'Halk için merhametli bir babaydı'
İmam Ali (a.s.), Resûlullah (s.a.v.) hakkında buyurdu ki: "O, herkese güzel ahlakla davranırdı. Halk için merhametli bir babaydı. Hak hususunda herkes gözünde eşitti. Meclisleri hilm, haya, sadakat ve emanet meclisiydi.
13.04.2017 00:00:00
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:
Babama Hz. Peygamber'in oturmasını sordum babam şöyle buyurdu: "Otururken ve kalkerken sürekli zikirle meşgul idi. Umumi mekânlarda oturmaz, bu işten sakındırırdı. Bir meclise girince meclisin en arkasında oturur, her zaman insanlara bunu emrederdi. Hiç kimse birinin kendi nezdinde daha değerli olduğunu düşünmesin diye oradakilerin hepsine aynı davranırdı. Birisiyle oturunca o kalkıp meclisi terk edinceye kadar sabrederdi. Kim ondan bir şey isterse, ya eli dolu döner, ya da en azından tatlı ve yumuşak sözler işitirdi.
Herkese güzel ahlakla davranırdı. Halk için merhametli bir babaydı. Hak hususunda herkes gözünde eşitti. Meclisleri hilm, hayâ, sadakat ve emanet meclisiydi. O meclisten yüksek bir ses duyulmaz, hiç kimsenin hürmeti çiğnenmezdi. Hiç kimsenin hatası konuşulmazdı. Hepsine karşı takva üzere birbiriyle eşit, aynı ve mütevazı davranırdı. Büyüklere saygı gösterir, çocuklara sevgi gösterir, muhtaçları kendine tercih eder, garip insanları korur, gözetirdi."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle diyor: "Kendisiyle oturanlara karşı nasıldı?" diye sorunca da babam (a.s) şöyle buyurdu: "Sürekli güler yüzlü, yumuşak ve güzel davranırdı. Sıkı tutmaz, kaba davranmaz, bağırıp çağırmazdı. Ne kimseyi kınar ve ne de kimseyi överdi. Sevmedikleri şeyler hususunda görmezlikten gelir. Hiç kimse ondan ümidini kesmez, arzu edenleri mahrum kılmazdı. Şu üç şeyi bir kenara bırakmış, terk etmişti: Tartışma (cedel), aşırılık ve kendisini ilgilendirmeyen konular.
İnsanlar hakkında şu üç şeyi yapardı: Hiç kimseyi kınamaz, eleştirmezdi. İnsanların hatalarını ve gizli işlerini takip etmezdi; sadece sevap ümit ettiği hususlarda konuşmayı tercih ederlerdi. Konuşunca herkes susar, hiç kimse en küçük bir harekette bulunmazdı. O susunca diğerleri konuşurdu. Hz. Peygamber'in huzurunda birbirinin sözünü kesmezlerdi. Eğer birisi Hz. Peygamber'in huzurunda konuşuyorsa diğerleri susuyor, sözünün bitmesini bekliyordu. Sonra ilk sözlerine geri dönüyorlardı.
Başkalarını güldüren söze Hz. Peygamber de gülüyor, başkalarını şaşırtan söze Hz. Peygamber de şaşırıyordu. Söz ve davranışları iyi olmayan yabancılar karşısında sabrediyordu. Hatta Hz. Peygamber'in ashabı bu tür insanları arıyor, bulup Hz. Peygamber'in huzuruna getirmeye çalışıyorlardı. Hz. Peygamber onlara şöyle buyuruyorlardı: 'Bir ihtiyacını gidermeye çalışan muhtaç bir insanı gördüğünüzde ona yardım edin.'
İmanı zayıf ve münafık kimselerin övgüsünü kabul etmiyor, hiç kimsenin sözünü kesmiyordu. Ya bizzat o şahsın kendisi konuşmasını kesiyor, ya da vakit geçmişse bu takdirde ya nehyederek veya meclisten kalkarak bizzat sözünü kesiyordu."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh).
Babama Hz. Peygamber'in oturmasını sordum babam şöyle buyurdu: "Otururken ve kalkerken sürekli zikirle meşgul idi. Umumi mekânlarda oturmaz, bu işten sakındırırdı. Bir meclise girince meclisin en arkasında oturur, her zaman insanlara bunu emrederdi. Hiç kimse birinin kendi nezdinde daha değerli olduğunu düşünmesin diye oradakilerin hepsine aynı davranırdı. Birisiyle oturunca o kalkıp meclisi terk edinceye kadar sabrederdi. Kim ondan bir şey isterse, ya eli dolu döner, ya da en azından tatlı ve yumuşak sözler işitirdi.
Herkese güzel ahlakla davranırdı. Halk için merhametli bir babaydı. Hak hususunda herkes gözünde eşitti. Meclisleri hilm, hayâ, sadakat ve emanet meclisiydi. O meclisten yüksek bir ses duyulmaz, hiç kimsenin hürmeti çiğnenmezdi. Hiç kimsenin hatası konuşulmazdı. Hepsine karşı takva üzere birbiriyle eşit, aynı ve mütevazı davranırdı. Büyüklere saygı gösterir, çocuklara sevgi gösterir, muhtaçları kendine tercih eder, garip insanları korur, gözetirdi."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle diyor: "Kendisiyle oturanlara karşı nasıldı?" diye sorunca da babam (a.s) şöyle buyurdu: "Sürekli güler yüzlü, yumuşak ve güzel davranırdı. Sıkı tutmaz, kaba davranmaz, bağırıp çağırmazdı. Ne kimseyi kınar ve ne de kimseyi överdi. Sevmedikleri şeyler hususunda görmezlikten gelir. Hiç kimse ondan ümidini kesmez, arzu edenleri mahrum kılmazdı. Şu üç şeyi bir kenara bırakmış, terk etmişti: Tartışma (cedel), aşırılık ve kendisini ilgilendirmeyen konular.
İnsanlar hakkında şu üç şeyi yapardı: Hiç kimseyi kınamaz, eleştirmezdi. İnsanların hatalarını ve gizli işlerini takip etmezdi; sadece sevap ümit ettiği hususlarda konuşmayı tercih ederlerdi. Konuşunca herkes susar, hiç kimse en küçük bir harekette bulunmazdı. O susunca diğerleri konuşurdu. Hz. Peygamber'in huzurunda birbirinin sözünü kesmezlerdi. Eğer birisi Hz. Peygamber'in huzurunda konuşuyorsa diğerleri susuyor, sözünün bitmesini bekliyordu. Sonra ilk sözlerine geri dönüyorlardı.
Başkalarını güldüren söze Hz. Peygamber de gülüyor, başkalarını şaşırtan söze Hz. Peygamber de şaşırıyordu. Söz ve davranışları iyi olmayan yabancılar karşısında sabrediyordu. Hatta Hz. Peygamber'in ashabı bu tür insanları arıyor, bulup Hz. Peygamber'in huzuruna getirmeye çalışıyorlardı. Hz. Peygamber onlara şöyle buyuruyorlardı: 'Bir ihtiyacını gidermeye çalışan muhtaç bir insanı gördüğünüzde ona yardım edin.'
İmanı zayıf ve münafık kimselerin övgüsünü kabul etmiyor, hiç kimsenin sözünü kesmiyordu. Ya bizzat o şahsın kendisi konuşmasını kesiyor, ya da vakit geçmişse bu takdirde ya nehyederek veya meclisten kalkarak bizzat sözünü kesiyordu."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.