Yakın tarihimizde ve günümüzdeki Ermenilerin yaptıkları
Şu anda Ermenilerin bir Diaspora'sı mevcuttur. Bunun ve daha birçok teşviklerin etkisi altında kalan Kiliselerde ayinler yapılmaktadır. Bu ayinlerde Türk ve İslama karşı kin ve nefret aşılanmaktadır. Şu anda Ermenistan ve Ermeniler 1915'e takılıp kalmışlardır. Halbuki ise dünyaya barış ve işbirliği ile hoşgörü önerilmektedir.
Düşmanlıkların gelişmesi için Fransa özel bir ortam hazırlamış gibidir. Orada Ermeni soykırımına inandırılmış ve benimsenmiş durum izlenmektedir. Buradaki siyasiler oy avcılığı peşindeler. Paris Belediye Başkan adayına bu soru sorulduğunda şu cevap alınmıştır: "Benim Ermenilerden en azından 25.000 oyum var. Onun için ben istediklerine hayır diyemem". İşte buna "Fransız Sendromu" denmektedir. Ermeniler Fransızlardan medet umacaklarına etraflarına bir baksınlar. Şu anda Ermenistan, Türkiye ile komşudur. Üstelik bizim hem hava hem de karada ve denizden yardımlarımıza muhtaç durumdadırlar. Osmanlı zamanında Türk ve Ermeniler yüzlerce yıl barış içinde büyük bir saygıyla ve sevgiyle aynı yerlerde yaşamışlardır. Bizim birimize olan ihtiyacımız hiçbir zaman bitmez tükenmez durumdadır. Aramızdaki düşmanlıklar kimseye, ne bize ne size yaramaz. Üstelik yalan ve hakikat dışı uydurma düşmanlıklar da Ermenileri hiçbir yere götürmez. Başka ülkelerin yazdıkları senaryoların bize faydası yoktur ve olmayacaktır.
Mesela; düzmece bir telgraf hikayesi mevcuttur. Güya bu telgrafla 'Osmanlı harekete geçmişmiş' denmektedir. Fakat telgraftaki hususlar tamamen yanlış ve uydurmadır.
1- Telgraf Osmanlı şifresiyle yazılmamıştır.
2- Telgraftaki kullanılan dil de Osmanlıcanın dışındadır.
3- Telgraf tarihi de tamamen uydurmadır.
Bu ve buna bağlı olarak daha birçok hakikat dışı durumlar mevcuttur.
Ermeniler sahte ve uyduruk belgelerle bu olmayan soykırımını kanıtlamak istemektedirler.
Musa Dağı adında bir roman yazılmıştır. Bu roman da sonradan hakikat ve delil olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Kitabı yazan da ABD Büyükelçisi. Kendisi de oradaki dinlediği uydurma Ermeni hikayelerinden esinlenmiş durumdadır.
Mesela; Musa Dağı'nın Antakya'daki durumdan bahsedilmektedir. Ermeni, Fransız, İngiliz ve Rus ajanlarının kışkırtmaları sonucu verilen silahlarla çeteler kurarak Musa Dağı'na çıkmışlar. Osmanlı'ya isyanla orasını bağımsız bir Ermenistan yapmak istemişlerdir. Ama ona rağmen orada fazla kan dökülmemiştir. Onlar toparlanarak gemilerle başka taraflara götürülmüştür. Kitabı yazanlar ABD'nin oralara gönderdiği Protestan inançlı Henri Morgenthaun aslında misyoner olarak gelen ve İstanbul'da emlakçılık yapan Musa Dağı'nı ve Antakya'yı hiç görmeyen bir kimse olduğu anlaşılmıştır.
Amiral Bristol'un resmi raporları da vardır. Morgenthaun'un emlakçılık yaptığı, İstanbul'un dışına ise hiç çıkmadığı, Antakya'ya ve Musa Dağı'nı hayal dahi etmeyen bir kimse olduğunu iddia etmiştir. Sonunda Amiral Bristol kendisi özel bir rapor yazarak göndermiş ve bunları yalanlamıştır.
Ermeniler kendi becerisizliklerini, karşılarında bir düşman yaratarak bütün suçu anlatmak üzere bu soykırımı hikayelerini uydurmaktadırlar.
Şu anda Ermenilerin bir Diaspora'sı mevcuttur. Bunun ve daha birçok teşviklerin etkisi altında kalan Kiliselerde ayinler yapılmaktadır. Bu ayinlerde Türk ve İslama karşı kin ve nefret aşılanmaktadır. Şu anda Ermenistan ve Ermeniler 1915'e takılıp kalmışlardır. Halbuki ise dünyaya barış ve işbirliği ile hoşgörü önerilmektedir.
Düşmanlıkların gelişmesi için Fransa özel bir ortam hazırlamış gibidir. Orada Ermeni soykırımına inandırılmış ve benimsenmiş durum izlenmektedir. Buradaki siyasiler oy avcılığı peşindeler. Paris Belediye Başkan adayına bu soru sorulduğunda şu cevap alınmıştır: "Benim Ermenilerden en azından 25.000 oyum var. Onun için ben istediklerine hayır diyemem". İşte buna "Fransız Sendromu" denmektedir. Ermeniler Fransızlardan medet umacaklarına etraflarına bir baksınlar. Şu anda Ermenistan, Türkiye ile komşudur. Üstelik bizim hem hava hem de karada ve denizden yardımlarımıza muhtaç durumdadırlar. Osmanlı zamanında Türk ve Ermeniler yüzlerce yıl barış içinde büyük bir saygıyla ve sevgiyle aynı yerlerde yaşamışlardır. Bizim birimize olan ihtiyacımız hiçbir zaman bitmez tükenmez durumdadır. Aramızdaki düşmanlıklar kimseye, ne bize ne size yaramaz. Üstelik yalan ve hakikat dışı uydurma düşmanlıklar da Ermenileri hiçbir yere götürmez. Başka ülkelerin yazdıkları senaryoların bize faydası yoktur ve olmayacaktır.
Mesela; düzmece bir telgraf hikayesi mevcuttur. Güya bu telgrafla 'Osmanlı harekete geçmişmiş' denmektedir. Fakat telgraftaki hususlar tamamen yanlış ve uydurmadır.
1- Telgraf Osmanlı şifresiyle yazılmamıştır.
2- Telgraftaki kullanılan dil de Osmanlıcanın dışındadır.
3- Telgraf tarihi de tamamen uydurmadır.
Bu ve buna bağlı olarak daha birçok hakikat dışı durumlar mevcuttur.
Ermeniler sahte ve uyduruk belgelerle bu olmayan soykırımını kanıtlamak istemektedirler.
Musa Dağı adında bir roman yazılmıştır. Bu roman da sonradan hakikat ve delil olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Kitabı yazan da ABD Büyükelçisi. Kendisi de oradaki dinlediği uydurma Ermeni hikayelerinden esinlenmiş durumdadır.
Mesela; Musa Dağı'nın Antakya'daki durumdan bahsedilmektedir. Ermeni, Fransız, İngiliz ve Rus ajanlarının kışkırtmaları sonucu verilen silahlarla çeteler kurarak Musa Dağı'na çıkmışlar. Osmanlı'ya isyanla orasını bağımsız bir Ermenistan yapmak istemişlerdir. Ama ona rağmen orada fazla kan dökülmemiştir. Onlar toparlanarak gemilerle başka taraflara götürülmüştür. Kitabı yazanlar ABD'nin oralara gönderdiği Protestan inançlı Henri Morgenthaun aslında misyoner olarak gelen ve İstanbul'da emlakçılık yapan Musa Dağı'nı ve Antakya'yı hiç görmeyen bir kimse olduğu anlaşılmıştır.
Amiral Bristol'un resmi raporları da vardır. Morgenthaun'un emlakçılık yaptığı, İstanbul'un dışına ise hiç çıkmadığı, Antakya'ya ve Musa Dağı'nı hayal dahi etmeyen bir kimse olduğunu iddia etmiştir. Sonunda Amiral Bristol kendisi özel bir rapor yazarak göndermiş ve bunları yalanlamıştır.
Ermeniler kendi becerisizliklerini, karşılarında bir düşman yaratarak bütün suçu anlatmak üzere bu soykırımı hikayelerini uydurmaktadırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006