Dünkü yazımı kısaca hatırlarsak! Osmanlı ekonomi piyasasını tamamen terk ettiğini, bugünkü tabirle özelleştirdiğini, piyasada sadece vergi ve ceza tahsildarı şeklinde kaldığını, halka ağır vergiler yüklediğini, ekonomik sıkıntıları borçla çözmeye gittiğini ve ilk borç aldığı 1854'ten 1923'e kadar 69 yılda 41kez dış borç anlaşmasına imza attığını ve de borçlarını ödeyemeyerek iflas ilan ettiğini' anlatmıştık.
Günümüze gelelim. 20 yıldır AKP'nin izlediği ekonomi politikaları sanki Osmanlının izlediği politikaların güncellenmiş hali.
Devleti, cumhuriyetin kazanımları olan fabrikaları kapatarak ya da özelleştirerek devleti üretimden çektiler.
Devletin sahip olduğu enerji kaynak ve işletmelerini, ulaşım ağlarını, limanları da özelleştirdiler.
Tarımda 'kendi kendine yeten ülkeler' sınıfından çıkıp, 'kendi, kendini besleyemeyen ülkeler' sınıfına soktular.
Madenleri özelleştirdiler, toprakları sattılar.
Tabi bu özelleştirme ve satışların kimlere satıldığına baktığımızda aynen Osmanlıdaki gibi yabancı şirket ve devletlerin öne çıktığını görüyoruz.
Bugün bankacılık sektörünün de % 70'e yakını yabancı sermaye sahiplerinin.
İktidar partisi daha yolun başında söyledikleri, 'paranın dini, imanı, milleti olmaz. Para gelsin de nereden gelirse gelsin' mantığıyla borçlanıyor, KKM'ler açıklıyor.
Geldiğimiz nokta ise aynen Osmanlı gibi ana paradan daha fazla faiz ödeyen bir devlet yönetimi ve her iki kişiden birinin borçlu olduğu bir ekonomi sistemi var.
Dahası devletimizin haklı olduğu her konuda ABD ve batı ülkelerinin önümüze ekonomi (para) kartını koymaları kabul edilebilecek gibi değildir ama bu noktaya uygulanan ekonomi anlayış ile geldiğimizde bir gerçektir.
BTP lideri Hüseyin Baş, "Ne yazık ki şu anda Osmanlı'nın son dönemindeki süreci yaşıyoruz. Yabancılara verilen ekonomik teşvikler, tavizler, yabancıların içişlerimize müdahaleleri, Hamidiye alayları... Hamidiye alayları nedir? Sultan 2. Abdülhamit'in devletin ordusunu yerine ikame edilebilecek kendi özel kuvvetlerini oluşturduğunu biliyoruz. Baskı ve tek adamlık... Yani bugün Osmanlı'nın son dönemlerinin birebir aynısını yaşıyoruz diyebiliriz…
Osmanlı topraklarını alacaklarına karşı haczettiler, Türkiye de aynı kaderi yaşıyor…
Bakın, Osmanlı İmparatorluğu işgal edildiği için o duruma gelmemiştir. Ne olmuştur biliyor musunuz?
Osmanlı İmparatorluğu uçan kuşa borçlanmıştır. Aynen Türkiye'nin son 20 yılında olduğu gibi eğitimi bırakmıştır, vatandaşını bırakmıştır, bütün yabancı devletlere kapitülasyonlar vermiştir ki, bugünkü adına biz özelleştirme diyoruz, her şeyini vermiştir satmıştır, her yere borçlanmıştır ve günün sonunda tahsilatçılar hacze geldiği gün 'biz işgal edildik' denmiştir.
Aslında onun adı işgal değil haciz işlemidir. Adam devlette hiçbir şey üretilmediği için 'Ben artık senin topraklarını haczediyorum' demiştir. Osmanlı'nın yaşadığı kader budur. Bugün de Türkiye neredeyse tıpa tıp aynı kaderi yaşıyor.
Yarın bize de haciz işlemleri başlatılırsa yapmamız gereken tek şey bir Kurtuluş Savaşı daha vermek olacaktır.
Mehmet Akif 'Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın' diyor ya! Eğer bir daha İstiklal Marşı yazmak istemiyorsak artık bu devletin elden gittiğini anlayarak yarın hacze gelebilirler diyerek, uyanıp Bağımsız Türkiye Partisi'ni iktidar etmenin vaktidir' dedi.
M. Akif'in İstiklal Marşından önceki şiiri
Rahmet Akif, İstiklal Marşından çok önceleri Osmanlının yönetim anlayışını ve gelmekte olan hazin sonu şu dizeleriyle dile getirmiş, anlatmak istemiştir.
"Oğlum, bu temenni neye benzer, bana bak:
Eşeklerin canı yükten yanar, aman, derler,
Nedir bu çektiğimiz dert, o çifte çifte semer!
Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü;
Gelir ki taş gibi hain, hem eskisinden iri.
Semerci usta geberseydi… Değmeyin keyfe!
Evet, gebermelidir inkisar edin herife.
Zavallı usta göçer bir gün akıbet, ancak,
Makaamı öyle uzun boylu nerde boş kalacak?
Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslanır köşeye;
Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe.
Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner;
Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.
Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur;
Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.
Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.
Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!"
Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere."
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025