İslâm’a, her dönemde farklı yöntem ve silâhlarla saldırılar olmuştur. Günümüzdeki saldırı silâhlarından biri de demokrasidir. Batılılar, üzerine birçok anlam yükledikleri demokrasiyi bahane ederek, İslâm ülkelerini işgal ediyorlar.
Hâlbuki Ortadoğu’da rejimlerinden şikâyet ettikleri devletçikleri ve rejimlerini, kendileri kurmuşlardı. Şimdi ne oldu da, birden bire krallara ve krallıklara karşı çıkıyorlar? Bu karşı çıkışlarında samimiyet var mı?
Ne gezer. Batılılar için önemli olan ülkenin sömürüye açık olmasıdır. O olduktan sonra gerisi hiç önemli değildir. Ülkenin başında bir kral ve hatta bir terörist de olabilir. Nitekim görüyoruz, teröristlikten getirip devlet başına geçirdikleri nice kişileri, saygın devlet adamı sıfatıyla ülkelerine davet edip ağırlıyorlar.
Batılıların, Ortadoğu’da istediği İsrail’in güvenliği ve sömürüdür. Yaptıkları ufak tefek seçim tecrübelerinden anladıkları, halkın oyuna başvurulunca, bu işin olmayacağıdır. Stephen Kinzer diyor ki: “Ortadoğu’da hem demokrasi, hem de İsrail ve ABD’yi destekleyen rejimlerin oluşması fikri imkânsız görünüyor.” Bu imkânsızı, halkın ihlâslı Müslüman olarak tanıdığı kişilerden devşirdiklerine, iktidar rüşveti vererek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bunda ne kadar başarılı olurlar, onu zaman gösterecektir.
Batılılar, Ortadoğu’ya gerçekten demokrasi getirmek istiyorlarsa, ilk önce İsrail’den başlamaları gerekir. Çünkü İsrail, demokratik değil, teokratik bir devlettir. Bu gerçeği herkes bilir, fakat herkes söylemez. Bunu söylediğinizde Batılıların cevabı hazır: “Demokrasi, her ülkede farklı uygulanmaktadır. İsrail’de uygulanan da ‘etnik demokrasi’dir.”
Neymiş etnik demokrasi?
Etnik demokraside, etnik bir grubun hâkimiyeti kurumlaşır ve haklar, toplumun bütününe eşit şekilde tanınmazmış. Peki, bu demokrasi teziyle çatışmıyor mu? Çatışıyor ama İsrail söz konusu olunca, teokratik devlet, bu haliyle demokratik devlete dönüşüveriyor. İsrail’de yaşayan Araplar, birçok haklardan mahrumdurlar. Meselâ, asker olamazlar, ülkeyi terk edince bir daha geri dönemezler. Yahudiler ise, dünyanın neresinde olursa olsun, İsrail’e yerleşme hakkına sahiptirler. Ah da bunu, bir İslâm ülkesi yapsa… Ona dünyadaki en kötü sıfatları yapıştırırlardı.
Şu ikiyüzlülüğe bakınız: İran’da iktidarlar seçimle değişmiyor mu? İsrail’in yaptığı gibi insan hakları ihlâli var mı? Hayır. Öyleyse, neden İsrail demokratik ülke kabul ediliyor da, İran kabul edilmiyor? Diyorlar ki: “İran, yasamada kaynak olarak Kur’an’ı alıyor.” Batılılara göre kaynak, Batı değerleri olmalı. İyi, güzel de, İsrail’de de yasamanın kaynağı Tevrat’tır. Ona niçin ses çıkarmıyorlar? Çıkarmazlar, çünkü İsrail denilince, akan sular duruyor.
Batılılar, sömürüye engel olmadıktan sonra, her rejime sempati ile bakarlar. Örnek olarak Suudi Arabistan rejimine bakışları gösterilebilir. İran, sömürüye izin vermediği için ABD ve İsrail tarafından baş düşman ilân ediliyor.
İran’da 1951 yılında Muhammed Musaddık seçimle iş başına gelmişti. O dönemde İran’da yasamanın kaynağı Kur’an değildi. Musaddık, petrolü millileştirdiği için ABD’nin hışmından kurtulamadı. ABD, onu devirdi, yerine Muhammed Rıza Pehlevi’yi ‘şahlar şahı’ unvanıyla getirdi. Şah da petrolün millileştirmesini kaldırdı ve petrol şirketlerinin isteklerinin hepsini karşıladı.
Yine İran, ABD’nin hedefinde. CIA, elemanları İran rejimini devirmek için iş başında. İşbirlikçi bulmak için kesenin ağzı açılmış durumda. ABD’liler tüm hazırlıkları yapmışlar. Senatör Sam Brownback, İran’da rejimi devirdikten sonra uygulanacak olan ‘İran Demokrasi Sözleşmesi’ni senatoya sundu. İstediklerini başarabilirlerse, İran’ın başına Rıza Pehlevi’nin eski ekibini getirecekler. O ekibi, İsrail’de Likud’dan demokrasi (!) dersi almakla görevlendirdiler.
Bu gelişmelere seyirci kalmamalıyız. Müslümanlar olarak bizim de ortak bir plânımız olmalı. Olmazsa, Batılıların plânlarına hizmet etmekten kurtulamayız.
Hâlbuki Ortadoğu’da rejimlerinden şikâyet ettikleri devletçikleri ve rejimlerini, kendileri kurmuşlardı. Şimdi ne oldu da, birden bire krallara ve krallıklara karşı çıkıyorlar? Bu karşı çıkışlarında samimiyet var mı?
Ne gezer. Batılılar için önemli olan ülkenin sömürüye açık olmasıdır. O olduktan sonra gerisi hiç önemli değildir. Ülkenin başında bir kral ve hatta bir terörist de olabilir. Nitekim görüyoruz, teröristlikten getirip devlet başına geçirdikleri nice kişileri, saygın devlet adamı sıfatıyla ülkelerine davet edip ağırlıyorlar.
Batılıların, Ortadoğu’da istediği İsrail’in güvenliği ve sömürüdür. Yaptıkları ufak tefek seçim tecrübelerinden anladıkları, halkın oyuna başvurulunca, bu işin olmayacağıdır. Stephen Kinzer diyor ki: “Ortadoğu’da hem demokrasi, hem de İsrail ve ABD’yi destekleyen rejimlerin oluşması fikri imkânsız görünüyor.” Bu imkânsızı, halkın ihlâslı Müslüman olarak tanıdığı kişilerden devşirdiklerine, iktidar rüşveti vererek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bunda ne kadar başarılı olurlar, onu zaman gösterecektir.
Batılılar, Ortadoğu’ya gerçekten demokrasi getirmek istiyorlarsa, ilk önce İsrail’den başlamaları gerekir. Çünkü İsrail, demokratik değil, teokratik bir devlettir. Bu gerçeği herkes bilir, fakat herkes söylemez. Bunu söylediğinizde Batılıların cevabı hazır: “Demokrasi, her ülkede farklı uygulanmaktadır. İsrail’de uygulanan da ‘etnik demokrasi’dir.”
Neymiş etnik demokrasi?
Etnik demokraside, etnik bir grubun hâkimiyeti kurumlaşır ve haklar, toplumun bütününe eşit şekilde tanınmazmış. Peki, bu demokrasi teziyle çatışmıyor mu? Çatışıyor ama İsrail söz konusu olunca, teokratik devlet, bu haliyle demokratik devlete dönüşüveriyor. İsrail’de yaşayan Araplar, birçok haklardan mahrumdurlar. Meselâ, asker olamazlar, ülkeyi terk edince bir daha geri dönemezler. Yahudiler ise, dünyanın neresinde olursa olsun, İsrail’e yerleşme hakkına sahiptirler. Ah da bunu, bir İslâm ülkesi yapsa… Ona dünyadaki en kötü sıfatları yapıştırırlardı.
Şu ikiyüzlülüğe bakınız: İran’da iktidarlar seçimle değişmiyor mu? İsrail’in yaptığı gibi insan hakları ihlâli var mı? Hayır. Öyleyse, neden İsrail demokratik ülke kabul ediliyor da, İran kabul edilmiyor? Diyorlar ki: “İran, yasamada kaynak olarak Kur’an’ı alıyor.” Batılılara göre kaynak, Batı değerleri olmalı. İyi, güzel de, İsrail’de de yasamanın kaynağı Tevrat’tır. Ona niçin ses çıkarmıyorlar? Çıkarmazlar, çünkü İsrail denilince, akan sular duruyor.
Batılılar, sömürüye engel olmadıktan sonra, her rejime sempati ile bakarlar. Örnek olarak Suudi Arabistan rejimine bakışları gösterilebilir. İran, sömürüye izin vermediği için ABD ve İsrail tarafından baş düşman ilân ediliyor.
İran’da 1951 yılında Muhammed Musaddık seçimle iş başına gelmişti. O dönemde İran’da yasamanın kaynağı Kur’an değildi. Musaddık, petrolü millileştirdiği için ABD’nin hışmından kurtulamadı. ABD, onu devirdi, yerine Muhammed Rıza Pehlevi’yi ‘şahlar şahı’ unvanıyla getirdi. Şah da petrolün millileştirmesini kaldırdı ve petrol şirketlerinin isteklerinin hepsini karşıladı.
Yine İran, ABD’nin hedefinde. CIA, elemanları İran rejimini devirmek için iş başında. İşbirlikçi bulmak için kesenin ağzı açılmış durumda. ABD’liler tüm hazırlıkları yapmışlar. Senatör Sam Brownback, İran’da rejimi devirdikten sonra uygulanacak olan ‘İran Demokrasi Sözleşmesi’ni senatoya sundu. İstediklerini başarabilirlerse, İran’ın başına Rıza Pehlevi’nin eski ekibini getirecekler. O ekibi, İsrail’de Likud’dan demokrasi (!) dersi almakla görevlendirdiler.
Bu gelişmelere seyirci kalmamalıyız. Müslümanlar olarak bizim de ortak bir plânımız olmalı. Olmazsa, Batılıların plânlarına hizmet etmekten kurtulamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018