Ülkemizde de ekonomistler ve siyasetçiler, ekonomik büyüme rakamlarını çok önemsiyorlar. Ekonomiyi o rakamlar üzerinden takip ediyor ve tartışıyorlar. Tabiri caizse, ekonomide büyüme adeta kutsanıyor. Hâlbuki büyüme rakamları yerine asıl tartışılması, daha doğrusu sorgulanması gereken, ekonomik büyüme anlayışıdır. Bu, Batılıların dünyaya egemen kıldığı bir anlayıştır. Temelden yanlıştır, hakka, hukuka ve adalete değil, yağmaya ve talana dayanmaktadır. Batılılar, işte o anlayışla hareket ederek, ekonomik büyümeyi sağlamışlardır.
Nasıl mı sağladılar? Milyonlarca insanı öldürerek, köleleştirerek, servetlerini yağmalayarak, mallarını talan ederek ekonomik olarak büyüdüler. Kan ve gözyaşı üzerine yükselen Batılıların ekonomik büyümesinin, örnek alınacak hiçbir tarafı yoktur. Tam aksine, bu büyüme anlayışı, insanlığın baş belâsıdır ve mutlaka terk edilmelidir. Ne büyük bir çelişki ve aldatmaca ki, Batılılar yağmaladıkları ülkelere de aynı anlayışı evrensel gerçek diye sunuyorlar. Az sayıda ülkeye ve o ülkelerde de belli azınlıklıklara yarayan bir anlayış nasıl evrensel olabilir? Evrensel anlayış, bütün insanlığa fayda sağlamalıdır. Batılıların büyüme anlayışında ise, çoğunluğun ekonomisi küçülmeden, azınlığınki büyüyemez.
Batılıların ekonomik büyüme anlayışı, tabiatı tahrip ediyor, insanları köleleştiriyor. Zira Batılılar, tabiatı yalnız kendilerine ait hammadde deposu ve atıklarına çöplük, yoksullaştırdıkları insanları da köle olarak görüyorlar. Böyle bir anlayışın insanlığa zararı açık ve kesindir. Batılılar, bu yaptıklarını, riyakârca tutumlarıyla gizlemeye çalışıyorlar. Şöyle ki, yağmaladıkları ülkelere, devede kulak misali bazen yardım ediyorlar. Amaç, iyi niyet gösterisinde bulunmak ve yağmalamayı örtmektir.
Aslında, bu davranış biçimi yaygınlaşmış ve bireylerin ahlâkına da sirayet etmiştir. Ülkemizde de, aynı ahlâkın yansımalarına şahit olmaktayız. Nitekim, bazı iş adamları şöyle düşünüyorlar: Hangi yolla olursa olsun zenginlik elde edeyim. Zenginleştikten sonra hayırlı işler yapar ve hayır kurumlarına bağışta bulunurum, böylece zengin olurken kazandığım kötü imajı siler ve hatta iyiye tebdil ederim. Bir kişi, topluma faydalı olmak istiyorsa, para kazanırken de faydalı olabilir. Para kazanırken zarar verenin, kazandıktan sonra faydası, aldatmacadan öteye gitmez.
Ekonomik büyüme, abartıldığı kadar önemli bir olay mıdır? Hayır, ülkelerin ekonomik büyümeleri, canlıların büyümesine benzer. Canlılar, yaşadıkları sürece büyürler, ülkeler de böyledir. Hiçbir şey yapılmasa bile, ülke ayakta ise, mutlaka büyür. Mühim olan ülkelerin, dengeli ve sağlıklı büyümesidir. Bu da şöyle olur: Ülke kalkınır ve gelişir, büyüme de tabii olarak onu izler. Ancak böyle bir büyüme dengeli ve sağlıklıdır.
Ne yazık ki, ülkemizde de yanlış büyüme anlayışı egemendir. Hükümet üyelerimiz, yıllardır büyüdük diyerek övünüyorlar. Bu nasıl bir büyüme ki, cari açığı küçültmüyor, büyütüyor? Gerçekçi büyümde olsaydı, cari açığın büyümemesi gerekirdi. Çünkü büyüme döviz getirir, döviz de cari açığı küçültür. Demek ki, ülkemizdeki büyüme döviz getirmiyor. Büyüdüğümüz oranda cari açığın artması, tüketimin arttığını ve tüketim olarak büyüdüğümüzü göstermektedir.
Medeniyetimize ters düşen bu yanlış büyüme anlayışının yerine, başkalarını da büyüterek büyüme anlayışına, yani kendi medeniyetimizin anlayışına dönmemiz şarttır. Daha açık ifade ile ‘Milli Ekonomi Modeli’ni hayata geçirmek zorundayız. Bu modelden başka sürekli, dengeli, sağlıklı, hızlı, insanlığa ve tabiata zarar vermeden büyümeyi gerçekleştirecek bir model bulunmamaktadır. O bakımdan şanslıyız, şansımızı heba etmeyelim.
Nasıl mı sağladılar? Milyonlarca insanı öldürerek, köleleştirerek, servetlerini yağmalayarak, mallarını talan ederek ekonomik olarak büyüdüler. Kan ve gözyaşı üzerine yükselen Batılıların ekonomik büyümesinin, örnek alınacak hiçbir tarafı yoktur. Tam aksine, bu büyüme anlayışı, insanlığın baş belâsıdır ve mutlaka terk edilmelidir. Ne büyük bir çelişki ve aldatmaca ki, Batılılar yağmaladıkları ülkelere de aynı anlayışı evrensel gerçek diye sunuyorlar. Az sayıda ülkeye ve o ülkelerde de belli azınlıklıklara yarayan bir anlayış nasıl evrensel olabilir? Evrensel anlayış, bütün insanlığa fayda sağlamalıdır. Batılıların büyüme anlayışında ise, çoğunluğun ekonomisi küçülmeden, azınlığınki büyüyemez.
Batılıların ekonomik büyüme anlayışı, tabiatı tahrip ediyor, insanları köleleştiriyor. Zira Batılılar, tabiatı yalnız kendilerine ait hammadde deposu ve atıklarına çöplük, yoksullaştırdıkları insanları da köle olarak görüyorlar. Böyle bir anlayışın insanlığa zararı açık ve kesindir. Batılılar, bu yaptıklarını, riyakârca tutumlarıyla gizlemeye çalışıyorlar. Şöyle ki, yağmaladıkları ülkelere, devede kulak misali bazen yardım ediyorlar. Amaç, iyi niyet gösterisinde bulunmak ve yağmalamayı örtmektir.
Aslında, bu davranış biçimi yaygınlaşmış ve bireylerin ahlâkına da sirayet etmiştir. Ülkemizde de, aynı ahlâkın yansımalarına şahit olmaktayız. Nitekim, bazı iş adamları şöyle düşünüyorlar: Hangi yolla olursa olsun zenginlik elde edeyim. Zenginleştikten sonra hayırlı işler yapar ve hayır kurumlarına bağışta bulunurum, böylece zengin olurken kazandığım kötü imajı siler ve hatta iyiye tebdil ederim. Bir kişi, topluma faydalı olmak istiyorsa, para kazanırken de faydalı olabilir. Para kazanırken zarar verenin, kazandıktan sonra faydası, aldatmacadan öteye gitmez.
Ekonomik büyüme, abartıldığı kadar önemli bir olay mıdır? Hayır, ülkelerin ekonomik büyümeleri, canlıların büyümesine benzer. Canlılar, yaşadıkları sürece büyürler, ülkeler de böyledir. Hiçbir şey yapılmasa bile, ülke ayakta ise, mutlaka büyür. Mühim olan ülkelerin, dengeli ve sağlıklı büyümesidir. Bu da şöyle olur: Ülke kalkınır ve gelişir, büyüme de tabii olarak onu izler. Ancak böyle bir büyüme dengeli ve sağlıklıdır.
Ne yazık ki, ülkemizde de yanlış büyüme anlayışı egemendir. Hükümet üyelerimiz, yıllardır büyüdük diyerek övünüyorlar. Bu nasıl bir büyüme ki, cari açığı küçültmüyor, büyütüyor? Gerçekçi büyümde olsaydı, cari açığın büyümemesi gerekirdi. Çünkü büyüme döviz getirir, döviz de cari açığı küçültür. Demek ki, ülkemizdeki büyüme döviz getirmiyor. Büyüdüğümüz oranda cari açığın artması, tüketimin arttığını ve tüketim olarak büyüdüğümüzü göstermektedir.
Medeniyetimize ters düşen bu yanlış büyüme anlayışının yerine, başkalarını da büyüterek büyüme anlayışına, yani kendi medeniyetimizin anlayışına dönmemiz şarttır. Daha açık ifade ile ‘Milli Ekonomi Modeli’ni hayata geçirmek zorundayız. Bu modelden başka sürekli, dengeli, sağlıklı, hızlı, insanlığa ve tabiata zarar vermeden büyümeyi gerçekleştirecek bir model bulunmamaktadır. O bakımdan şanslıyız, şansımızı heba etmeyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018