İnsan tabiatında iki göz, iki kulak vardır. Tabir-i caizse, bir maddi gözümüz var, bir de kalp gözümüz var. Az evvel okuduğumuz ayette de Allah bunu açık olarak ortaya koyuyor.
Cenab-ı Hak bir başka ayette de şöyle buyuruyor:"(Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur." (Hac, 22/46). Âyette de belirtildiği gibi asıl körler, kalp gözlerini kaybedenlerdir. Kalp gözünün, kalp kulağının mühürlenmesinden bahsediyor. Kalp gözü ile, kalp kulağı ile insan, maneviyat alemini görür ve duyar. Kalp gözünü ne ile açabilirsiniz? İbadetle, taatle, Allah'ı zikirle, Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla. Bu yollarla o göz açılıp, oralardan sinyaller aldığı an, insanın ahirete olan inancı onun hâli olur. O zaman ne derlerse desinler hiç aldırış etmezsin. Çünkü sen bir hali yaşıyorsun. Mantığın ötesinde çok daha ciddi şeyler yaşıyorsun. O bakımdan ibadet bu işin özü ve aslıdır.İbadetin azalması, ahiret inancının zayıflamasını da beraberinde getirir. Çünkü alabildiğine bir başıboş koşuş neredeyse hepimizde var. İnsan böyle bir boşluğa düştüğü zaman, dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi olur. Ahireti de unutur. Hesabı da unutur. İnansa bile bunlar, hayatta onu etkileyen şeyler olarak karşısına çıkmaz. Onun için, eğer kullukta ısrarlı isek, insanın ibadet ve taatle iç içe olması lazımdır. Zaten insanın, "dünyaya niye geldik?" diye sorması gerekir. Allah seni deniyor. Kazanman için dediklerini yerine getirmen lazım. Bu, dediklerini yerine getirmenin adı da ibadettir. Bunun ikisi biri yoktur. "Benim mantığım bunu kabul etmiyor, onu kabul ediyor" yoktur. Bu, mantık işi değildir. Emir ve itaat işidir. Allah emreder, sen yerine getirirsin. Yerine getirmediğin zaman senin adın kul olmaz. Bir takım debdebeli imkanların olur; ama bunların hepsi 50-60 yıllık hayatın içerisinde sınırlıdır. Allah'ın kulunu denemesi, denediğine mukabil kulunun cevap vermesi, işte bu ibadet dediğimiz kazanç oluyor. İbadet bir kazançtır. İhlasla, Allah'ın rızası istikametinde bunu eda ettiğin zaman, çok ciddi bir kazançtasın demektir. Peki Allah kullarını nasıl dener? Bunu psikolojik olarak kendi kendimize soralım. Mesela sıkıntılı günlerimiz olur. Darlıkta olduğumuz zamanlarımız olur. Bazen çok zengin olduğumuz, imkanlarımızın bol olduğu zamanlar olur. Bir diğer ifadeyle "bast" halimiz, "kabz" halimiz, yani sevinçli veya üzüntülü hallerimiz olur. Yani Allah bize bazen çile verir, meşakkat verir, sıkıntı verir. Bazen de tamamen bunların aksini verir. Kul iki şey üzerine denenir. Birinci hal bela-musibet halidir. İkinci hal ise fazilet-rahmet halidir. Dedikodu, fakirlik, hastalık, illet, zillet, milletin gözünden düşürme gibi bela ve musibetlerde kul, sabredecektir.
HİKMETİN SIRLARI / Prof.Dr.Haydar Baş'ın kaleminden
Cenab-ı Hak bir başka ayette de şöyle buyuruyor:"(Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur." (Hac, 22/46). Âyette de belirtildiği gibi asıl körler, kalp gözlerini kaybedenlerdir. Kalp gözünün, kalp kulağının mühürlenmesinden bahsediyor. Kalp gözü ile, kalp kulağı ile insan, maneviyat alemini görür ve duyar. Kalp gözünü ne ile açabilirsiniz? İbadetle, taatle, Allah'ı zikirle, Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla. Bu yollarla o göz açılıp, oralardan sinyaller aldığı an, insanın ahirete olan inancı onun hâli olur. O zaman ne derlerse desinler hiç aldırış etmezsin. Çünkü sen bir hali yaşıyorsun. Mantığın ötesinde çok daha ciddi şeyler yaşıyorsun. O bakımdan ibadet bu işin özü ve aslıdır.İbadetin azalması, ahiret inancının zayıflamasını da beraberinde getirir. Çünkü alabildiğine bir başıboş koşuş neredeyse hepimizde var. İnsan böyle bir boşluğa düştüğü zaman, dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi olur. Ahireti de unutur. Hesabı da unutur. İnansa bile bunlar, hayatta onu etkileyen şeyler olarak karşısına çıkmaz. Onun için, eğer kullukta ısrarlı isek, insanın ibadet ve taatle iç içe olması lazımdır. Zaten insanın, "dünyaya niye geldik?" diye sorması gerekir. Allah seni deniyor. Kazanman için dediklerini yerine getirmen lazım. Bu, dediklerini yerine getirmenin adı da ibadettir. Bunun ikisi biri yoktur. "Benim mantığım bunu kabul etmiyor, onu kabul ediyor" yoktur. Bu, mantık işi değildir. Emir ve itaat işidir. Allah emreder, sen yerine getirirsin. Yerine getirmediğin zaman senin adın kul olmaz. Bir takım debdebeli imkanların olur; ama bunların hepsi 50-60 yıllık hayatın içerisinde sınırlıdır. Allah'ın kulunu denemesi, denediğine mukabil kulunun cevap vermesi, işte bu ibadet dediğimiz kazanç oluyor. İbadet bir kazançtır. İhlasla, Allah'ın rızası istikametinde bunu eda ettiğin zaman, çok ciddi bir kazançtasın demektir. Peki Allah kullarını nasıl dener? Bunu psikolojik olarak kendi kendimize soralım. Mesela sıkıntılı günlerimiz olur. Darlıkta olduğumuz zamanlarımız olur. Bazen çok zengin olduğumuz, imkanlarımızın bol olduğu zamanlar olur. Bir diğer ifadeyle "bast" halimiz, "kabz" halimiz, yani sevinçli veya üzüntülü hallerimiz olur. Yani Allah bize bazen çile verir, meşakkat verir, sıkıntı verir. Bazen de tamamen bunların aksini verir. Kul iki şey üzerine denenir. Birinci hal bela-musibet halidir. İkinci hal ise fazilet-rahmet halidir. Dedikodu, fakirlik, hastalık, illet, zillet, milletin gözünden düşürme gibi bela ve musibetlerde kul, sabredecektir.
HİKMETİN SIRLARI / Prof.Dr.Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.