Çocuk ölüm döşeğindeydi. Baba askerde. Annenin yüreği yanık... Kimin kapısına gitti ise bir at arabası bulamadı. Eve geldi. İhramını giydi. (Yünden örülen yöresel giysi). Çocuğu kucaklayıp yola çıktı. "Nereye gidiyorsun Fırat'ın kolu var. Karasu. Bu nehri geçemezsin" dediler.
Anne yürüdü Karasu'nun önüne geldi. Bir suya baktı bir çocuğa. İleride bir atlı anneyi gördü. Nehri geçeceğini anladı ve işaret etti şuradan geçebilirsin. Anne hemen suya girdi. Çocuğu yukarı kaldırdı. Boyunu geçtiği yerde suları yutuyor çocuğu yukarıda tutuyordu. Nihayet yarıdan sonra ayakları yükseldi ve nehri geçti. Can havli ile şehir yoluna koştu. Bekledi. Bir traktör gördü ve durdu. Binebilirsin ben de şehre gidiyorum, dedi. Çocuğu hasta haneye yetiştirdi. Doktor muayeneye aldı ve dışarı çıktı. Bıraksaydın ölecekti, gıdasızlıktan bağırsaklar iltihap tutmuş…
* * *
Çocuk teneffüse çıkmıştı. Yol kenarında eski bir teypte acıklı türküler çalıyordu. Adam destan satıyor. İçinde türkü ve şarkılar var. Çocuk bir tane aldı. Nihayet bir türkü okuyacaktı. Sınıfa geldi. Birini okumaya başladı.
"Yaylanın çimenine
O yaylanın çimenine…"
Ders zili çalmış. Duymamış. Gözler kapalı okumaya devam. O da ne Kur'an öğretmeni tam karşısında. Demek sen Kur'an dersinde türkü söylüyorsun. Cevap veremeyecek kadar sessiz hale gelmiş çocuk boynunu büktü. Hoca tahtaya çağırdı. İri yar bir adamdı. Yorulana kadar dövdü. Başını kulaklarından tutup tahtaya vurdu. Çocuk hasret dolu yüreği ile bir daha türkü söyleyemedi.
* * *
Çocuk 19 yaşına geldi. Genç oldu. Göreve başladı. Arkadaşları kapıya geldiler. Bir dergi getirdiler. Kamil İnsanın, 'Önce İnsan' serlevhasını yazdığı dergi. 19 yaşına kadar fikirleri bulanmış, idealleri sönmüş, karakteri yerin dibine batmış genç yavaş yavaş dirilmeye başladı. 1983 yılı Trabzon'da gönlünün sahibine kavuştu. "Oğlum yukarı çıkın akşam geleceğim" dendi. Sohbet ve ertesi gün türbe önünde gönlünün sahibini doya doya seyretti. Açık renk mont. İnsanı içine çeken şefkatli bakışlar. Bir hekim titizliği ile karşılama.
* * *
1995 yılı Aziz Karaca'dan davet geldi. İcmal Dergisine yazılarını bekliyoruz. Küçücük su birikintisi, arklara, sonra nehirlere, sonra deryaya kavuşur. Bu kudrettir. Allah'ın kullarına ihsanıdır. İnsan-ı kâmil, Hakka taşıyandır. Hak yolunun rehberledir.
Ali Gedik Hoca, yaz yaz, diyordu.
Dergide araştırma yazıları yazıyordu.
* * *
Toprak altında susuz kurumaya yüz tutmuş duyguları, güneşi ve suyu görünce canlanan meyve filizleri gibiydi. Kendine gelmeye, kendini bulmaya başlamıştı.
Yeni Mesaj Gazetesi çıkacak. Orta sayfada yazı daveti aldı. Pırıltılar ayet ve hadisler, kıssa ve hikâyeler bölümü ile aylarca yazılar hazırladı. İki satır yazı yazamayan şimdi sayfalarca yazı hazırlıyor.
* * *
Mustafa Uğurlu'nun daveti ile Meltem TV'de programlar başladı. Televizyon hem de canlı. Yapabilir miyim diyordu. Zor süren çekimler. Şirinevler'deki binaya, hayatına anlam veren, can veren, koruyup tutan, takip eden Prof. Dr. Haydar Baş geldi. Genci gördü. "Çok güzel, tebrik ederim" dedi. İşte yine yol açıldı. Yönetmene koştu. "Gel kaç program istiyorsan çekelim."
* * *
Hak adamlarının derdi budur. Karanlıktan kurtarmaktır. İtikadını, ibadetini, ahlakını güzelleştirmektir. Dinine, vatanına, kendine, ailesine, milletine faydalı hale getirmektir. Şairin dediği gibi, "Yek nazarda haki kimya ederler."
Genç Bursa'da o günkü ismi Marmara TV'de sohbet programı yapıyor. Reklam arasında arkadaşları haber veriyorlar. "Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız aradı. Dedi ki: Oğlum ışıkları açın yüzü görünsün."
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021