Dolu dolu kovalar…
Su taşımaktan nerdeyse kırılacak kollar…
İki büklüm dolu kovaları taşımaya çalışanlarla, kovlarını boşaltmış hoplaya-zıplaya dönenlerin kova tokuşturmaları…
Dolu çıkanların iniltileri, boş dönenlerin şangırtı-şamataları…
“Hangi değirmene?” diye sorsanız da ne işiten bulabilirsiniz ne cevap veren ne de cevabını bilen.
En öndeki hangi değirmene döküyorsa ardındakiler de aynı değirmene kovalarını boşaltıp dönüyorlar.
Su taşıdıkları değirmen kimin değirmeni, ne değirmeni, kimi öğütür, kimleri öğütür, kimlere öğütür?
Bu ve benzeri sorular ne sorulur ne de cevapları merak edilir.
Su taşıdıkları değirmende, kendilerinin de ait oldukları medeniyetin değerleri, kutsalları, binlerce yıllık birikimleri öğütülüyormuş…
Su taşıyıp dönmesini sağladıkları değirmende geçmişe ait kökler, geleceğe ait umutlar öğütülüyormuş…
Adeta bir ibadet aşkıyla su taşıyıp döndürdükleri değirmende, kendileri ile aynı inancı, aynı kıbleyi, aynı kitabı paylaşan din kardeşleri bizzat öğütülüyormuş…
Çoklukları ile ve çok su taşımakla övüne övüne dönmesini sağladıkları değirmende kendi coğrafyalarının yer altı ve yer üstü kaynakları öğütülüyormuş…
Bütün bu ve benzeri vahim sonuçlar bilmem kimin değirmenine su taşıyanların pek de umurlarında değil.
Su taşıyanlar kervanına yeni yeni su taşıyıcılar eklenmiş olması, kovalarını dolu dolu taşıyanların çoğalmış olması bu dünyada onları mutlu etmeye yetiyor, hatta artıyor bile.
Daha çok su taşıyanın daha daha çok taşıyıp sele dönüştürmüş olmaları ve daha çok masumun bu sellerde zarar görmüş ve görecek olmaları da bunları asla rahatsız etmemektedir.
İbrahim’i yakmak için koca meydanı ateş topuna döndüren Nemrut’un ateşini söndürmek için ağzında su taşıyan karıncadan çok, ateş daha da büyüsün diye odun taşıyanları andırıyorlar.
Sözün sonunda Lokman aleyhisselama kulak verelim, belki kulaklarımızın pası silinir:
“Lokman oğluna:
'Oğulcuğum, yaptığın amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu senin karşına getirir. Allah hikmetine nüfuz edilmeyen yüce varlıktır; gizli-açık her şeyden haberdardır' dedi.” (Lokman, 16).
Su taşımaktan nerdeyse kırılacak kollar…
İki büklüm dolu kovaları taşımaya çalışanlarla, kovlarını boşaltmış hoplaya-zıplaya dönenlerin kova tokuşturmaları…
Dolu çıkanların iniltileri, boş dönenlerin şangırtı-şamataları…
“Hangi değirmene?” diye sorsanız da ne işiten bulabilirsiniz ne cevap veren ne de cevabını bilen.
En öndeki hangi değirmene döküyorsa ardındakiler de aynı değirmene kovalarını boşaltıp dönüyorlar.
Su taşıdıkları değirmen kimin değirmeni, ne değirmeni, kimi öğütür, kimleri öğütür, kimlere öğütür?
Bu ve benzeri sorular ne sorulur ne de cevapları merak edilir.
Su taşıdıkları değirmende, kendilerinin de ait oldukları medeniyetin değerleri, kutsalları, binlerce yıllık birikimleri öğütülüyormuş…
Su taşıyıp dönmesini sağladıkları değirmende geçmişe ait kökler, geleceğe ait umutlar öğütülüyormuş…
Adeta bir ibadet aşkıyla su taşıyıp döndürdükleri değirmende, kendileri ile aynı inancı, aynı kıbleyi, aynı kitabı paylaşan din kardeşleri bizzat öğütülüyormuş…
Çoklukları ile ve çok su taşımakla övüne övüne dönmesini sağladıkları değirmende kendi coğrafyalarının yer altı ve yer üstü kaynakları öğütülüyormuş…
Bütün bu ve benzeri vahim sonuçlar bilmem kimin değirmenine su taşıyanların pek de umurlarında değil.
Su taşıyanlar kervanına yeni yeni su taşıyıcılar eklenmiş olması, kovalarını dolu dolu taşıyanların çoğalmış olması bu dünyada onları mutlu etmeye yetiyor, hatta artıyor bile.
Daha çok su taşıyanın daha daha çok taşıyıp sele dönüştürmüş olmaları ve daha çok masumun bu sellerde zarar görmüş ve görecek olmaları da bunları asla rahatsız etmemektedir.
İbrahim’i yakmak için koca meydanı ateş topuna döndüren Nemrut’un ateşini söndürmek için ağzında su taşıyan karıncadan çok, ateş daha da büyüsün diye odun taşıyanları andırıyorlar.
Sözün sonunda Lokman aleyhisselama kulak verelim, belki kulaklarımızın pası silinir:
“Lokman oğluna:
'Oğulcuğum, yaptığın amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu senin karşına getirir. Allah hikmetine nüfuz edilmeyen yüce varlıktır; gizli-açık her şeyden haberdardır' dedi.” (Lokman, 16).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025