‘Ehl-i Beyt’e itaat etmeniz farzdır’
İmam Hasan (a.s) babasının şehadetinden sonra minbere çıkarak şöyle buyurdu: “Biz, Allah’ın galip gelecek olan hizbiyiz. Biz Kur’an’ın tefsiri hususunda ümmetin başvurması gereken merciyiz. Kur’an’ın hakikatlerini bilen beyan edicileriz, o halde emrimize itaat edin! Bize itaat etmeniz farzdır; bu Allah ve Resûlü’nün emrine itaattir”
11.05.2023 10:00:00
İmam Hasan (a.s) babasının şehadetinden sonra minbere çıkarak şöyle buyurdu: "Biz, Allah'ın galip gelecek olan hizbiyiz. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)'in mutahhar soyu, O'nun pak ve tertemiz Ehl-i Beyt'iyiz. Hz. Peygamber (s.a.a) bu ümmet arasında iki ağır ve paha biçilmez emanet bıraktı; birincisi Allah'ın Kitabı, ikincisi ise biz Ehl-i Beyt'iz! O halde biz Kur'an'ın tefsiri hususunda ümmetin başvurması gereken mercileriyiz. Kur'an'ın hakikatlerini bilen beyan edicileriz, o halde emrimize itaat edin! Bize itaat etmeniz farzdır; bu Allah ve Resûlü'nün emrine itaattir." (İbn-i Ebi'l-Hadid c.4, s.9; Keşfu'l-Gumme; Makatilu't-Tâlibin s.37 ve Şerh-i İbn-i Ebi'l-Hadid c.4 s.12'de geçer).
İmam Hasan (a.s) Muaviye'ye yazdığı bir mektupta şöyle buyurur:
"Allah Teâlâ, Peygamberini ümmetin arasından alınca Araplar O'nun yerine geçme hususunda birbirleriyle tartışıp çekişmeye düştüler. Kureyşliler 'Biz Peygamberin akrabasıyız ve O'nun vârisiyiz, O'nun saltanatı hususunda bizimle tartışmayın' dediler. Araplar, Kureyş'in bu istidlalini kabul etti ama Kureyşliler bizim aynı konudaki -akrabalık- delilimizi kabul etmediler! Ne yazık ki Kureyşliler, Araplara kabul ettirdikleri şeyi, bizim hakkımızda kendileri kabul etmemekle haksızlık ettiler." (İbn-i Ebi'l-Hadid, c.2, s.17).
Sakîfe günü Hz. Selman şöyle demişti: "Hz. Peygamber (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'inden sapıp bir ihtiyara biat ettiniz. Halifeliği Ehl-i Beyt'e bıraksaydınız kimse karşı çıkmaz, muhalefet etmezdi, nimetlerle dolu şerefli bir hayat sürdürürdünüz. Ama siz yapacağınızı yaptınız ve yapmanız gerekeni yapmadınız!" (a.g.e., c.2, s.5).
O gün Hz. Ebuzer Medine dışındaydı. Medine'ye geldiğinde Ebubekir'in halife olduğunu görünce şöyle dedi: "Kılıcı aldınız ama kınını unuttunuz (halifeliği kabullendiniz ama gerçek halifenin yerini bilemediniz). Bu halifeliği Hz. Resûlullah (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'ine bıraksaydınız kimsenin itirazı olmazdı." (Ya'kubi c.2, s.148; İbn-i Ebi'l-Hadid c.1, s.8).
Ya'kubi şöyle yazar: "Ebuzer Mescidu'n-Nebi'de bir konuşma yaparak şöyle dedi: Muhammed (s.a.a.), Âdem'in ilminin vârisi olup bütün peygamberlerin faziletlerini kendisinde toplamıştır. Ali de Hz. Peygamber'in vasisi ve O'nun ilminin vârisidir. Ey ne yapacağını bilemeyen şaşkın ümmet! Eğer Allah'ın öncelik tanıdığına öncelik tanır, Allah'ın geride bıraktıklarını geride bırakır, halifeliği gerçek hak sahibi olan kendi peygamberinizin Ehl-i Beyt'ine verseydiniz dört bir yandan nimetler gelirdi sizlere ve kimse de muhalefet etmezdi." (Şerh-i İbni Ebi'l-Hadid, c.3, s.72).
Ya'kubi, kitabının 2. cildinde Muaviye'nin biat meclisinde Kays'ın söylediklerini de nakleder.
Birçok kaynakta, Ehl-i Beyt taraftarlarının gayret gösterdikleri, ellerinden geleni yaptıkları, bilhassa altı kişilik şûra oluşturulduğu gün durumu düzeltmek için çok çaba sarf ettikleri ancak ümmetin kendi durumunu değiştirmedikleri kaydedilmiştir.
İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle yazar: "Ammar Mescidu'n-Nebi'de ayağa kalkıp bir konuşma yaptı. Cemaat dört bir taraftan bağırarak susup yerine oturması için uyardılar, ihtar ettiler, hatta bazıları, 'halifelik işlerinden sana ne' gibi laflar ettiler. Ammar yerine oturup, 'Allah'a şükürler olsun; haktan yana olanlar her zaman mazlum olmuşlardır' dedi." (Sahih-i Müslim, c.7, s.108-192).
İmam Hasan (a.s) Muaviye'ye yazdığı bir mektupta şöyle buyurur:
"Allah Teâlâ, Peygamberini ümmetin arasından alınca Araplar O'nun yerine geçme hususunda birbirleriyle tartışıp çekişmeye düştüler. Kureyşliler 'Biz Peygamberin akrabasıyız ve O'nun vârisiyiz, O'nun saltanatı hususunda bizimle tartışmayın' dediler. Araplar, Kureyş'in bu istidlalini kabul etti ama Kureyşliler bizim aynı konudaki -akrabalık- delilimizi kabul etmediler! Ne yazık ki Kureyşliler, Araplara kabul ettirdikleri şeyi, bizim hakkımızda kendileri kabul etmemekle haksızlık ettiler." (İbn-i Ebi'l-Hadid, c.2, s.17).
Sakîfe günü Hz. Selman şöyle demişti: "Hz. Peygamber (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'inden sapıp bir ihtiyara biat ettiniz. Halifeliği Ehl-i Beyt'e bıraksaydınız kimse karşı çıkmaz, muhalefet etmezdi, nimetlerle dolu şerefli bir hayat sürdürürdünüz. Ama siz yapacağınızı yaptınız ve yapmanız gerekeni yapmadınız!" (a.g.e., c.2, s.5).
O gün Hz. Ebuzer Medine dışındaydı. Medine'ye geldiğinde Ebubekir'in halife olduğunu görünce şöyle dedi: "Kılıcı aldınız ama kınını unuttunuz (halifeliği kabullendiniz ama gerçek halifenin yerini bilemediniz). Bu halifeliği Hz. Resûlullah (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'ine bıraksaydınız kimsenin itirazı olmazdı." (Ya'kubi c.2, s.148; İbn-i Ebi'l-Hadid c.1, s.8).
Ya'kubi şöyle yazar: "Ebuzer Mescidu'n-Nebi'de bir konuşma yaparak şöyle dedi: Muhammed (s.a.a.), Âdem'in ilminin vârisi olup bütün peygamberlerin faziletlerini kendisinde toplamıştır. Ali de Hz. Peygamber'in vasisi ve O'nun ilminin vârisidir. Ey ne yapacağını bilemeyen şaşkın ümmet! Eğer Allah'ın öncelik tanıdığına öncelik tanır, Allah'ın geride bıraktıklarını geride bırakır, halifeliği gerçek hak sahibi olan kendi peygamberinizin Ehl-i Beyt'ine verseydiniz dört bir yandan nimetler gelirdi sizlere ve kimse de muhalefet etmezdi." (Şerh-i İbni Ebi'l-Hadid, c.3, s.72).
Ya'kubi, kitabının 2. cildinde Muaviye'nin biat meclisinde Kays'ın söylediklerini de nakleder.
Birçok kaynakta, Ehl-i Beyt taraftarlarının gayret gösterdikleri, ellerinden geleni yaptıkları, bilhassa altı kişilik şûra oluşturulduğu gün durumu düzeltmek için çok çaba sarf ettikleri ancak ümmetin kendi durumunu değiştirmedikleri kaydedilmiştir.
İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle yazar: "Ammar Mescidu'n-Nebi'de ayağa kalkıp bir konuşma yaptı. Cemaat dört bir taraftan bağırarak susup yerine oturması için uyardılar, ihtar ettiler, hatta bazıları, 'halifelik işlerinden sana ne' gibi laflar ettiler. Ammar yerine oturup, 'Allah'a şükürler olsun; haktan yana olanlar her zaman mazlum olmuşlardır' dedi." (Sahih-i Müslim, c.7, s.108-192).