Osman Bedreddin Hz.
Harput'ta yetişen meşhur velilerden. 1858 (H. 1274)'de Erzurum'da doğdu. Kars'ta üçüncü tabur imamlığı yapması sebebiyle İmâm Efendi lakabıyla tanındı. Asıl ismi, Osman Bedreddin'dir. Babası Seyyid Selman Sükûti'dir. Küçüklüğünde babasının eğitim ve terbiyesi altında kıymetli bir cevher ve edeb timsâli olarak yetişti. Dokuz yaşında Kur'an-ı kerimi ezberlemekle şereflendi. Sonra Erzurum medreslerinde; sarf, nahiv dersleri alarak arabi öğrenmeye başladı. Kısa zamanda akranı arasında seçkin ve sevilen bir talebe oldu. Arabi'de âlet ilimlerini öğrendikten sonra; tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerde temel metinleri okudu. Hucurât sûresinin tefsirini okuyunca, orada buyrulduğu üzere yaptığı amellerin bilmeyerek işleyeceği hatalar sebebiyle silinmesinden, boşa gitmesinden korkarak çok az konuşmaya başladı. Bu sessizliğ üzerine hocaları ve arkadaşları kendisine; "Sessiz Hâfız Osman Bedreddin" dediler. Üstün halleri, kâbiliyeti ve meseleleri kavrayışı, etrafındakilerin dikkatini çekiyor ve çok seviliyordu.
Hocalarından Mehmed Tahir Efendi bir gün ona; "Molla Hâfız! Bütün bildiklerimi sana öğrettim. Ayrıca bilmediklerimi de öğrendim. Şöyle ki, bilmediklerimi sana öğretmek için önce çalışıp öğrenmeye mecbûr kaldım. Bundan ötesine gidemiyorum. Artık senin, ilmi benden daha fazla bir hocanın dersine devam etmen gerikiyor. Bu günden itibaren ders veremeyeceğim" dedi.
Bunun üzerine Osman Bedreddin hazretleri; "Dertliyim derdim derin, derdime derman için sana geldim yâ Muin" diyerek, Allah-ü Teâlâ'ya dua etti ve medreseden ayrıldı. İlimde daha yüksek bir müderris arıyordu. Aslında zahiri ilimlerde yetişmiş, batıni, tasavvuf ilminde yetiştirecek bir rehber arıyordu. Onun bu arayışı sırasında Buhara'dan bir büyük alim onu yetiştirmek için gelmek üzereydi. Şöyle ki; "Buhâra'daki Cami-i kebirde halka vâz ve nasihat eden Seyyid Ahmed Merâmi, ani olarak ve habersizce Buhârâ'dan ayrılıp Erzurum'a gitmek üzere yol açıktı. Sevenleri bunun farkına varınca çok üzüldü. Fakat bu işi n manevi bir işaretle olduğnu anlayanlar halkı teselli ettiler. Uzun, ince boylu, beyaz sakallı ve mübarak bir zat olan Seyyid Ahmet Merâmi, Erzurum'a varınca, Hasankale'nin Bevelkâsım köyüne gidip, bu köyün imamlık vazifesini üzerine aldı. Hoş sohbetiyle çok sevilip, sayıldı. İlmi ve şöhreti kısa zamanda bütün çevreye yayıldı. Bu arada yana yana kendisine rehberlik edecek bir hoca arayan Osman Bedreddin hazretleri, o zatın ismini ve medhini duyunca, huzuruna kavuşmak için derhal yola çıktı. Bevelkâsım köyüne varınca, aradığı zatı bir namaz vaktinde camide buldu. O, câmiye girer girmez, Seyyid Ahmed Merâmi bu gencin, kendisine yetiştirmesi için işaret edilen genç olduğunu anladı. Namazdan sonra; "Merhaba, hoş geldin Hâfız Osman Bedreddin!" dedi. Bunun üzerine Osman Bedreddin hazretleri birdenbire ürpererek, hayretler içinde yaklaşıp elini öptü. Sonra kendisinden ders almak istediğini arzetti. Bu arzusuna; "Buhârâ'dan kalkıp buraya kadar geliriz de senin gibi ilim isteyen bir talebeye ders vermez miyiz?" cevabını verdi.
Harput'ta yetişen meşhur velilerden. 1858 (H. 1274)'de Erzurum'da doğdu. Kars'ta üçüncü tabur imamlığı yapması sebebiyle İmâm Efendi lakabıyla tanındı. Asıl ismi, Osman Bedreddin'dir. Babası Seyyid Selman Sükûti'dir. Küçüklüğünde babasının eğitim ve terbiyesi altında kıymetli bir cevher ve edeb timsâli olarak yetişti. Dokuz yaşında Kur'an-ı kerimi ezberlemekle şereflendi. Sonra Erzurum medreslerinde; sarf, nahiv dersleri alarak arabi öğrenmeye başladı. Kısa zamanda akranı arasında seçkin ve sevilen bir talebe oldu. Arabi'de âlet ilimlerini öğrendikten sonra; tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerde temel metinleri okudu. Hucurât sûresinin tefsirini okuyunca, orada buyrulduğu üzere yaptığı amellerin bilmeyerek işleyeceği hatalar sebebiyle silinmesinden, boşa gitmesinden korkarak çok az konuşmaya başladı. Bu sessizliğ üzerine hocaları ve arkadaşları kendisine; "Sessiz Hâfız Osman Bedreddin" dediler. Üstün halleri, kâbiliyeti ve meseleleri kavrayışı, etrafındakilerin dikkatini çekiyor ve çok seviliyordu.
Hocalarından Mehmed Tahir Efendi bir gün ona; "Molla Hâfız! Bütün bildiklerimi sana öğrettim. Ayrıca bilmediklerimi de öğrendim. Şöyle ki, bilmediklerimi sana öğretmek için önce çalışıp öğrenmeye mecbûr kaldım. Bundan ötesine gidemiyorum. Artık senin, ilmi benden daha fazla bir hocanın dersine devam etmen gerikiyor. Bu günden itibaren ders veremeyeceğim" dedi.
Bunun üzerine Osman Bedreddin hazretleri; "Dertliyim derdim derin, derdime derman için sana geldim yâ Muin" diyerek, Allah-ü Teâlâ'ya dua etti ve medreseden ayrıldı. İlimde daha yüksek bir müderris arıyordu. Aslında zahiri ilimlerde yetişmiş, batıni, tasavvuf ilminde yetiştirecek bir rehber arıyordu. Onun bu arayışı sırasında Buhara'dan bir büyük alim onu yetiştirmek için gelmek üzereydi. Şöyle ki; "Buhâra'daki Cami-i kebirde halka vâz ve nasihat eden Seyyid Ahmed Merâmi, ani olarak ve habersizce Buhârâ'dan ayrılıp Erzurum'a gitmek üzere yol açıktı. Sevenleri bunun farkına varınca çok üzüldü. Fakat bu işi n manevi bir işaretle olduğnu anlayanlar halkı teselli ettiler. Uzun, ince boylu, beyaz sakallı ve mübarak bir zat olan Seyyid Ahmet Merâmi, Erzurum'a varınca, Hasankale'nin Bevelkâsım köyüne gidip, bu köyün imamlık vazifesini üzerine aldı. Hoş sohbetiyle çok sevilip, sayıldı. İlmi ve şöhreti kısa zamanda bütün çevreye yayıldı. Bu arada yana yana kendisine rehberlik edecek bir hoca arayan Osman Bedreddin hazretleri, o zatın ismini ve medhini duyunca, huzuruna kavuşmak için derhal yola çıktı. Bevelkâsım köyüne varınca, aradığı zatı bir namaz vaktinde camide buldu. O, câmiye girer girmez, Seyyid Ahmed Merâmi bu gencin, kendisine yetiştirmesi için işaret edilen genç olduğunu anladı. Namazdan sonra; "Merhaba, hoş geldin Hâfız Osman Bedreddin!" dedi. Bunun üzerine Osman Bedreddin hazretleri birdenbire ürpererek, hayretler içinde yaklaşıp elini öptü. Sonra kendisinden ders almak istediğini arzetti. Bu arzusuna; "Buhârâ'dan kalkıp buraya kadar geliriz de senin gibi ilim isteyen bir talebeye ders vermez miyiz?" cevabını verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.