Haberlerden bir haber; Mavi Marmara davası düştü.
Ne demek?
Uluslararası sularda on vatandaşımızı katleden İsrailli katillerden artık hiç bir yerde, hiçbir mahkemede hesap sorulamayacak, haklarında dava açılamayacak.
Türk vatandaşı on şehidin annesi-babası, eşleri-çocukları evlatlarını katleden İsrailli katillerden davacı olamayacak, şehitlerin kanlarını dava edemeyecekler.
Neden?
İki hükümet böyle buyurmuş, böyle anlaşmışlar ve İsrail, 20 milyon dolar vererek devletin de, hükumetin de seksen milyonluk Türk milletinin de ağzını kapatmış ve davanın düşmesini sağlamış.
İtirazı olan var mı?
Bir avuç şehit yakınlarının dışında öyle dişe dokunur bir itiraz duymadık.
Bir zamanlar Mavi Marmara kahramanları diye bir kitle oluşmuştu, her platformda seslerini duyuran, "katil İsrail'den hesap sorulacak" nidaları ile yeri-göğü inleten, "şehitlerin kanı yerde kalmayacak" sadaları ile delikanlı duruşlar sergileyen kitleler vardı.
Ne oldu?
Her seçimde oy verdikleri, alkış tuttukları iktidar "susun" dedi sustular, "pusun" dedi pustular, "kesin" dedi kestiler, hepsi o kadar.
Öyleyse düşen sadece dava değil.
Takke düştü bütün keller ortaya çıktı.
Şallar düştü, gerçek çehreler meydana çıktı.
Düşen sadece Mavi Marmara davası değil, şehit yakınlarını tenzih ederek söylersek; davacıların ikiyüzlülüğü, hatta yüzsüzlükleri meydana düştü.
"Katil İsrail'den hesap sorulsun" diye meydanları inletenler demek ki, İsrail'in "hatırlı" dostları devre yapınca "canım İsrail'in dostluğuna muhtacız" şeklinde çark edilebiliyormuş ve davalarından sessizce çekilebiliyormuşlar.
Düşen sadece dava değil, bu ülkede vicdanlı insanların, delikanlıca, her şartta dik duran insanların elleri yanlarına düştü ve hayretten dilleri dışarı düştü.
Düşen sadece Mavi Marmara davası değil, adalet yerlere düştü, hak-hukuk çamurun ortasına düştü, seksen milyonun haklı davası yedi milyonluk şımarık bir devletin fersah fersah gerisine düştü ve düşürüldü.
Hacım, demek bu gün keyfin yok; "şehitlerin kanını pazarlık konusu yapanlardan hesap sorulacak" diye bağıramıyorsun.
Sağlık olsun, seçimler yaklaşınca, oy toplama vakti gelince yine bir Filistin meselesi icad edilir, yine bir İsrail karşıtlığı tiyatrosu sahneye konur, işte o zaman yine gırtlağın patlayana kadar bağırırsın.
"Herkes bağırdı ben de bağırdım" diyerek te kendini savunursun büyük mahkemede.
Hatırlatalım; o büyük mahkemede iğneden ipliğe hesap sorulmadıkça, hesap verilmedikçe davaların düşmesi asla söz konusu değil, bilesin.
Ne demek?
Uluslararası sularda on vatandaşımızı katleden İsrailli katillerden artık hiç bir yerde, hiçbir mahkemede hesap sorulamayacak, haklarında dava açılamayacak.
Türk vatandaşı on şehidin annesi-babası, eşleri-çocukları evlatlarını katleden İsrailli katillerden davacı olamayacak, şehitlerin kanlarını dava edemeyecekler.
Neden?
İki hükümet böyle buyurmuş, böyle anlaşmışlar ve İsrail, 20 milyon dolar vererek devletin de, hükumetin de seksen milyonluk Türk milletinin de ağzını kapatmış ve davanın düşmesini sağlamış.
İtirazı olan var mı?
Bir avuç şehit yakınlarının dışında öyle dişe dokunur bir itiraz duymadık.
Bir zamanlar Mavi Marmara kahramanları diye bir kitle oluşmuştu, her platformda seslerini duyuran, "katil İsrail'den hesap sorulacak" nidaları ile yeri-göğü inleten, "şehitlerin kanı yerde kalmayacak" sadaları ile delikanlı duruşlar sergileyen kitleler vardı.
Ne oldu?
Her seçimde oy verdikleri, alkış tuttukları iktidar "susun" dedi sustular, "pusun" dedi pustular, "kesin" dedi kestiler, hepsi o kadar.
Öyleyse düşen sadece dava değil.
Takke düştü bütün keller ortaya çıktı.
Şallar düştü, gerçek çehreler meydana çıktı.
Düşen sadece Mavi Marmara davası değil, şehit yakınlarını tenzih ederek söylersek; davacıların ikiyüzlülüğü, hatta yüzsüzlükleri meydana düştü.
"Katil İsrail'den hesap sorulsun" diye meydanları inletenler demek ki, İsrail'in "hatırlı" dostları devre yapınca "canım İsrail'in dostluğuna muhtacız" şeklinde çark edilebiliyormuş ve davalarından sessizce çekilebiliyormuşlar.
Düşen sadece dava değil, bu ülkede vicdanlı insanların, delikanlıca, her şartta dik duran insanların elleri yanlarına düştü ve hayretten dilleri dışarı düştü.
Düşen sadece Mavi Marmara davası değil, adalet yerlere düştü, hak-hukuk çamurun ortasına düştü, seksen milyonun haklı davası yedi milyonluk şımarık bir devletin fersah fersah gerisine düştü ve düşürüldü.
Hacım, demek bu gün keyfin yok; "şehitlerin kanını pazarlık konusu yapanlardan hesap sorulacak" diye bağıramıyorsun.
Sağlık olsun, seçimler yaklaşınca, oy toplama vakti gelince yine bir Filistin meselesi icad edilir, yine bir İsrail karşıtlığı tiyatrosu sahneye konur, işte o zaman yine gırtlağın patlayana kadar bağırırsın.
"Herkes bağırdı ben de bağırdım" diyerek te kendini savunursun büyük mahkemede.
Hatırlatalım; o büyük mahkemede iğneden ipliğe hesap sorulmadıkça, hesap verilmedikçe davaların düşmesi asla söz konusu değil, bilesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025