"İmam Hâdî" eserinin basılmasıyla Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Ehl-i Beyt Külliyatı tamamlanmış oldu. Allah kendisinden razı olsun. Eserden bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim.İmam Hâdî, Hicri 220 tarihinde Mu'tasım döneminde imamet makamına geçti ve 254 senesinde şehit edildi.Altı Abbasi halifesini gördü.Bunlardan Halife Mütevekkil dönemi Türklerin yönetim üzerinde söz sahibi oldukları dönemdir.Mütevekkil, İmam Hüseyin'in kabrinin ve etrafındaki evlerin yıkılmasını emredecek kadar Ehl-i Beyt düşmanıydı.Mütevekkil'den sonra oğulları Muntasır, Mu'tezz ve Müeyyed'i yerine veliaht bıraktı.İmam Hâdî, Halife Mu'tezz döneminde Hicri 254 senesinde şehit edildi.Diğer imamlar gibi halifeler tarafından ağır baskılara maruz kalmış, güvenlik için ciddi tedbirlere başvurmuştur. Ancak Ehl-i Beyt Ekolü'nü devam ettirmiştir. Sevenlerine duaları vardır. Sapık ve bâtıl akımlarla mücadeleyi sürdürmüştür.İmam Hâdî kerametleri ile meşhurdu. Hibetullah b. Ebu Mansur el-Musulî anlatıyor:"Diyar-ı Rebia'da (Kuzey Fırat bölgesinde) Hıristiyan bir katip vardı. Kefertusa ahalisindendi ve adı Yusuf b. Ya'kub idi. Babamın arkadaşlarındandı. Bir gün babamı ziyarete geldi. Ve misafiri oldu. Babam ona, 'Ne işin var, bu vakitte niye geldin?' dedi.O dedi ki: 'Mütevekkil'in huzuruna çağrıldım. Bana ne yapacağını bilmiyorum. Ancak ben canımı yüz dinar karşılığında Allah'tan satın aldım. Bu parayı Ali b. Muhammed b. Rıza'ya götürmek üzere yanımda getirdim.' Babam, 'Doğru yapmışsın' dedi.Adı geçen Hıristiyan adam Mütevekkil'in huzuruna çıkmak için ayrıldı. Birkaç gün sonra mutlu bir şekilde yanımıza döndü.Babam, 'Başından geçenleri anlat' dedi.Adam anlattı: 'Samarra'ya gittim. Daha önce hiç gitmemiştim. Bir evde konakladım. Kendi kendime dedim ki: Mütevekkil'in yanına gitmeden ve kimse beni tanımadan parayı İmam Hâdî'ye ulaştırmalıyım.Mütevekkil'in, onu evinden çıkarmadığını duymuştum. Bunu nasıl yapacağım? İmam'ın evini sorsam hemen beni ihbar ederler. Eşeğime bindim. Eşek istediği yere gitsin, ona engel olmayayım, bakarsın kimseye sorma gereği duymadan evine gelirim diye düşündüm. Dinarları bir kağıda sararak kolumun içine sakladım ve yola çıktım.Eşek, bir bir mahalleleri geçti ve bir evin önünde durdu. Zorladığım halde daha gitmedi.Hizmetçim kapıdakilere, 'Bu ev kimin evidir?' diye sordu. 'İbn Rıza'nın, İmam Hâdî'nin evidir' dediler. 'Bu birinci delildir' dedim.Sonra siyahi bir hizmetçi evden çıkarak, 'Sen Yusuf b. Ya'kub musun?' diye sordu.'Evet' dedim. Bana merkebimden inmemi söyledi. Sonra beni evin dehlizinde oturtup kendisi içeri gitti.Kendi kendime, 'Bu da bir delildir. Çünkü ben bu şehirde kimseyi tanımam, bana ismimle hitab edildi' dedimHizmetçi dışarı çıktı ve, 'Kolunun içinde saklı parayı bana ver' dedi.Parayı ona verdim ve, 'Bu da üçüncü delildir' dedim.Beni İbn Rıza'nın yanına aldılar. Dedi ki: 'Ey Yusuf, iman etmen için bu deliller yeterli değil mi?'Dedim ki: 'Ey efendim! Yetinen kimse için yeterli deliller gördüm.'Dedi ki: 'Heyhat, sen Müslüman olmayacaksın ama senin falan oğlun Müslüman olacak. O da bizim sevenlerimizdendir. Çağrıldığın yere git, orada hoş karşılanacaksın.'Sonra Mütevekkil'e gittm ve dediği gibi oldu.'Bu adam öldükten sonra oğluyla karşılaştım. Müslüman olmuştu ve Ehl-i Beyt sevenlerindendi. 'Ben efendimin müjdesiyim' diyordu." İmam Hâdî, ceddi diğer imamlar gibi geniş bir ilme sahipti. O tarihlerdeki tıp bilgisine kıyasla kendisinin görme konusundaki ilmi hayranlık uyandırıcıdır. Ahmed b. İshak'dan şöyle dediği rivayet edilir: "İmam Hâdî'ye bir mektup yazarak Allah'ı görme meselesi ve bu meseleyle ilgili insanlardaki görüş ayrılıkları konusunda bilgi istedim. Bana şu cevabı yazdı: 'Gören ile görülen arasında gözün işlediği bir hava olmadığı sürece görme gerçekleşmez. Gören ile görülen arasında hava kesilince görme mümkün olmaz. Bu açıdan gören ile görülen arasında bir benzerlik vardır. Çünkü gören, görülmeyi gerektirici sebep açısından görülen ile eşit olunca benzerlik kaçınılmaz olur. Bu da Yaratan ile yaratılan arasında benzerlik demektir. Çünkü sebeplerin sonuçları muttasıl olması gerekir.'" İmam Hâdî şöyle buyurmuştur: "Allah, kendisini vasfettiği vasıftan başkasıyla vasfedilemez. Duyuların algılamaktan, vehimlerin ulaşmaktan, fikirlerin sınırlamaktan ve gözlerin kuşatmaktan âciz olduğu bir varlık nasıl vasfedilebilir? Yakın olduğu halde uzak, uzak olduğu halde yakındır. Niteliği nitelik yapmıştır ama 'nasıl' denemez. Mekanı mekan yapmıştır ama 'nerede' denemez. O nitelikten ve mekandan münezzehtir. Birdir, tektir. Celali celil, isimleri kutsaldır." Allah şefatlerinden ayırmasın?
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018