İmâm-ı Rabbâni Hz.
Arkadaşım bana İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gidip onu görmem için çok ısrar etti. Mutlaka görmemi ve bu yanlış düşünceden kurtulmamı istiyordu. Bu ısrar üzerine İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gitmeye karar verip kendi kendime; "Eğer şu üç şeyden bahsedip beni ikna ederse onu sevenlerden olurum" dedim. Kendi kendime cevabını almak üzere hazırladığım üç sualden birincisi, hakkında kendini hazret-i Ebû Bekr'den üstün görüyor diye söylenilen iftiraya cevap vermesi hemen bu mevzuyu açıp bu hususta benim şüphelerimi giderip tam ikna etmesi idi. İkincisi, benim babam ve dedelerimden bahsetmesi, üçüncüsü de Hâce Hâvend Mahmud'dan anlatması idi. Bu karardan sonra arkadaşımla beraber, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gittik. Onu uzaktan görür görmez bütün azalarım heybet ve dehşete kapıldı. Kalbim ona tutuluverdi. Korkarak ve titreyerek huzuruna yaklaştım. Oturmamıza izin verdi. Oturduktan sonra yastığının altından bir mektup çıkarıp benim elime verdi. Sonra veriği bu mektubu okuyup öyle bir izah yaptı ki, hakkında yapılan ve kendini hazret-i Ebû Bekr'den üstün görüyor diyenlerin iftiralarına cevap verip açıkladı. Benim bu hususta artık hiç şüphem kalmadı. Bundan sonra zihnimde tuttuğum ikinci meseleye geçip; "Mevlana Mirek! Senin baban şöyle şöyle bir zat ve senin ecdadının şerefi şöyledir" diyerek medhetti. Ayrılmak üzere kalktığımızda veda ederken, üçüncü olarak tuttuğum Hâce Hâvend Mahmûd'dan bahsetmedi diye geçti. Tam bu sırada yüzünü bana dönüp; "Hâce Hâvend bizim Pirçademizdir ve cezbe sahibidir" buyurdu. Bir sohbetinde bu üç kerametini gördüm."
Yine Cân Muhammed Celenderi, Acin'de görüştüğü o seyyid zata şöyle anlatmıştır: "İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin yanında talebe iken, bir gün akşama doğru İmâm-ı Rabbâni hazretleri bana; "Sana bir iş söylesem yapar mısın?" buyurdu. "Canım feda olsun yapmaz olur muyum!" dedim. Bunun üzerine benim elime yazılı bir kağıt verdi ve buyurdu ki: "Hafız Rahne'nin bahçesine git, orada bir grup derviş oturuyor. Onların yanına var. Aralarında güzel yüzlü bir dervişin onlardan geride bulunduğunu göreceksin. Bu dervişin yanına git, ona bizim dua ettiğimizi söyle.Bu kağıdı ona ver ve buraya gelmesini bildir." Emri üzerine derhal söylediği yere gittim. Tarif ettiği şekilde dervişlerden bir cemaat ve bu ceaatten biraz geride oturan güzel yüzlü bir derviş gördüm. O da beni gördü ve görür görmez bana; "Seni İmâm-ı Rabbâni hazretleri mi gönderdi?" dedi. Evet deyip elimdeki kağıdı verdim. İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin dua ettiğini ve çağırdığını söyledim. Ben böyle deyince kalkıp, benimle yola koyuldu.
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna girdiğimizde bir köşede oturuyordu. Çağırıp geldiğim zat da başka yere oturdu. Bu sırada İmâm-ı Rabbâni hazretleri kahve getirmemi söyledi. Hemen koşarak dergahtaki kahve pişirilen yere gittim. Kahveyi alıp getirdim. Önce İmâm-ı Rabbâni hazretlerine sundum. "Ona götür" buyurarak misafire vermemi istedi. Ona götürmek üzere yüzümü o tarafa döndüm. Onu da İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin sûretinde gördüm. Bu sefer o, önce İmâm-ı Rabbâni hazretlerine götürmemi söyledi. Dönüp baktım, İmâm-ı Rabbâni hazretleri yerinde oturuyordu. Huzuruna çağırıp geldiğim derviş, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinden beni sordu. O da; "Bu Celender'dendir dedi. Bunun üzerine o derviş; "Babası bizim tanıdıklarımızdandır. Bunu hangi tarikatta yetiştiriyorsunuz?" deyince; Kadiriyye silsilesinden" buyurdu. Bunun üzerine o zat; "Allah-ü Teala'ya hamd olsun. Onu Seyyid Abdülkadir-i Geylani'ye kavuştururuz" dedi. Bu sırada İmâm-ı Rabbâni hazretleir dışarıya çıkmak üzere kaktı ve benden bir ibrik su istedi. Hemen hazırladım. Dışarı çıktığımda bana kutup yıldızını göstererek; "Cân Muhammed! Kutup yıldınızı biliyor musun? Bu mudur değil midir? Dikkatli bak!" buyurdu.
Arkadaşım bana İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gidip onu görmem için çok ısrar etti. Mutlaka görmemi ve bu yanlış düşünceden kurtulmamı istiyordu. Bu ısrar üzerine İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gitmeye karar verip kendi kendime; "Eğer şu üç şeyden bahsedip beni ikna ederse onu sevenlerden olurum" dedim. Kendi kendime cevabını almak üzere hazırladığım üç sualden birincisi, hakkında kendini hazret-i Ebû Bekr'den üstün görüyor diye söylenilen iftiraya cevap vermesi hemen bu mevzuyu açıp bu hususta benim şüphelerimi giderip tam ikna etmesi idi. İkincisi, benim babam ve dedelerimden bahsetmesi, üçüncüsü de Hâce Hâvend Mahmud'dan anlatması idi. Bu karardan sonra arkadaşımla beraber, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna gittik. Onu uzaktan görür görmez bütün azalarım heybet ve dehşete kapıldı. Kalbim ona tutuluverdi. Korkarak ve titreyerek huzuruna yaklaştım. Oturmamıza izin verdi. Oturduktan sonra yastığının altından bir mektup çıkarıp benim elime verdi. Sonra veriği bu mektubu okuyup öyle bir izah yaptı ki, hakkında yapılan ve kendini hazret-i Ebû Bekr'den üstün görüyor diyenlerin iftiralarına cevap verip açıkladı. Benim bu hususta artık hiç şüphem kalmadı. Bundan sonra zihnimde tuttuğum ikinci meseleye geçip; "Mevlana Mirek! Senin baban şöyle şöyle bir zat ve senin ecdadının şerefi şöyledir" diyerek medhetti. Ayrılmak üzere kalktığımızda veda ederken, üçüncü olarak tuttuğum Hâce Hâvend Mahmûd'dan bahsetmedi diye geçti. Tam bu sırada yüzünü bana dönüp; "Hâce Hâvend bizim Pirçademizdir ve cezbe sahibidir" buyurdu. Bir sohbetinde bu üç kerametini gördüm."
Yine Cân Muhammed Celenderi, Acin'de görüştüğü o seyyid zata şöyle anlatmıştır: "İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin yanında talebe iken, bir gün akşama doğru İmâm-ı Rabbâni hazretleri bana; "Sana bir iş söylesem yapar mısın?" buyurdu. "Canım feda olsun yapmaz olur muyum!" dedim. Bunun üzerine benim elime yazılı bir kağıt verdi ve buyurdu ki: "Hafız Rahne'nin bahçesine git, orada bir grup derviş oturuyor. Onların yanına var. Aralarında güzel yüzlü bir dervişin onlardan geride bulunduğunu göreceksin. Bu dervişin yanına git, ona bizim dua ettiğimizi söyle.Bu kağıdı ona ver ve buraya gelmesini bildir." Emri üzerine derhal söylediği yere gittim. Tarif ettiği şekilde dervişlerden bir cemaat ve bu ceaatten biraz geride oturan güzel yüzlü bir derviş gördüm. O da beni gördü ve görür görmez bana; "Seni İmâm-ı Rabbâni hazretleri mi gönderdi?" dedi. Evet deyip elimdeki kağıdı verdim. İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin dua ettiğini ve çağırdığını söyledim. Ben böyle deyince kalkıp, benimle yola koyuldu.
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin huzuruna girdiğimizde bir köşede oturuyordu. Çağırıp geldiğim zat da başka yere oturdu. Bu sırada İmâm-ı Rabbâni hazretleri kahve getirmemi söyledi. Hemen koşarak dergahtaki kahve pişirilen yere gittim. Kahveyi alıp getirdim. Önce İmâm-ı Rabbâni hazretlerine sundum. "Ona götür" buyurarak misafire vermemi istedi. Ona götürmek üzere yüzümü o tarafa döndüm. Onu da İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin sûretinde gördüm. Bu sefer o, önce İmâm-ı Rabbâni hazretlerine götürmemi söyledi. Dönüp baktım, İmâm-ı Rabbâni hazretleri yerinde oturuyordu. Huzuruna çağırıp geldiğim derviş, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinden beni sordu. O da; "Bu Celender'dendir dedi. Bunun üzerine o derviş; "Babası bizim tanıdıklarımızdandır. Bunu hangi tarikatta yetiştiriyorsunuz?" deyince; Kadiriyye silsilesinden" buyurdu. Bunun üzerine o zat; "Allah-ü Teala'ya hamd olsun. Onu Seyyid Abdülkadir-i Geylani'ye kavuştururuz" dedi. Bu sırada İmâm-ı Rabbâni hazretleir dışarıya çıkmak üzere kaktı ve benden bir ibrik su istedi. Hemen hazırladım. Dışarı çıktığımda bana kutup yıldızını göstererek; "Cân Muhammed! Kutup yıldınızı biliyor musun? Bu mudur değil midir? Dikkatli bak!" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.