Gurbete uçan kuşlardan. Yoksulluğu iliklerine kadar hisseden, ağanın kapısında bir kile (Erzurum şivesinde çile; yaklaşık bir teneke) buğday için uşaklık yapmanın, bir ekmek için ağa kapısında eşik öpmenin ne demek olduğunu gören gurbetçi.Dönüp "Errizku Alellah", rızık Allah'tandır diyerek çocuklarını alıp Beykoz'un bir mahallesine geldi. Geniş bahçesi olan tek katlı ev. O zamanlar. Etrafta fazla ev yoktu 1955-1960 yılları.Necip amca. Orta boylu güler yüzlü, tatlı dilli, nazik, sözü ve özü bir, merhametli, dikkatli, sabırlı, müsamahası ve affı seven, kin ve nefretten, hayırhah, kadirşinas, beyefendi bir kişiliğe sahip.***Fabrikada çalışıyorken, bu hatıraları anlatan küçük çocuk, onun, çalıştığı iş yerine gitmiş. Necip Bey, çocuğu görünce, "Gel bakalım. Babanın yanına geldin herhalde. Tamam, haber veririz gelir. Sen şimdi içeride biraz ısın üşümüşsündür". Çocuk belki de ilk defa adam muamelesi ile tanışıyor. Ona çay içiriyor. Beylik sözler söylüyor. Bayağı da gururlanıyor.Yine bir gün dedeyi bahçesinde görüp yanına gidiyor.Çocuk da ağaçlara çıkmayı çok seviyor. Hem de en zirvesine. Buna herkes müsaade etmez. Ağacın dalları kırılır derler. Necip dede arif olduğu kadar gözü tok ve cömert, ikramı seven, karşısındakine değer veren biriydi.Ne duruyorsun çık da biraz dut ye. Demesin mi? Çocuk bu sözü duyar duymaz. Hemen ağacın tepesine doğru tırmanır. Yiyeceği bir avuç duttur. 30 gram ağırlığı olsa, kaza ile kaç tane dal kırılır. Bir ihtimal saman çöpü kadar beş dal parçası.*** Çalıştı çabaladı, Çocuklarını büyüttü evlendirdi, torun torba sahibi oldu.Çocuk, ne zaman yolun kenarındaki patika yoldan Necip dedenin bahçesine gitse aynı olgunlukla karşılıyor. Adam olacak çocuk gibi. "Dur bakalım sana kendi elimle kuyudan su ikram edeyim" der su ikram eder.Bu ilgi bu fedakârlığı kat kat çocuğun anne ve babasına yapmıştı. ***Çocuk büyüdü. Necip dede yaşlandı. Yaşı seksene varmıştı. Seçim çalışmalarında çocuk Prof. Dr. Haydar Baş'ı anlatmaya çalışıyordu. En güvendiği arkadaşları, yakın çevresi hemşerileri duymuyor duysalar da kabul etmiyorlardı.İşte tam bu anda o çocuğun yanına, eline bayrağı alıp öne çıkan biri vardı. Necip Amca.Aksakalı ile bu milletin aksakallısının Prof. Dr. Haydar Baş'ın yanına koştu. Saatler süren mitinler olurdu. Onlarda bile güler yüzü, tatlı dili, ileri görüşlülüğüyle çocuğa, moral ve destek verdi, yanında oldu.***Bir akşam vakti telefon çaldı.Bir haber geldi.Hani yazımın başında dedim ya ( 10.10.2010) gurbete çıkıp gelen adam Necip bey vardı ya? Onun gurbeti sona erdi ve ebedi âleme göç etti.Çocuk, duyar duymaz cenazesine koştu.Necip bey cemaatle namaz kılmaya çok düşkün, helal haram sınırlarına çok dikkatli, evi, işi ve çocukları ile olan meşguliyeti seven, medyanın oportünist yaklaşımlarından uzak, berrak bir gönül ve iffet sahibi delikanlı idi. Necip dede hedef veren, damla değil pınarları önüne seren bir beyefendi.Çocuk, gasılhanede yakından bir göreyim deyip içeri girdi. Vücudu zayıflamıştı. Başına dikkatli dikkatli baktı. Bir asker gibiydi. Başı dik ve onurlu."Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz" hadis- şerifinin canlı örneği. Etrafında, ta Erzurum'un köyünden kalkıp gelenler, iş yerinden arkadaşları, mahalleden komşuları, aile efrâdı ve akrabaları oradaydı. Bu kadar dostu kazanmak her kişinin işi değildir.Çocuk, "bir kuş gibi göçtü" dedi.Dilinden tespihi ve özellikle salâvatı eskit etmezdi. Hz Muhammed dediği zaman durur, ağır ağır, "Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed" der söze öyle devam ederdi.Cenaze namazı kılınacağı zaman imam efendi çocuğun yanına gelip ille de bu namazı sen kıldıracaksın diye ısrar etti.Çocuk cübbeyi sarığı giyip namazı kıldırmak için Necip amcasını göğüs hizasında durdu. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra namazı kıldırdı.Dönüp ardından şunları söyledi:Asıl adam senmişsin. Gurbete gel, gözün ve gönlün harama bulaşmadan bir hayat sür. En yakınından en uzağına kadar dostlarının ayıplarını ört. Sabır ve tahammül ile onlara yaklaş. Sümükleri akan, üzerinde doğru dürüst elbisesi olamayan çocuğu kuyunun başında getir. Yüzünü yıka sırtını sıvazla. Ne diyeyim Necip dede, Ne diyeyim, Necip amca.Büyük kızının şu sözünü duydu:"Bizi hiç incitmedi."Necip amca incinse de incitmezdi. İşte onun ardından gazete sütunlarına kadar taşan hayatın, anlamı, ismi gibi soylu ve asil olarak yaşanmasıydı.Cenab-ı Hak Necib beye ve cümle geçmişlerimize rahmet eylesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Sabri / diğer yazıları
- Ramazanlaşmak / 17.07.2012
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011