Sofyalı Bâlî Efendi
Rumeli'de yetişen büyük velilerden. Bugünkü Arnavutluk sınırları içinde kalan Usturumca'da doğdu. 1553 (H.961) senesinde Sofya'da vefat etti. Kabri, Sofya yakınındaki Salihiyye'dedir. Küçük yaştan itibaren ilim öğrenmeye başlayan Bâlî Efendi, Sofya ve İstanbul'da ilim tahsil etti. Zamanının alimlerinden akli ve nakli ilimleri öğrenip alim oldu. Velilerin sohbetlerinde bulundu. Kalbinin tasfiyesi ve nefsinin tezkiyesi ile meşgul oldu. Nefsinin kötü isteklerini terk ederek, kalbini temizledi.Yedi sene dağlarda, mağaralarda dolaştı. Tek başına kalıp, herkesten uzak durdu. İstanbul'a gitti. Tavukpazarı yakınlarında, Hakim Ali Paşa'nın kendisi için inşa ettirdiği dergahta, insanlara ilim öğretip feyz saçmakla meşgul olan Kasım Çelebi'nin hizmetine girdi. Kasım çelebi, Çelebi Halife namıyla meşhur Cemal Halveti'nin talebesiydi. Kasım Çelebi'nin ilim ve feyzinden istifade ile kemale gelip olgunlaşan Bâlî Efendi, ahlakta güzel, amelde gayretli, ilimde üstün oldu.
Kasım Çelebi'nin hizmetinde bulunduğu sırada Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin manevi işaretiyle Fusûsü'l-Hikem kitabına şerh yazdı. Hadise şöyle nakledili; daha hocası Kasım Çelebi'nin hizmetinde, ilim öğrenmek, nefsini tezkiye ve kalbini tasfiye etmekle meşgul iken bağa gitmişti. Bir müddet bağın bakımı ile uğraştıktan sonra, yanına biri geldi. Bu gelen tanıyıp gördüğü, bilip işittiği kimseye benzemiyordu. Selam verdi ve: "Benim Füsûs adlı eserimin müşkillerini halleyle" deyip, Bâlî Efendinin eline birkaç kağıt tutuşturdu. Bâlî Efendinin şaşkınlığı arasında, geldiği gibi kayboldu. Bağda işini bitiren Bâlî Efendi, dergaha döndü. Kasım Çelebi'ye durumu arz etmek üzereyken, mübarek hocası durumdan haberdar olduğunu işaret ettikten sonra şöyle anlattı: "Bundan önce alem-i misalde Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem huzurundaydık. Muhyiddin-i Arabi hazretleri: "Ümmetinin büyüklerinden birinin benim kitabımı şerh edip şüpheleri gidermesini arzu ederim" dedi. Biz de hemen Resûl-i ekremin huzurunda niyazda bulunup: "Bu saadet benim halifelerimden birine nasib olsun" diye yalvardığımda, arzum kabul edilmiş, bu işin sana verildiği bildirilmişti. Bu mana bizim çoktan malumumuzdur. Haydi Allahü teala mübarek etsin" buyurdu.
Rumeli'de yetişen büyük velilerden. Bugünkü Arnavutluk sınırları içinde kalan Usturumca'da doğdu. 1553 (H.961) senesinde Sofya'da vefat etti. Kabri, Sofya yakınındaki Salihiyye'dedir. Küçük yaştan itibaren ilim öğrenmeye başlayan Bâlî Efendi, Sofya ve İstanbul'da ilim tahsil etti. Zamanının alimlerinden akli ve nakli ilimleri öğrenip alim oldu. Velilerin sohbetlerinde bulundu. Kalbinin tasfiyesi ve nefsinin tezkiyesi ile meşgul oldu. Nefsinin kötü isteklerini terk ederek, kalbini temizledi.Yedi sene dağlarda, mağaralarda dolaştı. Tek başına kalıp, herkesten uzak durdu. İstanbul'a gitti. Tavukpazarı yakınlarında, Hakim Ali Paşa'nın kendisi için inşa ettirdiği dergahta, insanlara ilim öğretip feyz saçmakla meşgul olan Kasım Çelebi'nin hizmetine girdi. Kasım çelebi, Çelebi Halife namıyla meşhur Cemal Halveti'nin talebesiydi. Kasım Çelebi'nin ilim ve feyzinden istifade ile kemale gelip olgunlaşan Bâlî Efendi, ahlakta güzel, amelde gayretli, ilimde üstün oldu.
Kasım Çelebi'nin hizmetinde bulunduğu sırada Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin manevi işaretiyle Fusûsü'l-Hikem kitabına şerh yazdı. Hadise şöyle nakledili; daha hocası Kasım Çelebi'nin hizmetinde, ilim öğrenmek, nefsini tezkiye ve kalbini tasfiye etmekle meşgul iken bağa gitmişti. Bir müddet bağın bakımı ile uğraştıktan sonra, yanına biri geldi. Bu gelen tanıyıp gördüğü, bilip işittiği kimseye benzemiyordu. Selam verdi ve: "Benim Füsûs adlı eserimin müşkillerini halleyle" deyip, Bâlî Efendinin eline birkaç kağıt tutuşturdu. Bâlî Efendinin şaşkınlığı arasında, geldiği gibi kayboldu. Bağda işini bitiren Bâlî Efendi, dergaha döndü. Kasım Çelebi'ye durumu arz etmek üzereyken, mübarek hocası durumdan haberdar olduğunu işaret ettikten sonra şöyle anlattı: "Bundan önce alem-i misalde Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem huzurundaydık. Muhyiddin-i Arabi hazretleri: "Ümmetinin büyüklerinden birinin benim kitabımı şerh edip şüpheleri gidermesini arzu ederim" dedi. Biz de hemen Resûl-i ekremin huzurunda niyazda bulunup: "Bu saadet benim halifelerimden birine nasib olsun" diye yalvardığımda, arzum kabul edilmiş, bu işin sana verildiği bildirilmişti. Bu mana bizim çoktan malumumuzdur. Haydi Allahü teala mübarek etsin" buyurdu.