böyle bir şey!
Gelelim siyasetçilere... İstisnasız tüm samimiyetimle söylüyorum her biri ne istediğini, ne yapması gerektiğini çok ama çok iyi biliyor. Demek istediğim şu; bakın siyasilerin konuşmalarına, birbirlerinin aleyhinde saçma sapan iddialar, dedikodular, iftiralar, herkesin gözünün içine baka baka utanmadan sıkılmadan hesap vereceğini düşünmeden verilen boş vaadler...
Çok dikkatli bir biçimde ülkenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarından, madenlerinden kesinlikle bahsetmemeleri. Bunlar bilinçli bir şekilde yürütülen siyasi kampanyalardır. Belirlenen konuların dışına çıkmaları kesinlikle mümkün değildir, bu benim iddiam. İspatı ortada. Cesaretleri varsa takip ettikleri siyasilerin ABD'nin, İngiltere'nin v.b. devletlerin kendilerinin kullanmak istedikleri yeraltı kaynaklarımızı sadece ağızlarına alsınlar, başka bir şey istemiyorum... "Onları ben çıkartacağım, devlet-millet ortaklığıyla kullanacağım" desinler, sadece meydanlarda ağızlarına alsınlar ben de iddiamdan geri döneyim, dönmeyen de namerttir. Ama yapamazlar, bunlara bunu yaptırmazlar, bunlar da yapmazlar.
Gelelim çözüme... Halktan büyük cambazlıklarla gizlenmeye çalışılan, isim vermeden projeleri çalınan, çözümden; madenlerden, ekonomiden bahseden dünya çapında yazdığı ekonomi modeli ile gündemin tam ortasına oturan Prof. Dr. Haydar Baş çok yakınımızda. Bu insanı alıp baştacı yapmamız gerekli. Bize düşen O'na sahip çıkmak; yani eşimize, dostumuza, komşumuza, havada, karada, denizde görüştüklerimize anlatmak ve anlatıyoruz da, amaç bu çirkin oyunları erken bitirmek. Yoksa diğer siyasilerin ülkenin problemlerini çözmeleri mümkün değil. Biri "on altı yıldır çözemedin şimdi nasıl çözeceksin" diyor, o da cevap veriyor; "madem on altı yıldır çözümün vardı da niye söylemedin" diyor. Bunlar aynı tavanın balıkları.
Gelin bunlardan kurtulalım...
Pehlivanlar güreşmek üzere hakem heyeti önüne gelir, cazgır denilen kişi tarafından takdimi ve duası yapıldıktan sonra verdiği işaretle, çalınmaya başlayan davulların ve zurnaların nağmeleri arasında pehlivanlar ahenkli bir şekilde ellerini kollarını sallayarak peşreve başlarlar. Bu durum seyircinin seyir zevkini yükseltirken, pehlivanın da moralini en üst düzeye taşır. Peşrevde üç kez ileri üç kez geri gidişten sonra yere sol diz ile çökülerek önce sağ el yere, dize, dudağa ve alına üç defa değdirilir. Karşılıklı geliş gidişten sonra rakibinin paçaları yakalanır ve sırtı sıvazlanır, enseler bağlanır, eller tutuşur ve birkaç defa sallanır, güreşe böylece girilmiştir artık. Aynı şekilde futbol müsabakası dünya çapında ilgi gören ve yakından takip edilen spor dalı. Seyirci maç öncesi ve maç esnasında tuttukları tempolarla hem kendini hem de takımını maça motive etmekte. Dikkat edilirse burada da seyirci oyunun kurallarına hakim, her iki takım tüm samimiyetiyle sahada mücadele etmekte ve yine ortaya seyir zevki yüksek bir oyun çıkmakta.
Aynı gözlemlerimizi bir de şuanda erken seçim kararıyla Türkiye'nin gündemini tamamıyla meşgul eden milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dolayı seçim meydanlarına çevirelim. Burada da sözde kıran kırana bir mücadele var, yalnız işin enteresan tarafı spor müsabakalarında olduğu gibi bilinçli bir seyirci yani seçmen yok. Çok garip bir durum değil mi?
Ülkenin geleceği ile ilgili kararlar alınacak; ülkenin %99'u bu duruma duyarsız ne istediğini, neyi aradığını, kimin çözüm olacağını, kimlerin felakete sürükleyeceğini görmüyor, görmek de istemiyor. Ülkeni teslim edeceksin, çoluğunun-çocuğunun geleceğini teslim edeceksin; ne istediğini, neyi aradığını bilmeyeceksin. Yok böyle bir şey!
Gelelim siyasetçilere... İstisnasız tüm samimiyetimle söylüyorum her biri ne istediğini, ne yapması gerektiğini çok ama çok iyi biliyor. Demek istediğim şu; bakın siyasilerin konuşmalarına, birbirlerinin aleyhinde saçma sapan iddialar, dedikodular, iftiralar, herkesin gözünün içine baka baka utanmadan sıkılmadan hesap vereceğini düşünmeden verilen boş vaadler...
Çok dikkatli bir biçimde ülkenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarından, madenlerinden kesinlikle bahsetmemeleri. Bunlar bilinçli bir şekilde yürütülen siyasi kampanyalardır. Belirlenen konuların dışına çıkmaları kesinlikle mümkün değildir, bu benim iddiam. İspatı ortada. Cesaretleri varsa takip ettikleri siyasilerin ABD'nin, İngiltere'nin v.b. devletlerin kendilerinin kullanmak istedikleri yeraltı kaynaklarımızı sadece ağızlarına alsınlar, başka bir şey istemiyorum... "Onları ben çıkartacağım, devlet-millet ortaklığıyla kullanacağım" desinler, sadece meydanlarda ağızlarına alsınlar ben de iddiamdan geri döneyim, dönmeyen de namerttir. Ama yapamazlar, bunlara bunu yaptırmazlar, bunlar da yapmazlar.
Gelelim çözüme... Halktan büyük cambazlıklarla gizlenmeye çalışılan, isim vermeden projeleri çalınan, çözümden; madenlerden, ekonomiden bahseden dünya çapında yazdığı ekonomi modeli ile gündemin tam ortasına oturan Prof. Dr. Haydar Baş çok yakınımızda. Bu insanı alıp baştacı yapmamız gerekli. Bize düşen O'na sahip çıkmak; yani eşimize, dostumuza, komşumuza, havada, karada, denizde görüştüklerimize anlatmak ve anlatıyoruz da, amaç bu çirkin oyunları erken bitirmek. Yoksa diğer siyasilerin ülkenin problemlerini çözmeleri mümkün değil. Biri "on altı yıldır çözemedin şimdi nasıl çözeceksin" diyor, o da cevap veriyor; "madem on altı yıldır çözümün vardı da niye söylemedin" diyor. Bunlar aynı tavanın balıkları.
Gelin bunlardan kurtulalım...
Ahmet Berber / diğer yazıları
- Sayın Bakana açık mektup / 01.04.2019
- Gelin bu oyunu bozalım / 20.06.2018
- 'Vatan sevgisi imandandır' / 04.05.2018
- İnsana göre sistemdir M.E.M. / 20.04.2018
- Atatürk gibi düşünmek / 19.04.2018
- Çözüm apaçık ortada / 16.04.2018
- Gelin bu oyunu bozalım / 20.06.2018
- 'Vatan sevgisi imandandır' / 04.05.2018
- İnsana göre sistemdir M.E.M. / 20.04.2018
- Atatürk gibi düşünmek / 19.04.2018
- Çözüm apaçık ortada / 16.04.2018