Peygamber Efendimiz, insanları tek olan Allah'a iman etmeye çağırması Kureyşlilerin zoruna gitti. Peygamberimizi ilk önce Hz. Ebu Talib'e şikayet ettiler.
"Ebu Tâlib, Peygamber'e gelerek şöyle dedi: 'Yeğenim! Kavmim bana gelerek şikayette bulundular. Hem bana, hem de Kendine bir lütufta bulun da gücümün üstünde kalan bir şey yapma.'
Resulüllah şöyle buyurdu: 'Allah'a and olsun ki, güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verecek olsalar yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini galip kılacak, ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım' dedi.
Peygamberimiz daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Ebu Tâlib, O'na, 'Yeğenim, geri dön' diye seslendi.
Resulüllah da geri dönünce Ebu Tâlib şöyle dedi: Git ve ne istiyorsan söyle, Allah'a and olsun ki, Seni asla onlara teslim etmeyeceğim."
Ebu Talip, oğlu Hz. Ali'ye de, "Oğlum seçtiğin bu din nedir?" diye sordu. Ali (a.s): "Baba, Ben, Allah'a ve Resulü'ne iman ettim. Peygamber'in elçiliğini tasdik ettim. Allah için O'nun ile namaz kıldım ve Kendisine tâbi oldum" dedi.
Ebu Tâlib; "İyi bil ki Peygamber, Seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir, o halde O'na tâbi ol."
Ebu Talib Hazretleri diğer oğlu Cafer ile beraberken Peygamber ve Ali'nin namaz kıldıklarını görür.
Oğlu Cafer'e, 'Amcanın oğluna katıl' diye buyurdu. Böylece Câfer de Resulüllah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Tâlib şu şiiri okudu:
"Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. O'nu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. O amcanız kardeşlerimiz arasında bir anne ve babadanız.
Allah'a and olsun ki, O'nu yardımsız bırakmayacağım, oğullarım arasında temiz nesepli olanlar O'nu yalnız bırakmayacaktır."
Kureyşliler, Peygamberimizi görevinden vazgeçirmek için ilk önce dünyalık saltanat, mal, makam teklif ettiler.
Efendimiz (sav) asla davasından vazgeçmeyeceğini açıklayınca bu sefer zulme başladılar. Ama her seferin de bu zalim planları karşısında Hz. Ebu Talib'i buldular.
Ebu Tâlib, Kureyş'in, Resulüllah'ı (s.a.v.) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:
"Allah'a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana dokunmazlar. Sen, benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen sadıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."
Kureyş'in, Müslümanlara karşı üç yıl süren ambargo günlerinde Müslümanlara yardım eden Hz. Hatice annemiz ve Hz. Ebu Talib idi.
Her şartta Peygamberimizin arkasında duran, varıyla, canıyla Peygamberimize siper olan, O'nun doğru olduğunu, sadık olduğunu, çağrısının hak olduğunu kabul eden destekleyen Ebu Talib vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:
"Ey Kureyşliler! Sizler, insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız. Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır.
Sizlere, Kâbe'yi ta'zim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır.
Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır. Zulmetmeyi terk ediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır. Sadık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız.
Sizlere, Muhammed hakkında iyilik etmenizi tavsiye ediyorum. Zira Muhammed, Kureyş'in emini, Arapların doğru sözlüsü ve sizi davet ettiğim şeyleri ihyâ edendir.
Muhammed, sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalp ve ruh bunu kabul etmekte ama dil kötüleyenlerin korkusundan inkar etmektedir.
Allah'a and olsun ki, adeta mustazaf halkın O'nun davetini kabul ettiğini, sözlerini tasdik ettiğini ve risaletini kabul ettiğini görür gibiyim.
Böylece Kureyş'in büyükleri hakir, evleri boşalmış ve zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygambere en muhtaç olanı, en günahkarları da O'na en uzak olanlarıdır. Arap kavmi O'nu sevecek, topraklarını O'na verecek ve O'nu önder seçecektir.
Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, O'nu himaye ediniz. Allah'a and olsun ki, O'nun yolunda ilerleyen kemâle erer ve hidayetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım O'ndan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım." Dedi. (Geniş bilgi ve kaynaklar için bkz. Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eseri)
Böylesi bir sahiplenme, kabul ve tasdik sahibi bir insana ve de onca kaynağa rağmen nasıl 'iman etmedi' denilebilir ki!
"Ebu Tâlib, Peygamber'e gelerek şöyle dedi: 'Yeğenim! Kavmim bana gelerek şikayette bulundular. Hem bana, hem de Kendine bir lütufta bulun da gücümün üstünde kalan bir şey yapma.'
Resulüllah şöyle buyurdu: 'Allah'a and olsun ki, güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verecek olsalar yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini galip kılacak, ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım' dedi.
Peygamberimiz daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Ebu Tâlib, O'na, 'Yeğenim, geri dön' diye seslendi.
Resulüllah da geri dönünce Ebu Tâlib şöyle dedi: Git ve ne istiyorsan söyle, Allah'a and olsun ki, Seni asla onlara teslim etmeyeceğim."
Ebu Talip, oğlu Hz. Ali'ye de, "Oğlum seçtiğin bu din nedir?" diye sordu. Ali (a.s): "Baba, Ben, Allah'a ve Resulü'ne iman ettim. Peygamber'in elçiliğini tasdik ettim. Allah için O'nun ile namaz kıldım ve Kendisine tâbi oldum" dedi.
Ebu Tâlib; "İyi bil ki Peygamber, Seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir, o halde O'na tâbi ol."
Ebu Talib Hazretleri diğer oğlu Cafer ile beraberken Peygamber ve Ali'nin namaz kıldıklarını görür.
Oğlu Cafer'e, 'Amcanın oğluna katıl' diye buyurdu. Böylece Câfer de Resulüllah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Tâlib şu şiiri okudu:
"Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. O'nu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. O amcanız kardeşlerimiz arasında bir anne ve babadanız.
Allah'a and olsun ki, O'nu yardımsız bırakmayacağım, oğullarım arasında temiz nesepli olanlar O'nu yalnız bırakmayacaktır."
Kureyşliler, Peygamberimizi görevinden vazgeçirmek için ilk önce dünyalık saltanat, mal, makam teklif ettiler.
Efendimiz (sav) asla davasından vazgeçmeyeceğini açıklayınca bu sefer zulme başladılar. Ama her seferin de bu zalim planları karşısında Hz. Ebu Talib'i buldular.
Ebu Tâlib, Kureyş'in, Resulüllah'ı (s.a.v.) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:
"Allah'a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana dokunmazlar. Sen, benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen sadıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."
Kureyş'in, Müslümanlara karşı üç yıl süren ambargo günlerinde Müslümanlara yardım eden Hz. Hatice annemiz ve Hz. Ebu Talib idi.
Her şartta Peygamberimizin arkasında duran, varıyla, canıyla Peygamberimize siper olan, O'nun doğru olduğunu, sadık olduğunu, çağrısının hak olduğunu kabul eden destekleyen Ebu Talib vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:
"Ey Kureyşliler! Sizler, insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız. Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır.
Sizlere, Kâbe'yi ta'zim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır.
Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır. Zulmetmeyi terk ediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır. Sadık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız.
Sizlere, Muhammed hakkında iyilik etmenizi tavsiye ediyorum. Zira Muhammed, Kureyş'in emini, Arapların doğru sözlüsü ve sizi davet ettiğim şeyleri ihyâ edendir.
Muhammed, sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalp ve ruh bunu kabul etmekte ama dil kötüleyenlerin korkusundan inkar etmektedir.
Allah'a and olsun ki, adeta mustazaf halkın O'nun davetini kabul ettiğini, sözlerini tasdik ettiğini ve risaletini kabul ettiğini görür gibiyim.
Böylece Kureyş'in büyükleri hakir, evleri boşalmış ve zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygambere en muhtaç olanı, en günahkarları da O'na en uzak olanlarıdır. Arap kavmi O'nu sevecek, topraklarını O'na verecek ve O'nu önder seçecektir.
Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, O'nu himaye ediniz. Allah'a and olsun ki, O'nun yolunda ilerleyen kemâle erer ve hidayetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım O'ndan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım." Dedi. (Geniş bilgi ve kaynaklar için bkz. Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eseri)
Böylesi bir sahiplenme, kabul ve tasdik sahibi bir insana ve de onca kaynağa rağmen nasıl 'iman etmedi' denilebilir ki!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025