İmam Hüseyin’in cesareti ve hakkına sahip çıkması
Kerbela günü karşısındaki otuz bini aşkın kişiden kurulu orduya 72 kişilik kafilesi ile karşı dururken, zerre kadar korku duymamış, geri adım atmayı düşünmemiştir
01.03.2022 06:35:00
İmam Hüseyin (a.s.) İslam tarihinde halifeye karşı silahla ve toplu olarak baş kaldıran ilk kişidir. İ'lay-ı Kelimetullah uğruna yapmış olduğu bu başkaldırı onun en büyük cesaret örneğidir.
Yine Kerbela günü karşısındaki otuz bini aşkın kişiden kurulu orduya 72 kişilik kafilesi ile karşı dururken, zerre kadar korku duymamış, geri adım atmayı düşünmemiştir.
İşte o kerbala gününden bir sahne! "Humeyd b. Müslim şöyle rivayet etmektedir:
Bugüne kadar vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığı, çocuğu, ailesi ve arkadaşları gözünün önünde öldürüldüğü halde, onun gibi cesaretini kaybetmeyen, en ufak bir korku belirtisi göstermeyen birini daha görmedim.
Piyade birlikleri toplu olarak ona saldırdıkları zaman, o da kılıcıyla onlara hamle ediyor, keçi sürüsünün saldıran kurdun karşısında ikiye yarılması gibi, sağından solundan onları ikiye yarıyordu."
Burada başka bir rivayet daha aktaralım. Anlatacağımız olayda İmam (a.s.)'ın hakkı için verdiği mücadelede hiçbir şeyden korkmadığını ve bunun yanında dünya malının onun gözünde zerre değeri olmadığını göreceksiniz:
"Bir gün Medine'de İmam Hüseyin (a.s.) ile şehrin valisi Velid b. Utbe arasında bir tarla yüzünden tartışma çıktı.
İmam Hüseyin (a.s.) Velidin sarığını başından alıp boğazına dolayarak onu yere yıktı.
Mervan bunun üzerine şöyle dedi: "Ben, valinin üzerine böylesine cesurca saldırabilecek kimse görmedim."
Velid ise: "Hak Hüseyin'ledir, çünkü tarla onun malıdır" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) şöyle buyurdu: "Sen tarlanın benim olduğunu onayladığın için ben de onu sana bağışladım."
Cömertliği
İmamın cömertliği ile ilgili olarak, kapısına gelen dilenci ile arasında geçen konuşmaları meşhurdur:
"Bir gün Hüseyin (a.s.)'ın kapısında bir dilenci durdu ve şu şiiri okudu:
"Senin kapının tokmağını çalan,
Ve isteyen, asla eli boş dönmez.
Sen cömertsin, sen güvenilensin
Baban da fâsıkları öldürendi."
Hüseyin (a.s.), derhal kapıya koştu. Adamın görünüşünden yoksul ve ihtiyaç sahibi olduğunu anlayınca, Kanber'i çağırdı ve şöyle dedi: "Bizim nafakamızdan geriye ne kaldı?"
Kanber: "Aile halkının arasında bölüştürmemi istediğin iki yüz dirhem kaldı" dedi.
İmam (a.s.), "Şimdi sen o parayı getir. Çünkü o anda bu parayı daha çok hak eden biri geldi" dedi ve parayı alıp dilenciye verdi. Ayrıca ondan özür dileyerek şu şiiri okudu:
"Al şunu ki ben senden özür dilemekteyim
Bil ki sana şefkatle bakmaktayım
Eğer yarın önümüze çıkarsa bolluk
Üzerine cömertliğimizi akıttığımızı görürsün
Fakat zamanın şartları değişkendir
Şu an elim dardadır."
Bedevi teşekkür ederek sadakayı aldı, ona hayır duada bulundu ve onu övmek maksadıyla şu şiiri okudu:
"Tertemiz kılınmışlar, yakaları temiz mi temizdir
Nerede anılırlarsa, onarla salavat gönderilir
Sizler, sizler en üstünsünüz; sizin yanınızdadır
Kitab'ın ilmi ve sûrelerin getirdiği
Bir kimse nesebini söylerken Ali (a.s.) soyundan değilse
İnsanlar içinde övünecek bir şeyi yoktur"
İmam Hüseyin (a.s.), Usame b. Zeyd'in yanına gitti. Hasta olan Usame şöyle dedi:
"Ah, şu üzüntü ve sıkıntımın elinden çektiğim nedir?"
İmam Hüseyin (a.s.): "Sıkıntın nedir?" buyurdu.
Usame: "Altmış bin dirheme ulaşan borcum."
İmam (a.s.): "Senin borcunu ben öderim."
Usame: "Ölmekten korkuyorum."
Bunun üzerine İmam (a.s.), "Sen ölmeden ben senin borcunu öderim" dedi ve Usame'nin borcunu ödedi."
Her anını ibadetle geçiren imam
İmam Hüseyin (a.s.)'ın ibadet anlayışı özgür insanın ibadetidir:
"Bazıları cennet beklentisi ile Allah'a ibadet ederler; bu tüccarların ibadetidir. Bazıları cehennem korkusu ile Allah'a ibadet ederler, bu kölelerin ibadetidir.
Bazı kimseler de, nimetlere şükretmek maksadı ile Allah'a ibadet ederler, bu da özgür insanların ibadetidir. İbadetin en faziletlisi de budur."
"İnsanlar dünya kullarıdır; din ise onların dillerine bir yalaktır. Dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları müddetçe onun etrafını sararlar ama zorluklarla imtihan edildiklerinde, dindarlar azalır."
İmam (a.s.)'ın hac döneminde Arafat çadırında yaptığı bir duada Cenab-ı Hakka olan korkusu ve sevgisi ile kulluk gerçeğini şöyle dile getirmiştir:
"Varlığını sana borçlu olan bir şey, senin varlığının kanıtı olarak kullanılabilir mi? Senden başkası için, senin olmayan bir zuhur var mı ki, o senin zuhur etmeni sağlasın?
Sen ne zaman kayboldun ki, seni gösterecek bir delile ihtiyaç duyulsun? Ne zaman uzak oldun ki, izlerden hareketle sana ulaşılmaya çalışılsın? Senin kendisini gözetlediğini görmeyen göz kör olmuştur.
Senin kendisi için sevginden bir pay ayırmadığın kulun alışverişi hüsrana uğramıştır…
İlahi! İşte zelilliğim, senin önünde ortadadır. İşte durumum, Sana gizli değildir. Senden Sana kavuşmayı istiyorum. Seninle, Seni kanıtlıyorum. O halde, nurunla beni Kendine ilet. Samimi kullukla önünde durmamı sağla…
Dostlarının kalplerini sen marifet nurlarıyla aydınlattın da Seni tanıdılar, birliğini ikrar ettiler. Sevenlerin kalplerinden yabancıları Sen söküp attın da, Senden başkasını sevmez, Senden başkasına sığınmaz oldular. Âlemler onları dehşete düşürürken, Sen onların munisi oldun…
Seni yitiren ne bulmuş ki? Seni bulan, ne yitirmiş ki?
Seni bırakıp başkasına sarılan kaybetmiştir. Senden yüz çevirip yoldan çıkan, büyük bir hüsrana uğramıştır.
Ey sevdiklerine, yakınlığının halavetini tattırıp da bunun zevkinden kendini yitirmelerini sağlayan! Ey dostlarına heybetinin giysilerini giydirip de onları huzurunda bağışlanma dilemeye sevk eden!..."
İmam Hüseyin (a.s.) yirmi beş kere yürüyerek hacca gitmiştir.
Yine, İmam Hüseyin (a.s.) abdest almaya başladığında, mübarek yüzünün rengi değişir, mafsalları titremeye başlardı. Bunun sebebini sorduklarında, "Yüce Allah'ın karşısında duran kimsenin rengi sararmalı ve mafsalları titremelidir" buyururdu.
Bir adam ona geldi ve dedi ki: "Ben günahkâr bir adamım. Günaha karşı direnemiyorum. Bana öğüt ver.
Buyurdu ki: "Şu beş şeyi yapabiliyorsan, dilediğin günahı işle.
Birincisi; Allah'ın rızkından yemeyebiliyorsan, istediğin günahı işle.
İkincisi; Allah'ın egemenliğinin altından çıkabiliyorsan istediğin günahı işle.
Üçüncüsü; Allah'ın seni göremeyeceği bir yer bulabiliyorsan, istediğin günahı işle.
Dördüncüsü; ölüm meleği canını almak üzere geldiğinde, ona engel olabiliyorsan, istediğin günahı işle.
Beşincisi; cehennem bekçisi Mâlik, seni cehenneme koyduğu zaman, cehenneme girmeyebiliyorsan, istediğin günahı işle."
Bir gün Hz. Hüseyin (a.s.) bir yerde oturuyordu. O sırada bir cenaze oradan götürülüyordu. Cenaze görülür görülmez insanlar ayağa kalktılar. Bunun üzerine İmam (a.s.) insanların, Peygamberimizin (s.a.v.) bir cenaze geçtiği sırada ayağa kalktığını duydukları için bunun bir sünnet olduğunu düşünerek sürdürdükleri bir yanlışı düzeltme gereği duydu ve şöyle dedi:
"Bir yahudinin cenazesi geçiyordu ve Peygamberimiz (s.a.v.) de yolda oturmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.) yahudinin cenazesinin, başının yukarısında olmasını istemedi, bu yüzden ayağa kalktı." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin eserinden) H: Akın Aydın
Yine Kerbela günü karşısındaki otuz bini aşkın kişiden kurulu orduya 72 kişilik kafilesi ile karşı dururken, zerre kadar korku duymamış, geri adım atmayı düşünmemiştir.
İşte o kerbala gününden bir sahne! "Humeyd b. Müslim şöyle rivayet etmektedir:
Bugüne kadar vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığı, çocuğu, ailesi ve arkadaşları gözünün önünde öldürüldüğü halde, onun gibi cesaretini kaybetmeyen, en ufak bir korku belirtisi göstermeyen birini daha görmedim.
Piyade birlikleri toplu olarak ona saldırdıkları zaman, o da kılıcıyla onlara hamle ediyor, keçi sürüsünün saldıran kurdun karşısında ikiye yarılması gibi, sağından solundan onları ikiye yarıyordu."
Burada başka bir rivayet daha aktaralım. Anlatacağımız olayda İmam (a.s.)'ın hakkı için verdiği mücadelede hiçbir şeyden korkmadığını ve bunun yanında dünya malının onun gözünde zerre değeri olmadığını göreceksiniz:
"Bir gün Medine'de İmam Hüseyin (a.s.) ile şehrin valisi Velid b. Utbe arasında bir tarla yüzünden tartışma çıktı.
İmam Hüseyin (a.s.) Velidin sarığını başından alıp boğazına dolayarak onu yere yıktı.
Mervan bunun üzerine şöyle dedi: "Ben, valinin üzerine böylesine cesurca saldırabilecek kimse görmedim."
Velid ise: "Hak Hüseyin'ledir, çünkü tarla onun malıdır" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) şöyle buyurdu: "Sen tarlanın benim olduğunu onayladığın için ben de onu sana bağışladım."
Cömertliği
İmamın cömertliği ile ilgili olarak, kapısına gelen dilenci ile arasında geçen konuşmaları meşhurdur:
"Bir gün Hüseyin (a.s.)'ın kapısında bir dilenci durdu ve şu şiiri okudu:
"Senin kapının tokmağını çalan,
Ve isteyen, asla eli boş dönmez.
Sen cömertsin, sen güvenilensin
Baban da fâsıkları öldürendi."
Hüseyin (a.s.), derhal kapıya koştu. Adamın görünüşünden yoksul ve ihtiyaç sahibi olduğunu anlayınca, Kanber'i çağırdı ve şöyle dedi: "Bizim nafakamızdan geriye ne kaldı?"
Kanber: "Aile halkının arasında bölüştürmemi istediğin iki yüz dirhem kaldı" dedi.
İmam (a.s.), "Şimdi sen o parayı getir. Çünkü o anda bu parayı daha çok hak eden biri geldi" dedi ve parayı alıp dilenciye verdi. Ayrıca ondan özür dileyerek şu şiiri okudu:
"Al şunu ki ben senden özür dilemekteyim
Bil ki sana şefkatle bakmaktayım
Eğer yarın önümüze çıkarsa bolluk
Üzerine cömertliğimizi akıttığımızı görürsün
Fakat zamanın şartları değişkendir
Şu an elim dardadır."
Bedevi teşekkür ederek sadakayı aldı, ona hayır duada bulundu ve onu övmek maksadıyla şu şiiri okudu:
"Tertemiz kılınmışlar, yakaları temiz mi temizdir
Nerede anılırlarsa, onarla salavat gönderilir
Sizler, sizler en üstünsünüz; sizin yanınızdadır
Kitab'ın ilmi ve sûrelerin getirdiği
Bir kimse nesebini söylerken Ali (a.s.) soyundan değilse
İnsanlar içinde övünecek bir şeyi yoktur"
İmam Hüseyin (a.s.), Usame b. Zeyd'in yanına gitti. Hasta olan Usame şöyle dedi:
"Ah, şu üzüntü ve sıkıntımın elinden çektiğim nedir?"
İmam Hüseyin (a.s.): "Sıkıntın nedir?" buyurdu.
Usame: "Altmış bin dirheme ulaşan borcum."
İmam (a.s.): "Senin borcunu ben öderim."
Usame: "Ölmekten korkuyorum."
Bunun üzerine İmam (a.s.), "Sen ölmeden ben senin borcunu öderim" dedi ve Usame'nin borcunu ödedi."
Her anını ibadetle geçiren imam
İmam Hüseyin (a.s.)'ın ibadet anlayışı özgür insanın ibadetidir:
"Bazıları cennet beklentisi ile Allah'a ibadet ederler; bu tüccarların ibadetidir. Bazıları cehennem korkusu ile Allah'a ibadet ederler, bu kölelerin ibadetidir.
Bazı kimseler de, nimetlere şükretmek maksadı ile Allah'a ibadet ederler, bu da özgür insanların ibadetidir. İbadetin en faziletlisi de budur."
"İnsanlar dünya kullarıdır; din ise onların dillerine bir yalaktır. Dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları müddetçe onun etrafını sararlar ama zorluklarla imtihan edildiklerinde, dindarlar azalır."
İmam (a.s.)'ın hac döneminde Arafat çadırında yaptığı bir duada Cenab-ı Hakka olan korkusu ve sevgisi ile kulluk gerçeğini şöyle dile getirmiştir:
"Varlığını sana borçlu olan bir şey, senin varlığının kanıtı olarak kullanılabilir mi? Senden başkası için, senin olmayan bir zuhur var mı ki, o senin zuhur etmeni sağlasın?
Sen ne zaman kayboldun ki, seni gösterecek bir delile ihtiyaç duyulsun? Ne zaman uzak oldun ki, izlerden hareketle sana ulaşılmaya çalışılsın? Senin kendisini gözetlediğini görmeyen göz kör olmuştur.
Senin kendisi için sevginden bir pay ayırmadığın kulun alışverişi hüsrana uğramıştır…
İlahi! İşte zelilliğim, senin önünde ortadadır. İşte durumum, Sana gizli değildir. Senden Sana kavuşmayı istiyorum. Seninle, Seni kanıtlıyorum. O halde, nurunla beni Kendine ilet. Samimi kullukla önünde durmamı sağla…
Dostlarının kalplerini sen marifet nurlarıyla aydınlattın da Seni tanıdılar, birliğini ikrar ettiler. Sevenlerin kalplerinden yabancıları Sen söküp attın da, Senden başkasını sevmez, Senden başkasına sığınmaz oldular. Âlemler onları dehşete düşürürken, Sen onların munisi oldun…
Seni yitiren ne bulmuş ki? Seni bulan, ne yitirmiş ki?
Seni bırakıp başkasına sarılan kaybetmiştir. Senden yüz çevirip yoldan çıkan, büyük bir hüsrana uğramıştır.
Ey sevdiklerine, yakınlığının halavetini tattırıp da bunun zevkinden kendini yitirmelerini sağlayan! Ey dostlarına heybetinin giysilerini giydirip de onları huzurunda bağışlanma dilemeye sevk eden!..."
İmam Hüseyin (a.s.) yirmi beş kere yürüyerek hacca gitmiştir.
Yine, İmam Hüseyin (a.s.) abdest almaya başladığında, mübarek yüzünün rengi değişir, mafsalları titremeye başlardı. Bunun sebebini sorduklarında, "Yüce Allah'ın karşısında duran kimsenin rengi sararmalı ve mafsalları titremelidir" buyururdu.
Bir adam ona geldi ve dedi ki: "Ben günahkâr bir adamım. Günaha karşı direnemiyorum. Bana öğüt ver.
Buyurdu ki: "Şu beş şeyi yapabiliyorsan, dilediğin günahı işle.
Birincisi; Allah'ın rızkından yemeyebiliyorsan, istediğin günahı işle.
İkincisi; Allah'ın egemenliğinin altından çıkabiliyorsan istediğin günahı işle.
Üçüncüsü; Allah'ın seni göremeyeceği bir yer bulabiliyorsan, istediğin günahı işle.
Dördüncüsü; ölüm meleği canını almak üzere geldiğinde, ona engel olabiliyorsan, istediğin günahı işle.
Beşincisi; cehennem bekçisi Mâlik, seni cehenneme koyduğu zaman, cehenneme girmeyebiliyorsan, istediğin günahı işle."
Bir gün Hz. Hüseyin (a.s.) bir yerde oturuyordu. O sırada bir cenaze oradan götürülüyordu. Cenaze görülür görülmez insanlar ayağa kalktılar. Bunun üzerine İmam (a.s.) insanların, Peygamberimizin (s.a.v.) bir cenaze geçtiği sırada ayağa kalktığını duydukları için bunun bir sünnet olduğunu düşünerek sürdürdükleri bir yanlışı düzeltme gereği duydu ve şöyle dedi:
"Bir yahudinin cenazesi geçiyordu ve Peygamberimiz (s.a.v.) de yolda oturmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.) yahudinin cenazesinin, başının yukarısında olmasını istemedi, bu yüzden ayağa kalktı." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin eserinden) H: Akın Aydın