Bu kapıda rüşvet işlemez
Hayber ganimeti, Hayber'de bulunsun bulunmasın Hudeybiye'ye katılanlar arasında bölüştürüldü. Çünkü Cenab-ı Hak, Feth sûresinde mü'minlere böyle va'd etmişti. Resûlullah, mülkleri bölüştürdükten sonra Hayber yakınlarında bulunan Hals vadisindeki buğday, arpa ve hurma çekirdeği gibi mahsulleri de; akrabaları, zevceleri ve ashabı arasında bölüştürdü. Pay alanlar arasında Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Aişe, Hz. Ebubekir (ra) de vardı.
Bu arada Yahudiler, hanımlarının ziynet eşyalarını toplayarak Abdullah b. Revaha'ya getirdiler ve bu bölüştürme sırasında kendilerini kayırmasını istediler. Abdullah b. Revaha ise rüşvetin haram olduğunu, onu aciz ağzına koymayacağını söyledi. Bunun üzerine Yahudiler, rüşvetin kendilerinde de haram olduğunu itiraf ettiler.
Allah Elçisi şehidliğe ilk adımını atıyor
Hz. Ali'nin öldürdüğü Merhab'ın kızkardeşi olan, Zeyneb isminde bir Yahudi kadın, diğer Yahudilerle anlaştı ve kendine ait keçisini kesti. Etin tamamını zehirledi. Resûlullah'ın, kol ve kürek etini daha fazla sevdiğini haber aldığından etin o kısımlarına daha çok zehir kattı.
Peygamberin, akşam namazından sonra, dinlenmekte olduğu bir sırada gelip kendisine; "Ey Ebe'l-Kâsım! Bu eti sana hediye ediyorum", dedi. Resûlullah, sadaka olarak verileni yemezdi. Ancak, hediye edileni yerdi. O sırada Resûlullah'ın etrafında sahabeleri de vardı. Peygamber, etin kol kısmından bir parçayı ağzına attı. Ancak, yutmadan çıkardı. Sahabelerine de; "Ellerinizi etten çekin", buyurdu. Ancak, ağzına aldığı et parçasını yutan Bişr b. Bera, orada can verdi.
Resûlullah, zehirli eti toprağa gömdürdü. Cebrail (as), kendisine zehrin tesirinden kurtulması için hacamat yaptırmasını, yani iki kürek kemiği arasından kan aldırmasını emretti. Ebu Hind isimli azad edilmiş bir köle, büyük bir bıçak ve kılıçla Peygamber'i hacamat etti. Resûlullah, bu olaydan sonra üç yıl yaşadı. Vefatına sebep olan hastalığa tutulmasının nedeninin bu zehrin etkisi olduğu ve Cenâbı Hakk'ın, kendisine şehitlik mertebesini bahşettiği rivayet edilir.
Hayber Kalesinin ardındaki hikmetler
Hayber'in fethi, İslâm'ın zuhuru ve yayılışında Yahudilerle Müslümanlar arasındaki münasebeti, en anlamlı bir şekilde ortaya koyan büyük bir tarihî olaydır. Bu fetihle Müslümanlar, ilk olarak bir ülkeyi İslâm hakimiyetine katmış oldular. Hayber'in fethi ile, Resûlü Ekrem devrine ait Yahudi meselesi kapanmış oluyordu.
* Yahudi fitnesi, İslâm düşmanları içerisinde en başta gelir. Her ne kadar Resûlü Ekrem, İslâm'ın zuhuru ve yayılışında Mekke müşrikleri ile uğraşmışsa da; fitne çıkarmak, küfür güçleri bir araya toplamak, hile kurmak ve plân yapmak konusunda İslâm'ın en şedid düşmanı Yahudiler olmuşlardır. Bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'in beyanatı ile de sabittir. Yahudiler, İslâm'la başlıca üç şekilde savaşmışlardır:
a. Ehl-i küfürle işbirliği yaparak... Bunu Hendek Harbinin hazırlanmasında, Hrıstiyan Romalılar'ın, Müslümanlar üzerine kışkırtılmasında ve bazı gayr-i müslim (Hıristiyan) Arap kabilelerinin İslâm'la mücadele etmek için tahrik edilmesinde açıkça görüyoruz.
b. Müslümanların içinde fitne ve karışıklık çıkararak... Bu durumu Uhud, Hendek, Tebük ve Mûte gibi savaşlarda çok açık olarak görüyoruz. Yahudiler, iç fitneyi oluşturmakta daha ziyade münafıkları kullanmışlardır.
c. Bizzat fiili olarak Müslümanlarla savaşa kalkarak... Bunun misali Hendek Harbinde görülmüş, Benî Kurayza Yahudilerinin İslâm ordusunu arkadan vuruşu ibretle müşahede edilmiştir. Kezâ; Medine'de çıkardıkları fitne sonucu sürülen Benî Kaynuka ve Benî Nâdir gibi Yahudi kabileleri Hayber şehrini merkezî üs olarak kabul etmişler ve Müslümanlara karşı fiili bir savaş hazırlığı başlatmışlardı. Bu kötü düşüncenin gereği olarak Bedevî Araplardan oluşan Gatafan kabilesi ile birleşip bir ordu tertip etmeyi ve bu ordu ile Medine üzerine yürümeyi planlıyorlardı. İşte Hayber Savaşı, bu tehlikeli planı engellemek için düzenlenmişti.
Yahudiler, bir yandan bazı kabilelerle birleşerek ordu kurmayı düşünürken öte yandan gizli gizli münafıkların reisi ile buluşarak Müslümanları içten parçalamaya çalışıyorlardı. Bunun yanında, Hıristiyan Bizans'ın desteğini temin ederek bütün küfrü, İslâm'ın karşısında birleştirmeye çalışıyorlardı. Zaten; "Küfür, tek bir millettir". Burada önemli olan, Yahudilerin küfür ittifakının başını çekmiş olmalarıdır.
Bu gerçek, günümüzde de aynen böyledir. Günümüzde belki yer, zaman ve şahıslar değişmiş; ancak senaryolar, art niyetler, menfur plânlar, hakkı boğmak için yapılan gizli hesaplar değişmemiştir. Maalesef bugün dünya beynelmilel Yahudiliğin (Siyonizmin), bu insanlık celladı ideolojinin aleti yahut tahakküm vasıtası durumundadır. Bugün insanlığı rahatsız eden birçok savaş yahut girişim mutlaka kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar sonucu oluşturulan ideolojik hesapların veya menfaat hesaplarının birer tezahürleri gibidir. Dünyadaki güç dengeleri, bu dengelerin dünyayı nasıl parselledikleri, hususiyetle Ortadoğu'daki kargaşalıklar incelendiğinde; Yahudi unsurunun fitnenin başını çektiği apaçık görülecektir. Kur'ân-ı Kerimin lanetlemiş olduğu Yahudi kavminin kıyamete kadar fitne çıkaracağı beyan edilmiştir. Bu lanetleniş olayı, Kur'an'ın, Allah katından gönderilen bir mucize vahiy olduğuna delildir. O halde, mü'minler günümüzde siyasî, ekonomik, sosyal vs. olayları tahlil ederken, bu hakikatı hesaba katmak, buna göre tedbir almak zorundadırlar. Ayrıca Resûlü Ekremin, düşmanlarına, hususiyle o zamanki Yahudilere karşı nasıl tedbirli ve uyanık bulunduğu ibretle incelenmeye değerdir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Hayber ganimeti, Hayber'de bulunsun bulunmasın Hudeybiye'ye katılanlar arasında bölüştürüldü. Çünkü Cenab-ı Hak, Feth sûresinde mü'minlere böyle va'd etmişti. Resûlullah, mülkleri bölüştürdükten sonra Hayber yakınlarında bulunan Hals vadisindeki buğday, arpa ve hurma çekirdeği gibi mahsulleri de; akrabaları, zevceleri ve ashabı arasında bölüştürdü. Pay alanlar arasında Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Aişe, Hz. Ebubekir (ra) de vardı.
Bu arada Yahudiler, hanımlarının ziynet eşyalarını toplayarak Abdullah b. Revaha'ya getirdiler ve bu bölüştürme sırasında kendilerini kayırmasını istediler. Abdullah b. Revaha ise rüşvetin haram olduğunu, onu aciz ağzına koymayacağını söyledi. Bunun üzerine Yahudiler, rüşvetin kendilerinde de haram olduğunu itiraf ettiler.
Allah Elçisi şehidliğe ilk adımını atıyor
Hz. Ali'nin öldürdüğü Merhab'ın kızkardeşi olan, Zeyneb isminde bir Yahudi kadın, diğer Yahudilerle anlaştı ve kendine ait keçisini kesti. Etin tamamını zehirledi. Resûlullah'ın, kol ve kürek etini daha fazla sevdiğini haber aldığından etin o kısımlarına daha çok zehir kattı.
Peygamberin, akşam namazından sonra, dinlenmekte olduğu bir sırada gelip kendisine; "Ey Ebe'l-Kâsım! Bu eti sana hediye ediyorum", dedi. Resûlullah, sadaka olarak verileni yemezdi. Ancak, hediye edileni yerdi. O sırada Resûlullah'ın etrafında sahabeleri de vardı. Peygamber, etin kol kısmından bir parçayı ağzına attı. Ancak, yutmadan çıkardı. Sahabelerine de; "Ellerinizi etten çekin", buyurdu. Ancak, ağzına aldığı et parçasını yutan Bişr b. Bera, orada can verdi.
Resûlullah, zehirli eti toprağa gömdürdü. Cebrail (as), kendisine zehrin tesirinden kurtulması için hacamat yaptırmasını, yani iki kürek kemiği arasından kan aldırmasını emretti. Ebu Hind isimli azad edilmiş bir köle, büyük bir bıçak ve kılıçla Peygamber'i hacamat etti. Resûlullah, bu olaydan sonra üç yıl yaşadı. Vefatına sebep olan hastalığa tutulmasının nedeninin bu zehrin etkisi olduğu ve Cenâbı Hakk'ın, kendisine şehitlik mertebesini bahşettiği rivayet edilir.
Hayber Kalesinin ardındaki hikmetler
Hayber'in fethi, İslâm'ın zuhuru ve yayılışında Yahudilerle Müslümanlar arasındaki münasebeti, en anlamlı bir şekilde ortaya koyan büyük bir tarihî olaydır. Bu fetihle Müslümanlar, ilk olarak bir ülkeyi İslâm hakimiyetine katmış oldular. Hayber'in fethi ile, Resûlü Ekrem devrine ait Yahudi meselesi kapanmış oluyordu.
* Yahudi fitnesi, İslâm düşmanları içerisinde en başta gelir. Her ne kadar Resûlü Ekrem, İslâm'ın zuhuru ve yayılışında Mekke müşrikleri ile uğraşmışsa da; fitne çıkarmak, küfür güçleri bir araya toplamak, hile kurmak ve plân yapmak konusunda İslâm'ın en şedid düşmanı Yahudiler olmuşlardır. Bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'in beyanatı ile de sabittir. Yahudiler, İslâm'la başlıca üç şekilde savaşmışlardır:
a. Ehl-i küfürle işbirliği yaparak... Bunu Hendek Harbinin hazırlanmasında, Hrıstiyan Romalılar'ın, Müslümanlar üzerine kışkırtılmasında ve bazı gayr-i müslim (Hıristiyan) Arap kabilelerinin İslâm'la mücadele etmek için tahrik edilmesinde açıkça görüyoruz.
b. Müslümanların içinde fitne ve karışıklık çıkararak... Bu durumu Uhud, Hendek, Tebük ve Mûte gibi savaşlarda çok açık olarak görüyoruz. Yahudiler, iç fitneyi oluşturmakta daha ziyade münafıkları kullanmışlardır.
c. Bizzat fiili olarak Müslümanlarla savaşa kalkarak... Bunun misali Hendek Harbinde görülmüş, Benî Kurayza Yahudilerinin İslâm ordusunu arkadan vuruşu ibretle müşahede edilmiştir. Kezâ; Medine'de çıkardıkları fitne sonucu sürülen Benî Kaynuka ve Benî Nâdir gibi Yahudi kabileleri Hayber şehrini merkezî üs olarak kabul etmişler ve Müslümanlara karşı fiili bir savaş hazırlığı başlatmışlardı. Bu kötü düşüncenin gereği olarak Bedevî Araplardan oluşan Gatafan kabilesi ile birleşip bir ordu tertip etmeyi ve bu ordu ile Medine üzerine yürümeyi planlıyorlardı. İşte Hayber Savaşı, bu tehlikeli planı engellemek için düzenlenmişti.
Yahudiler, bir yandan bazı kabilelerle birleşerek ordu kurmayı düşünürken öte yandan gizli gizli münafıkların reisi ile buluşarak Müslümanları içten parçalamaya çalışıyorlardı. Bunun yanında, Hıristiyan Bizans'ın desteğini temin ederek bütün küfrü, İslâm'ın karşısında birleştirmeye çalışıyorlardı. Zaten; "Küfür, tek bir millettir". Burada önemli olan, Yahudilerin küfür ittifakının başını çekmiş olmalarıdır.
Bu gerçek, günümüzde de aynen böyledir. Günümüzde belki yer, zaman ve şahıslar değişmiş; ancak senaryolar, art niyetler, menfur plânlar, hakkı boğmak için yapılan gizli hesaplar değişmemiştir. Maalesef bugün dünya beynelmilel Yahudiliğin (Siyonizmin), bu insanlık celladı ideolojinin aleti yahut tahakküm vasıtası durumundadır. Bugün insanlığı rahatsız eden birçok savaş yahut girişim mutlaka kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar sonucu oluşturulan ideolojik hesapların veya menfaat hesaplarının birer tezahürleri gibidir. Dünyadaki güç dengeleri, bu dengelerin dünyayı nasıl parselledikleri, hususiyetle Ortadoğu'daki kargaşalıklar incelendiğinde; Yahudi unsurunun fitnenin başını çektiği apaçık görülecektir. Kur'ân-ı Kerimin lanetlemiş olduğu Yahudi kavminin kıyamete kadar fitne çıkaracağı beyan edilmiştir. Bu lanetleniş olayı, Kur'an'ın, Allah katından gönderilen bir mucize vahiy olduğuna delildir. O halde, mü'minler günümüzde siyasî, ekonomik, sosyal vs. olayları tahlil ederken, bu hakikatı hesaba katmak, buna göre tedbir almak zorundadırlar. Ayrıca Resûlü Ekremin, düşmanlarına, hususiyle o zamanki Yahudilere karşı nasıl tedbirli ve uyanık bulunduğu ibretle incelenmeye değerdir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.