İmam-ı Gazali (1058-1111) yılları arasında Selçuklular zamanında yaşamış müceddit, mutasavvıf, mütefekkir vasıflara sahip bir şahsiyettir. Onun yaşantısına damgasını vuran Hakikat Arayışı bir yönüyle ferdi ve şahsi macera gibi gözükse de, bir başka açıdan ait olduğu toplumun özeleştirisi ve bir uygarlığın kendisi ve kendisi dışındaki uygarlıklarla hesaplaşması niteliğindedir. (Dr. Sabri Orman; Gazali-İnsan yay., s.10)
İmam-ı Gazali'yi daha iyi anlayabilmek için yaşadığı dönemle birlikte ele almamız gerekmektedir. Onun zuhurundan hemen önce İslam dünyasının siyasi birliği nispeten parçalanmış, hatta bir ara üç ayrı halifenin müslüman coğrafyasında hak iddia ettiği görülmüştür. Abbasilerin etkinliğinin azaldığı bu dönemde Mısırda Şii Fatımi Devleti, hem Abbasiler karşısında halifelik iddiasıyla yer almakta hem de Şii inancının korunması ve yayılması için çalışmaktadır. İspanya'da kurulmuş olan Endülüs Emevi Devleti de bir ara (III. Abdurrahman Dönemi M. 929) halifelik iddiasında bulunmuştur.
Sünni İslam inancını tasavvufi bir formatta öğrenerek tarih sahnesine çıkan Türkler ise, Selçuklu Devleti'ni kurarak Bağdat'a kadar gelmişler ve Abbasi Halifesini himayelerine almışlardır (1055). Aynı zaman diliminin devamında bu coğrafya meşhur Haçlı Seferlerine şahit olacaktır.
İmam-ı Gazali ve felsefeciler
İmam-ı Gazali'nin hakikat araştırmasını kaleme aldığı eseri olan El Münkizü Mined Dalal (Dalaletten Hidayete)isimli kitabında belirttiği gibi o dönemin sosyo-kültürel ortamında etkin olan dört eğilim vardır. Bunlar; kelamcılar, felsefeciler, batıniler ve tasavvuf ehlidir. Mevcut eğilimlerden olan felsefe ise farklı bir ağırlığa sahiptir. Çünkü İmam-ı Gazali'ye göre halkın dinin emirlerine olan duyarsızlığında ve içine düştüğü iman zayıflığında felsefecilerin yadsınamayacak bir rolü olmuştur.
Şöyle ki, İmam-ı Gazali felsefecilerle ilgili olarak sorulan bir soruya:
"Ben başkalarını taklit ederek böyle davranıyor değilim. Ben felsefe okudum. Nübüvvetin mahiyetini kavramış bir kişiyim. Nübüvvetin özü hikmete ve kamu yararına dayanır. İbadetlerin amacı sıradan cahil halkı denetim altına almak, onları birbirini öldürmekten, birbirine düşmekten, nefislerinin aşırı ihtiraslarına kapılmaktan alıkoymaktır. Ben ise cahil halktan biri değilim ki kendimi bu yükümlülüklerin cenderesine sıkıştırayım. Ben bir hakimim, hikmete uyarım. Ayrıca hikmeti kendi kendime görebilirim. Bu konuda başkalarını taklit etmeye başkalarının peşinden gitmeye ihtiyacım yoktur. Bu sözler ilahiyatçı felsefecilerin doktrinini okuyan veya İbn Sina ile Farabi'nin eserlerini inceleyerek bu fikirleri öğrenenlerin inanç sistemlerinin özüdür. Böyle kimselere 'eğer nübüvvetin aslı yoksa niye namaz kılıyorsun' diye sorsan 'Bedeni bir idman olsun diye...' cevabını verir. Neden içki içiyorsun diye soracak olsan 'İçki kini ve düşmanlığı körüklediği için yasaklanmıştır. Ben ise aklım sayesinde bu tehlikeden sakınırım. Ben zihnim açılsın diye içki içiyorum' der."
(İmam-ı Gazali; El Münkizü Mined Dalal-Kayıhan yay., s. 199).
Farklı toplum katmanlarının iman zafiyetine düşmesinde Batıniye (talimiye) mezhebi mensuplarının, halk arasında alim geçinenlerin ve cahil sufilerin muhakkak etkileri olmuştur. Fakat bu grupların hiçbirisi dinin esaslarıyla çatışma noktasına gelmemişlerdir. Bu sebeple İmam-ı Gazali filozofları taklit ederken bir davayı ispat etmeye çalışan davacı gibi değil doğru olmayan görüşlerini çürütmeye çalışan bir hasım gibi karşılarına çıkmıştır. Onların görüşlerinin doğru olmadığını gösterirken tek bir mezhep açısından değil bütün fırkalar arasında işbirliği yaparak tek bir cephe halinde ve hepsinden yararlanarak karşı koymuştur. Çünkü felsefe dışındaki fırkalarla ihtilaf teferruat ile ilgili meselelerde iken filozofların görüşleri dinin esasları ile çatışmaktadır. (İmam-ı Gazali, Tehafüt-el Felasife-Ahsen yay., s.15)
Felsefeyi hangi yöntemle eleştirdi?
İmam-ı Gazali eleştirisini yöneltirken felsefeyi bir bütün olarak ele almamış kısımlara ayırarak tasnif etmiştir. Bütün bilimlerin felsefe içinde yer aldığı ve her birinin onun vazgeçilmez bir parçası olduğunun adeta bir iman halinde kabul edildiği bir dönemde imamın metafizik ile mantık ve pozitif bilimlerin temelde birbirinden farklı olduğunu anlayıp anlatmakla kalmayarak ispat etmiş olması son derece önemlidir. Geçen zaman kendisini haklı çıkarmış bilim tarihinde meydana gelen gelişmelerle beraber birçok bilim dalı teker teker felsefeden ayrılarak bağımsız hale gelmiştir. (Dr. Sabri Orman-a.g.e., s.137)
Bu bağlamda matematik, geometri, astronomi, tabii ilimler (fizik, kimya vs.) ve mantıki ilimler İslam aleminde felsefeden gelen olumsuzluklardan arınarak meşru bir zemine oturmuştur. Diğer yandan Yunan metafiziğinin akla sınırsız hakimiyet tanıyan ve inanç sahasına fütursuzca giren yaklaşımlarının önü kesilmiştir. Denilebilir ki İmam-ı Gazali'nin mücadelesi din-bilim ya da akıl-vahiy çatışması değil İslam akaidi ile Yunan metafiziği karşıtlığının ortaya konması adınadır.
Özellikle oryantalist yaklaşım İmam-ı Gazali'nin yukarıda açıklanan üç konuda Aristo metafiziğini reddetmiş olmasını aklı red ve inkar etmiş olarak algılar. Oysa ki benimseyen kişiyi İslam dairesi dışına çıkaran görüşler olarak hükme bağlanan hususların üçü de metafizik saha ile ilgilisir. Dolayısıyla müspet ve akli ilimlerin alanı dışındadır. Devamında Aristo felsefesi aklın kurabileceği mümkün modellerden sadece birisi olup salt aklın kendisi değilsir. İmam-ı Gazali aklı eleştirmiştir. Fakat bunu aklı inkar ve reddetmek için değil ona uygun ve tabii sınırlar çizmek için yapmıştır. (a.g.e., s.116)
Kendisi aklın mantık ve matematikteki hatta tabiat bilimlerinin deneysel alanlardaki etkisini kabul etmekle birlikte beşeri aklı metafizik problemlerin çözümünde aciz olduğunu ve bu çözüme ulaşabilmek için batıni keşfe veya vahyin desteğine muhtaç bulunduğunu düşünmüştür. (Diyanet İslam Ans.-Gazzali isimli makale)
Mehmet MARUF
e-mail: mmaruf@mynet.com.tr
İmam-ı Gazali'yi daha iyi anlayabilmek için yaşadığı dönemle birlikte ele almamız gerekmektedir. Onun zuhurundan hemen önce İslam dünyasının siyasi birliği nispeten parçalanmış, hatta bir ara üç ayrı halifenin müslüman coğrafyasında hak iddia ettiği görülmüştür. Abbasilerin etkinliğinin azaldığı bu dönemde Mısırda Şii Fatımi Devleti, hem Abbasiler karşısında halifelik iddiasıyla yer almakta hem de Şii inancının korunması ve yayılması için çalışmaktadır. İspanya'da kurulmuş olan Endülüs Emevi Devleti de bir ara (III. Abdurrahman Dönemi M. 929) halifelik iddiasında bulunmuştur.
Sünni İslam inancını tasavvufi bir formatta öğrenerek tarih sahnesine çıkan Türkler ise, Selçuklu Devleti'ni kurarak Bağdat'a kadar gelmişler ve Abbasi Halifesini himayelerine almışlardır (1055). Aynı zaman diliminin devamında bu coğrafya meşhur Haçlı Seferlerine şahit olacaktır.
İmam-ı Gazali ve felsefeciler
İmam-ı Gazali'nin hakikat araştırmasını kaleme aldığı eseri olan El Münkizü Mined Dalal (Dalaletten Hidayete)isimli kitabında belirttiği gibi o dönemin sosyo-kültürel ortamında etkin olan dört eğilim vardır. Bunlar; kelamcılar, felsefeciler, batıniler ve tasavvuf ehlidir. Mevcut eğilimlerden olan felsefe ise farklı bir ağırlığa sahiptir. Çünkü İmam-ı Gazali'ye göre halkın dinin emirlerine olan duyarsızlığında ve içine düştüğü iman zayıflığında felsefecilerin yadsınamayacak bir rolü olmuştur.
Şöyle ki, İmam-ı Gazali felsefecilerle ilgili olarak sorulan bir soruya:
"Ben başkalarını taklit ederek böyle davranıyor değilim. Ben felsefe okudum. Nübüvvetin mahiyetini kavramış bir kişiyim. Nübüvvetin özü hikmete ve kamu yararına dayanır. İbadetlerin amacı sıradan cahil halkı denetim altına almak, onları birbirini öldürmekten, birbirine düşmekten, nefislerinin aşırı ihtiraslarına kapılmaktan alıkoymaktır. Ben ise cahil halktan biri değilim ki kendimi bu yükümlülüklerin cenderesine sıkıştırayım. Ben bir hakimim, hikmete uyarım. Ayrıca hikmeti kendi kendime görebilirim. Bu konuda başkalarını taklit etmeye başkalarının peşinden gitmeye ihtiyacım yoktur. Bu sözler ilahiyatçı felsefecilerin doktrinini okuyan veya İbn Sina ile Farabi'nin eserlerini inceleyerek bu fikirleri öğrenenlerin inanç sistemlerinin özüdür. Böyle kimselere 'eğer nübüvvetin aslı yoksa niye namaz kılıyorsun' diye sorsan 'Bedeni bir idman olsun diye...' cevabını verir. Neden içki içiyorsun diye soracak olsan 'İçki kini ve düşmanlığı körüklediği için yasaklanmıştır. Ben ise aklım sayesinde bu tehlikeden sakınırım. Ben zihnim açılsın diye içki içiyorum' der."
(İmam-ı Gazali; El Münkizü Mined Dalal-Kayıhan yay., s. 199).
Farklı toplum katmanlarının iman zafiyetine düşmesinde Batıniye (talimiye) mezhebi mensuplarının, halk arasında alim geçinenlerin ve cahil sufilerin muhakkak etkileri olmuştur. Fakat bu grupların hiçbirisi dinin esaslarıyla çatışma noktasına gelmemişlerdir. Bu sebeple İmam-ı Gazali filozofları taklit ederken bir davayı ispat etmeye çalışan davacı gibi değil doğru olmayan görüşlerini çürütmeye çalışan bir hasım gibi karşılarına çıkmıştır. Onların görüşlerinin doğru olmadığını gösterirken tek bir mezhep açısından değil bütün fırkalar arasında işbirliği yaparak tek bir cephe halinde ve hepsinden yararlanarak karşı koymuştur. Çünkü felsefe dışındaki fırkalarla ihtilaf teferruat ile ilgili meselelerde iken filozofların görüşleri dinin esasları ile çatışmaktadır. (İmam-ı Gazali, Tehafüt-el Felasife-Ahsen yay., s.15)
Felsefeyi hangi yöntemle eleştirdi?
İmam-ı Gazali eleştirisini yöneltirken felsefeyi bir bütün olarak ele almamış kısımlara ayırarak tasnif etmiştir. Bütün bilimlerin felsefe içinde yer aldığı ve her birinin onun vazgeçilmez bir parçası olduğunun adeta bir iman halinde kabul edildiği bir dönemde imamın metafizik ile mantık ve pozitif bilimlerin temelde birbirinden farklı olduğunu anlayıp anlatmakla kalmayarak ispat etmiş olması son derece önemlidir. Geçen zaman kendisini haklı çıkarmış bilim tarihinde meydana gelen gelişmelerle beraber birçok bilim dalı teker teker felsefeden ayrılarak bağımsız hale gelmiştir. (Dr. Sabri Orman-a.g.e., s.137)
Bu bağlamda matematik, geometri, astronomi, tabii ilimler (fizik, kimya vs.) ve mantıki ilimler İslam aleminde felsefeden gelen olumsuzluklardan arınarak meşru bir zemine oturmuştur. Diğer yandan Yunan metafiziğinin akla sınırsız hakimiyet tanıyan ve inanç sahasına fütursuzca giren yaklaşımlarının önü kesilmiştir. Denilebilir ki İmam-ı Gazali'nin mücadelesi din-bilim ya da akıl-vahiy çatışması değil İslam akaidi ile Yunan metafiziği karşıtlığının ortaya konması adınadır.
Özellikle oryantalist yaklaşım İmam-ı Gazali'nin yukarıda açıklanan üç konuda Aristo metafiziğini reddetmiş olmasını aklı red ve inkar etmiş olarak algılar. Oysa ki benimseyen kişiyi İslam dairesi dışına çıkaran görüşler olarak hükme bağlanan hususların üçü de metafizik saha ile ilgilisir. Dolayısıyla müspet ve akli ilimlerin alanı dışındadır. Devamında Aristo felsefesi aklın kurabileceği mümkün modellerden sadece birisi olup salt aklın kendisi değilsir. İmam-ı Gazali aklı eleştirmiştir. Fakat bunu aklı inkar ve reddetmek için değil ona uygun ve tabii sınırlar çizmek için yapmıştır. (a.g.e., s.116)
Kendisi aklın mantık ve matematikteki hatta tabiat bilimlerinin deneysel alanlardaki etkisini kabul etmekle birlikte beşeri aklı metafizik problemlerin çözümünde aciz olduğunu ve bu çözüme ulaşabilmek için batıni keşfe veya vahyin desteğine muhtaç bulunduğunu düşünmüştür. (Diyanet İslam Ans.-Gazzali isimli makale)
Mehmet MARUF
e-mail: mmaruf@mynet.com.tr
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.