Muaviye, arkasından oğlu Yezid ve sonrasında gelen Emevi Sultanları devletin kaynaklarını tekellerine almış, devletin askeri gücünü kendi istikballeri için kodlamış, fakihleri, bilginleri de para ile satın alarak halka ekonomik, siyasi ve dini alanda her istediklerini kabul ettirmişlerdir.
Düşünebiliyor musunuz! Allah'ın ayetler ile sevip, seçip, tertemiz kıldığı Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyuna (Ehl-i Beyt'e) 80 yıl boyunca camilerde hakaret ettirmişler. Resûlullah'ın öptüğü, kanı kanımdan, canı canımdandır, dediği İmam Hüseyin Efendimizin mübarek başını vücudundan ayırmışlar, evlatlarını katletmişler, o mübarek soyun kadınlarına her türlü cefayı yapmışlar.
Sadece İmam Hüseyin mi? Hayır. Daha öncesinde İmam Hasan ve sonrasında İmam Zeynel Abidin ve İmam Bakır'a da aynı zulümleri işlemişlerdir. Abbasiler döneminde de bu vahşet zayıflamış gibi gözükse de koltuk aşkı Abbasi halifelerini de Ehl-i Beyt soyuna, imamlarına ve sevenlerine karşı zalimane tutumlar sergilemelerine sebep olmuştur.
Emeviler döneminde Müslümanlar adeta Allah'ın gönderdiği, Hz. Peygamberin bizzat yaşayarak tebliğ ettiği dine değil de Muaviye ve etrafında mal, makam, para ile satın aldığı sözde fakihlerin anlattığı dine inanmaya, onların görüşleri doğrultusunda ibadet etmeye ve olaylara bakmaya başladılar.
Emeviler döneminde ümmetin içinde bulunduğu hâli anlatan güzel bir tespiti İmam Ali (a.s.) yapmaktadır: "İnsanlar, elbiseyi ters giyer gibi İslam'ı ters giyeceklerdir."
Halkın, Emeviler'in hem İslam dinine, hem de Hz. Peygamberin soyuna karşı bu zalimane tavırlarına sessiz kalmalarının en önemli sebebi ise iktidarın yanında olan fakihler, muhaddisler gibi dini bilgisi olan kişilerdi.
Bunların etkisinde kalan halk bu zulme sessiz kalmış ve bu sessiz kalışları onları da zalimlerin safına itmiş, zalimlerden olmuşturlar.
İmam Rıza (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şöyle nakleder; "Ne zaman insanlar marufu emretmeyi ve münkerden nehyetmeyi birbirlerinin üzerine atarlarsa o takdirde ilahî azap için hazırlıklı olsunlar."
Müslümanlar için bu dünyadaki en büyük ilahi azap izzet mertebesinden zillet mertebesine düşmektir. Gizli şirke düşmektir. Fasıklıktır, münafıklıktır.
İşte İmam Hüseyin (a.s.) zillete düşen Müslümanları ayıktırmak, onların itibarlarını yeniden kazanmalarını, yeniden Allah ve Resûlü'nün çizgisine gelmelerini sağlamak için hayatını ortaya koymuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş bu noktada İmam Hüseyin adlı eserinde şöyle der:
"İmam Hüseyin (a.s.) emr-i bil maruf, nehy-i ani'l münker için hareket ettiğinde, kıyam ettiğinde bir tek kişi dahi onun yanında yer almadı. Ve onu yaptığı işte onaylamadı.
Birçok insan onun yapmak istediğini anlayamadı bile?
Bu ayıktırma için meşru olan tüm vasıtalardan yararlanılmalıdır. Ancak İmam Hüseyin'in (a.s.) yaptığı bu kıyam, iyiliği emredip, kötülükten sakındırma konusunda yapılabilecek son safhadır, son harekettir.
Bu ayıktırma da esas olarak onun karşısında savaşanlarda son bulmuştur. İmam (a.s.) katliamın yapıldığı günün öncesinde ve o gün defalarca karşısındaki orduyu ikaz etmiştir.
Çünkü onunla savaşan Emevîler hakkında denilebilir ki, bir yandan İmam Hüseyin'in (a.s.) konumunu ve büyüklüğünü bildikleri hâlde onunla yüz yüze gelmemeye çalışmışlar; diğer yandan da şahadetin ardından onu çıplak bırakacak kadar ciddi bir yağmalamaya girişmişlerdir.
Yaptıklarını da "ümmet içinde çıkan fitneyi önleme ve Allah'ın rızasını kazanma" düşüncesiyle açıklamışlardır.
Maalesef bugün İslam coğrafyasının tamamında aynı tablo yaşanmaktadır. Müslümanların malları, canları, namusları, vatanları yağmalanıyor. Müslümanlar, Allah ve Resûlü'nün ölçüsünde değil kendi anladıkları veya birilerinin anlattığı bir inanç anlayışı içindeler. Bu hal zillet halidir.
Bu zilletten kurtulmadıktan sonra ne İslam coğrafyasına ve ne de Müslümanların gönüllerine huzur ve sükûn gelmeyecektir.
Evet, İmam Hüseyin (a.s.) aramızda değil ama Onun misyonunu yerine getiren, mal, mevki, makam karşılığı inancını satmayan, "Tek başıma kalsam da Ehl-i Beyt'i, anlatmaktan vazgeçmeyeceğim" diyen Prof. Dr. Haydar Baş var.
Düşünebiliyor musunuz! Allah'ın ayetler ile sevip, seçip, tertemiz kıldığı Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyuna (Ehl-i Beyt'e) 80 yıl boyunca camilerde hakaret ettirmişler. Resûlullah'ın öptüğü, kanı kanımdan, canı canımdandır, dediği İmam Hüseyin Efendimizin mübarek başını vücudundan ayırmışlar, evlatlarını katletmişler, o mübarek soyun kadınlarına her türlü cefayı yapmışlar.
Sadece İmam Hüseyin mi? Hayır. Daha öncesinde İmam Hasan ve sonrasında İmam Zeynel Abidin ve İmam Bakır'a da aynı zulümleri işlemişlerdir. Abbasiler döneminde de bu vahşet zayıflamış gibi gözükse de koltuk aşkı Abbasi halifelerini de Ehl-i Beyt soyuna, imamlarına ve sevenlerine karşı zalimane tutumlar sergilemelerine sebep olmuştur.
Emeviler döneminde Müslümanlar adeta Allah'ın gönderdiği, Hz. Peygamberin bizzat yaşayarak tebliğ ettiği dine değil de Muaviye ve etrafında mal, makam, para ile satın aldığı sözde fakihlerin anlattığı dine inanmaya, onların görüşleri doğrultusunda ibadet etmeye ve olaylara bakmaya başladılar.
Emeviler döneminde ümmetin içinde bulunduğu hâli anlatan güzel bir tespiti İmam Ali (a.s.) yapmaktadır: "İnsanlar, elbiseyi ters giyer gibi İslam'ı ters giyeceklerdir."
Halkın, Emeviler'in hem İslam dinine, hem de Hz. Peygamberin soyuna karşı bu zalimane tavırlarına sessiz kalmalarının en önemli sebebi ise iktidarın yanında olan fakihler, muhaddisler gibi dini bilgisi olan kişilerdi.
Bunların etkisinde kalan halk bu zulme sessiz kalmış ve bu sessiz kalışları onları da zalimlerin safına itmiş, zalimlerden olmuşturlar.
İmam Rıza (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şöyle nakleder; "Ne zaman insanlar marufu emretmeyi ve münkerden nehyetmeyi birbirlerinin üzerine atarlarsa o takdirde ilahî azap için hazırlıklı olsunlar."
Müslümanlar için bu dünyadaki en büyük ilahi azap izzet mertebesinden zillet mertebesine düşmektir. Gizli şirke düşmektir. Fasıklıktır, münafıklıktır.
İşte İmam Hüseyin (a.s.) zillete düşen Müslümanları ayıktırmak, onların itibarlarını yeniden kazanmalarını, yeniden Allah ve Resûlü'nün çizgisine gelmelerini sağlamak için hayatını ortaya koymuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş bu noktada İmam Hüseyin adlı eserinde şöyle der:
"İmam Hüseyin (a.s.) emr-i bil maruf, nehy-i ani'l münker için hareket ettiğinde, kıyam ettiğinde bir tek kişi dahi onun yanında yer almadı. Ve onu yaptığı işte onaylamadı.
Birçok insan onun yapmak istediğini anlayamadı bile?
Bu ayıktırma için meşru olan tüm vasıtalardan yararlanılmalıdır. Ancak İmam Hüseyin'in (a.s.) yaptığı bu kıyam, iyiliği emredip, kötülükten sakındırma konusunda yapılabilecek son safhadır, son harekettir.
Bu ayıktırma da esas olarak onun karşısında savaşanlarda son bulmuştur. İmam (a.s.) katliamın yapıldığı günün öncesinde ve o gün defalarca karşısındaki orduyu ikaz etmiştir.
Çünkü onunla savaşan Emevîler hakkında denilebilir ki, bir yandan İmam Hüseyin'in (a.s.) konumunu ve büyüklüğünü bildikleri hâlde onunla yüz yüze gelmemeye çalışmışlar; diğer yandan da şahadetin ardından onu çıplak bırakacak kadar ciddi bir yağmalamaya girişmişlerdir.
Yaptıklarını da "ümmet içinde çıkan fitneyi önleme ve Allah'ın rızasını kazanma" düşüncesiyle açıklamışlardır.
Maalesef bugün İslam coğrafyasının tamamında aynı tablo yaşanmaktadır. Müslümanların malları, canları, namusları, vatanları yağmalanıyor. Müslümanlar, Allah ve Resûlü'nün ölçüsünde değil kendi anladıkları veya birilerinin anlattığı bir inanç anlayışı içindeler. Bu hal zillet halidir.
Bu zilletten kurtulmadıktan sonra ne İslam coğrafyasına ve ne de Müslümanların gönüllerine huzur ve sükûn gelmeyecektir.
Evet, İmam Hüseyin (a.s.) aramızda değil ama Onun misyonunu yerine getiren, mal, mevki, makam karşılığı inancını satmayan, "Tek başıma kalsam da Ehl-i Beyt'i, anlatmaktan vazgeçmeyeceğim" diyen Prof. Dr. Haydar Baş var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025