Gayrimüslimler için kanunlar çıkartılıyor, akla hayale gelmeyecek imkanlar sağlanıyor. Bunlar yetmezmiş gibi birde gayri müslimler lehine İslam itikadını temelden yıkacak fetvalar veriliyor. Bütün amaç, Müslümanlara gayrı müslimleri sevdirmek ve gayrı müslimlerin sayısını artırmak. AB muhipleri gizli açık şu görüşü yaymaya çalışıyorlar. Diyorlar ki: "Türkiye sadece Müslümanların yaşadığı bir ülke olarak kaldıkça AB'ye giremeyiz ve Avrupa'nın düşmanlığını üstümüze çekeriz. Eğer Hırıstiyan nüfusu artarsa, bu düşmanlık dostluğa dönüşür ve AB üyeliğimiz rahatça gerçekleşir." Düşünce bu olunca yapılması gerekenlerde kendiliğinden ortaya çıkıyor. Nedir bunlar? Misyonerlik faaliyetlerine ve kilise açılmasına izin vermek, Türkiye'den göçmüş olan Hırıstiyanların tekrar dönüşünü sağlamak.
Hürriyet Gazatesi yazarlarından Hadi Uluengin, AKP'nin misyonerlik çalışmalarına kolaylık sağlaması "Cumhuriyetimizin seküler kimliğini imparatorluğumuzun çok dinli geleneği ile harmanlamak" olarak nitelendiriyor ve şöyle diyor: "Şükür bin şükür, şimde tekrardan normalleşiyoruz. Öteki ülkeleri bilmem ama, ulus devlette olduğu gibi burada Türkiye yine öncü rolü oynuyor ve gayrı müslimleri kucaklıyor." İnsan sormadan edemiyor ne olur bir de yurdun gerçek sahiplerini kucaklasanız? Çoğunluğu itip azınlığı kucaklamayı hangi demokratik anlayışa sığdırıyorsunuz?
Aynı görüşü savunanlardan biri olan Prof. Dr. Eser Karakaş'da Türkiye'ye göç eden gayrı müslimlerin tekrar geri getirilmesini istiyor. Bunu da laikliğin, çağdaşlığın ve toprak bütünlüğünün teminatı görüyor. Diyor ki: "1942 varlık vergisi faciası, 1955 yılındaki 6-7 Eylül olayları 1964 ve 1974 Kıbrıs meselesi yüzünden göç eden Rumlar ve Ermeniler tekrar İstanbul'a dönerse, İstanbul bir dünya merkezi haline gelir." İşin en tuhaf tarafı, Bu düşüncelerin Atatürkçülük adına savunulmasıdır. Hani diyorlar ya, Atatürk bize hedef olarak AB'yi gösterdi diye. Eğer Atatürk böyle bir hedef gösterseydi. Onlar gibi gayrı müslimlere kucak açardı.
Halbuki Atatürk'ün gayrı müslimlere, özellikle misyonerlere ve masonlara karşı tavrı açık ve netti. Örnek Bursa Kolej'inin kapatılması gösterilebilir. Bursa Kolej'inde iki kız öğrencimiz misyonerlerin çalışması sonucunda Hırıstiyan olunca, Atatürk kolejin kapısına kilit vurdurmuştur. Bir diğer örnek ise şu: Türkiye Yunanistan ile göç mübadelesi yaparken Moldova'da bulunan Hırıstiyan Türkler'de Türkiye'ye göç etmek istediler. Atatürk bunları kabul etmediği gibi Türkiye'de yaşayan Hırıstiyan Türkleri'de Rumlarla birlikte göç ettirmiştir.
Atatürk'ün masonlar hakkındaki tavrı da çok ilginçtir. İbrahim Avras, "Tarihi Hakikatler" adlı kitabında mason localarının kapatılması kararından sonraki gelişmeleri şöyle anlatır: "Meclisteki masonlar topluca Reisi Cumhur'a yani Mustafa Kemal'in yanına gittiler. Dediler ki: "Efendimiz biz zaten maiyeti devletindeyiz, siz meşriki azamız (en büyük mason üstadı) olursanız bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız." Reisi Cumhur, "peki bir şey soracağım bana cevap veriniz: 'Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun (tabi olduğunuzun) ismi nedir? Masonların sözcüzü Mim Kemal şöyle cevap verir: 'Biz Cenova'ya tabiyiz ve reisimizde Borca Mison cenaplarıdır.' Bunun üzerine küplere binen M. Kemal, 'Haydi defolun buradan, cehennem olun, gidin Yahudi uşakları' der. Mustafa Kemal sadece masonları kovmakla kalmamış, ardından şunları da söyler: "Bu gece sabaha kadar bütün localarınızı kapattığınız taktirde, yarın teşkil edeceğim Divan-i harp Örfi'ye (sıkı yönetim) hepinizi verir ve astırırım."
İşte Atatürk'ün yaptıkları, işte bu gün yapılanlar. Bunları karşılaştıralım ve nereden nereye savrulduğumuzu görelim ve ne yapmamız gerektiğine hep birlikte karar verelim.
Hürriyet Gazatesi yazarlarından Hadi Uluengin, AKP'nin misyonerlik çalışmalarına kolaylık sağlaması "Cumhuriyetimizin seküler kimliğini imparatorluğumuzun çok dinli geleneği ile harmanlamak" olarak nitelendiriyor ve şöyle diyor: "Şükür bin şükür, şimde tekrardan normalleşiyoruz. Öteki ülkeleri bilmem ama, ulus devlette olduğu gibi burada Türkiye yine öncü rolü oynuyor ve gayrı müslimleri kucaklıyor." İnsan sormadan edemiyor ne olur bir de yurdun gerçek sahiplerini kucaklasanız? Çoğunluğu itip azınlığı kucaklamayı hangi demokratik anlayışa sığdırıyorsunuz?
Aynı görüşü savunanlardan biri olan Prof. Dr. Eser Karakaş'da Türkiye'ye göç eden gayrı müslimlerin tekrar geri getirilmesini istiyor. Bunu da laikliğin, çağdaşlığın ve toprak bütünlüğünün teminatı görüyor. Diyor ki: "1942 varlık vergisi faciası, 1955 yılındaki 6-7 Eylül olayları 1964 ve 1974 Kıbrıs meselesi yüzünden göç eden Rumlar ve Ermeniler tekrar İstanbul'a dönerse, İstanbul bir dünya merkezi haline gelir." İşin en tuhaf tarafı, Bu düşüncelerin Atatürkçülük adına savunulmasıdır. Hani diyorlar ya, Atatürk bize hedef olarak AB'yi gösterdi diye. Eğer Atatürk böyle bir hedef gösterseydi. Onlar gibi gayrı müslimlere kucak açardı.
Halbuki Atatürk'ün gayrı müslimlere, özellikle misyonerlere ve masonlara karşı tavrı açık ve netti. Örnek Bursa Kolej'inin kapatılması gösterilebilir. Bursa Kolej'inde iki kız öğrencimiz misyonerlerin çalışması sonucunda Hırıstiyan olunca, Atatürk kolejin kapısına kilit vurdurmuştur. Bir diğer örnek ise şu: Türkiye Yunanistan ile göç mübadelesi yaparken Moldova'da bulunan Hırıstiyan Türkler'de Türkiye'ye göç etmek istediler. Atatürk bunları kabul etmediği gibi Türkiye'de yaşayan Hırıstiyan Türkleri'de Rumlarla birlikte göç ettirmiştir.
Atatürk'ün masonlar hakkındaki tavrı da çok ilginçtir. İbrahim Avras, "Tarihi Hakikatler" adlı kitabında mason localarının kapatılması kararından sonraki gelişmeleri şöyle anlatır: "Meclisteki masonlar topluca Reisi Cumhur'a yani Mustafa Kemal'in yanına gittiler. Dediler ki: "Efendimiz biz zaten maiyeti devletindeyiz, siz meşriki azamız (en büyük mason üstadı) olursanız bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız." Reisi Cumhur, "peki bir şey soracağım bana cevap veriniz: 'Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun (tabi olduğunuzun) ismi nedir? Masonların sözcüzü Mim Kemal şöyle cevap verir: 'Biz Cenova'ya tabiyiz ve reisimizde Borca Mison cenaplarıdır.' Bunun üzerine küplere binen M. Kemal, 'Haydi defolun buradan, cehennem olun, gidin Yahudi uşakları' der. Mustafa Kemal sadece masonları kovmakla kalmamış, ardından şunları da söyler: "Bu gece sabaha kadar bütün localarınızı kapattığınız taktirde, yarın teşkil edeceğim Divan-i harp Örfi'ye (sıkı yönetim) hepinizi verir ve astırırım."
İşte Atatürk'ün yaptıkları, işte bu gün yapılanlar. Bunları karşılaştıralım ve nereden nereye savrulduğumuzu görelim ve ne yapmamız gerektiğine hep birlikte karar verelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018