İmam Ali’den rivayetle
El-Hâris el-A’ver’den, “Mescide uğradım, insanların boş konuşmalara daldıklarını gördüm. (Hz.) Ali’ye gelip haber verdim
06.11.2024 08:06:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
El-Hâris el-A'ver'den, "Mescide uğradım, insanların boş konuşmalara daldıklarını gördüm. (Hz.) Ali'ye gelip haber verdim.
Şöyle dedi: 'Hakikaten öyle mi yapıyorlar?'
'Evet' dedim.
Şöyle dedi: 'Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğunu duydum: 'İleride fitne olacaktır.'
'Peki, ondan kurtuluş nasıl olur, ey Allah Resûlü?' diye sordum.
O zaman da şöyle buyurdu: 'Allah'ın Kitâbına sarılmakla… Çünkü sizden öncekilerin haber(ler)i ile sizden sonrakilerin haber(ler)i onun içindedir. Aranızda vereceğiniz hükümler de onun içindedir.
O (Kur'ân) önemli bilgileri ihtivâ eder, içinde lüzumsuz ve maksatsız bir söz yoktur. Kim onu akılsızlığından dolayı terk ederse, Allah onun belini kırar. Kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu saptırır.
O, Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir. O, dosdoğru yoldur. O kendisiyle arzuların sapmadığı, dillerin yalan söylemediği, âlimlerin doymadığı, çok okumakla eskimeyen, hârikulâdeliği tükenmeyen bir kitaptır. O cinlerin işitip de şöyle dedikleri kitaptır: 'Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kur'ân dinledik de ona imân ettik.'
Kim ondan bir haber getirirse, doğru söylemiş olur. Kim onunla amel ederse ecir alır. Kim onunla hükmederse âdil olur. Kim insanları ona davet ederse, doğru yola iletmiş olur.
Ey (Hâris el-A'ver) (bu öğütleri) dinle, kulağına küpe olsun!"
İnsanlık hayatını Kur'ân-ı Kerim'siz düşünmek mümkün değildir. Beşeriyet tarihine baktığımız zaman, Kur'ân-ı Kerim hakikatlerinin dışında yaşanılan sosyal, iktisadî, ahlâkî, hukukî hayatın korkunç derecede insanlığın bunalımına sebep olduğunu ve insanların adeta vahşice birbirini katlettiğini, hak ve hukukuna riâyet etmediklerini, bugün insan hakları dediğimiz hakların hiçbirinin beşeriyet âleminde olmadığını müşahade ederiz. Tarih bunu böyle kaydetmiştir.
İnsanın, insan hakları dediğimiz hakları; merhameti, rıfkati, rahmeti, şefkati, izzeti, iffeti, hayâyı, sabrı, kanaati, tevekkülü, tefekkürü güzel duyguları, kısaca insan olmanın vasıf ve özellikleri ancak Kur'ân-ı Kerim'le birlikte kazandığını görürüz.
Bazı şeylerin mantığını kendi mantığımızla, ölçülerimizle verirsek yanılabiliriz. Tarihte böyle olmuştur. İnsanlar birtakım kararları kendiliğinden verme durumunda olmuş ve bu kararlar istikametinde amel ettikleri, icraatte bulundukları için de maalesef helak olmuşlardır.
Şimdi günümüzün insanı, aynı kararı, ortada Kur'ân-ı Kerim mevcud iken verirse, aynı bâdireye düşmesi mukadder ve muhakkak olur.
Medenîlik, aydınlık, insanın Cenâb-ı Hakk'ın vasfettiği sıfatlara kavuşması ile mümkündür. İnsan olmasıyla mümkündür. İnsan, insanda mevcut olması gereken yüce vasıfların, hasletlerin öne çıkmasıyla insan olur.
İnsan, insan olunca; merhametlidir, şefkatlidir, rikkat ehlidir, adeletlidir, izzet ve iffet sahibidir, hayâ ehlidir. Böylece o artık öyle bir modeldir ki, ona baktığımız zaman onun yanında kurtla kuzu bile kardeş olur, rahat geçinir. Şâyet günümüz dünyasında barış ve huzur yoksa; bu haslet ve karakterlerden mahrum insan var olduğu içindir, kısacası bu Müslüman tipinden dünya mahrum olduğu içindir.
Toplumları oluşturan asıl unsur çürümüş; taşlar yerinden oynamıştır. Toplum asliyetini kaybetmiştir.
Kur'ân-ı Kerim, bu çürümüş insan tohumunu en verimli hâle getiren Allah kelâmıdır.
İslam insanı, sadece kendi kulvarında, namütenahi serbest, alabildiğine başıboş yaşatan bir anlayış değildir.
Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hâle getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid zevkini ve şerbetini ona sunan, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı ona veren İlâhî bir dindir. Kitabımız Kur'ân-ı Kerim budur." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Şöyle dedi: 'Hakikaten öyle mi yapıyorlar?'
'Evet' dedim.
Şöyle dedi: 'Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğunu duydum: 'İleride fitne olacaktır.'
'Peki, ondan kurtuluş nasıl olur, ey Allah Resûlü?' diye sordum.
O zaman da şöyle buyurdu: 'Allah'ın Kitâbına sarılmakla… Çünkü sizden öncekilerin haber(ler)i ile sizden sonrakilerin haber(ler)i onun içindedir. Aranızda vereceğiniz hükümler de onun içindedir.
O (Kur'ân) önemli bilgileri ihtivâ eder, içinde lüzumsuz ve maksatsız bir söz yoktur. Kim onu akılsızlığından dolayı terk ederse, Allah onun belini kırar. Kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu saptırır.
O, Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir. O, dosdoğru yoldur. O kendisiyle arzuların sapmadığı, dillerin yalan söylemediği, âlimlerin doymadığı, çok okumakla eskimeyen, hârikulâdeliği tükenmeyen bir kitaptır. O cinlerin işitip de şöyle dedikleri kitaptır: 'Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kur'ân dinledik de ona imân ettik.'
Kim ondan bir haber getirirse, doğru söylemiş olur. Kim onunla amel ederse ecir alır. Kim onunla hükmederse âdil olur. Kim insanları ona davet ederse, doğru yola iletmiş olur.
Ey (Hâris el-A'ver) (bu öğütleri) dinle, kulağına küpe olsun!"
İnsanlık hayatını Kur'ân-ı Kerim'siz düşünmek mümkün değildir. Beşeriyet tarihine baktığımız zaman, Kur'ân-ı Kerim hakikatlerinin dışında yaşanılan sosyal, iktisadî, ahlâkî, hukukî hayatın korkunç derecede insanlığın bunalımına sebep olduğunu ve insanların adeta vahşice birbirini katlettiğini, hak ve hukukuna riâyet etmediklerini, bugün insan hakları dediğimiz hakların hiçbirinin beşeriyet âleminde olmadığını müşahade ederiz. Tarih bunu böyle kaydetmiştir.
İnsanın, insan hakları dediğimiz hakları; merhameti, rıfkati, rahmeti, şefkati, izzeti, iffeti, hayâyı, sabrı, kanaati, tevekkülü, tefekkürü güzel duyguları, kısaca insan olmanın vasıf ve özellikleri ancak Kur'ân-ı Kerim'le birlikte kazandığını görürüz.
Bazı şeylerin mantığını kendi mantığımızla, ölçülerimizle verirsek yanılabiliriz. Tarihte böyle olmuştur. İnsanlar birtakım kararları kendiliğinden verme durumunda olmuş ve bu kararlar istikametinde amel ettikleri, icraatte bulundukları için de maalesef helak olmuşlardır.
Şimdi günümüzün insanı, aynı kararı, ortada Kur'ân-ı Kerim mevcud iken verirse, aynı bâdireye düşmesi mukadder ve muhakkak olur.
Medenîlik, aydınlık, insanın Cenâb-ı Hakk'ın vasfettiği sıfatlara kavuşması ile mümkündür. İnsan olmasıyla mümkündür. İnsan, insanda mevcut olması gereken yüce vasıfların, hasletlerin öne çıkmasıyla insan olur.
İnsan, insan olunca; merhametlidir, şefkatlidir, rikkat ehlidir, adeletlidir, izzet ve iffet sahibidir, hayâ ehlidir. Böylece o artık öyle bir modeldir ki, ona baktığımız zaman onun yanında kurtla kuzu bile kardeş olur, rahat geçinir. Şâyet günümüz dünyasında barış ve huzur yoksa; bu haslet ve karakterlerden mahrum insan var olduğu içindir, kısacası bu Müslüman tipinden dünya mahrum olduğu içindir.
Toplumları oluşturan asıl unsur çürümüş; taşlar yerinden oynamıştır. Toplum asliyetini kaybetmiştir.
Kur'ân-ı Kerim, bu çürümüş insan tohumunu en verimli hâle getiren Allah kelâmıdır.
İslam insanı, sadece kendi kulvarında, namütenahi serbest, alabildiğine başıboş yaşatan bir anlayış değildir.
Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hâle getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid zevkini ve şerbetini ona sunan, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı ona veren İlâhî bir dindir. Kitabımız Kur'ân-ı Kerim budur." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)