Sıbgatullah Arvâsî'ye, Abdurrahman Tagi, Kasım ayının dokuzunda: "Daha önce belirttiğiniz ecelinizin vakti geçti" dedi. "Hayır geçmedi. Çünkü Kanun-ı evvelin (Aralık ayının) ilk on günü de sonbahardan sayılır" buyurdu. Bir gün, "Cuma günü, ölüm için güzel bir gündür. Fakat Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Pazartesi günü vefat etmiştir. Üstadım Taha ise Cumartesi günü vefat etti" buyurdu. "Cumartesi günü" sözünü bir kaç kere tekrar etti etti. Kendisinin bu günde vefat edeceğini tahmin etti.
Ölüm öncesi hastalığı sırasında kendisini ziyarete gelen kimselere hastalığının şiddetinden bahsetmediği gibi, aksine iyi olduğundan bahsederdi. Hatta vefat ettiği gün, akrabaları izin isteyip köylerine gittiler. Çünkü sıhhatinin yerinde olduğunu gördüler. O günlerde çorba suyundan başka bir şey yemiyordu. Hastalığı sırasında hiç uyumuyor, sadece kıbleye karşı oturuyor, bazan sağına, bazan sol tarafına yaslanarak murakabede bulunuyordu. Ölüm hastalığı sırasında hiç inlemedi. Sekerat-ı mevtinden önce yerine bıraktığı oğlu Behaeddin'i yanına çağırdı, "Evladım! Talebelerim sana emanet. Onları büyük bir itina yetiştir. Gözün gibi koru. Sohbet ve teveccühlerini üzerlerinden esirgeme. Sakın şöhret isteme. Allah-û Teâlâ'nın emirlerini yap, yasaklarından kaçın. Dine muhalif iş yapma. Seni yetiştiren hocanı ve Allah-û Teâlâ'nın dostlarını incitme, onların her zaman gönüllerini almayı ihmal etme" buyurdu. Dostlarıyla vedalaştıktan sonra da, "Ben ölünce arkamdan ağlamayınız" buyurdu. Sonra bir müddet murakabe halinde kaldı.
İki küçük oğlunu Nur Muhammed ve Burhan'ı zahiri ve manevi terbiyeleri için Molla Abdurrahman Efendiye teslim etti. Taha Hazretlerinden naklederek: "Kılıç kınından çıkmadıkça, bir şey kesemez" buyurdu. Vefat ettiği Cumartesi günü öğleden sonra Sekerat-ı mevt haline girdi. Bu halinde yanına giren Abdurrahman Tagi ve Molla Abdurrahman Meczub, sessizce "Yasin" sûresini okudular. "Beni doğrultun" buyurdu. Doğrulttular. Tekrar: "Beni yatağıma uzatın" buyurdu.
Ölüm öncesi hastalığı sırasında kendisini ziyarete gelen kimselere hastalığının şiddetinden bahsetmediği gibi, aksine iyi olduğundan bahsederdi. Hatta vefat ettiği gün, akrabaları izin isteyip köylerine gittiler. Çünkü sıhhatinin yerinde olduğunu gördüler. O günlerde çorba suyundan başka bir şey yemiyordu. Hastalığı sırasında hiç uyumuyor, sadece kıbleye karşı oturuyor, bazan sağına, bazan sol tarafına yaslanarak murakabede bulunuyordu. Ölüm hastalığı sırasında hiç inlemedi. Sekerat-ı mevtinden önce yerine bıraktığı oğlu Behaeddin'i yanına çağırdı, "Evladım! Talebelerim sana emanet. Onları büyük bir itina yetiştir. Gözün gibi koru. Sohbet ve teveccühlerini üzerlerinden esirgeme. Sakın şöhret isteme. Allah-û Teâlâ'nın emirlerini yap, yasaklarından kaçın. Dine muhalif iş yapma. Seni yetiştiren hocanı ve Allah-û Teâlâ'nın dostlarını incitme, onların her zaman gönüllerini almayı ihmal etme" buyurdu. Dostlarıyla vedalaştıktan sonra da, "Ben ölünce arkamdan ağlamayınız" buyurdu. Sonra bir müddet murakabe halinde kaldı.
İki küçük oğlunu Nur Muhammed ve Burhan'ı zahiri ve manevi terbiyeleri için Molla Abdurrahman Efendiye teslim etti. Taha Hazretlerinden naklederek: "Kılıç kınından çıkmadıkça, bir şey kesemez" buyurdu. Vefat ettiği Cumartesi günü öğleden sonra Sekerat-ı mevt haline girdi. Bu halinde yanına giren Abdurrahman Tagi ve Molla Abdurrahman Meczub, sessizce "Yasin" sûresini okudular. "Beni doğrultun" buyurdu. Doğrulttular. Tekrar: "Beni yatağıma uzatın" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.