Tüm dünya son yıllarda ekonomiden sağlığa kadar büyük krizlerle sınandı. Bu sınama hâlâ da bitmiş değil.
Ancak bugüne kadar yaşananlardan çok büyük ve çözümü çok daha zor küresel bir kriz giderek kendini hissettiriyor.
Bu kriz yaşlanan nüfus sorunu…
Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'de nüfus 62 yıl sonra ilk kez bu yıl düştü. Nüfus artışının önüne geçmek için yıllarda uyguladığı 'tek çocuk' politikasını 2016'da rafa kaldıran Çin, artık ailelerin iki çocuk sahibi olmasına izin veriyor. Ancak doğum oranlarını bir türlü artıramayan Çin, bu oranı artırmanın düşürmekten daha zor olduğunu bizzat yaşayarak anlamış oldu.
Çin bu krizi yaşayan tek ülke değil.
Japonya, Bulgaristan, Singapur ve Güney Kore gibi ülkeler de yaşlanan nüfus sorunuyla mücadele etmek için yeni yollar arıyor.
Japonya'da 65 yaş üstü nüfus rekor kırarak 2021'de 36.4 milyonu geçti. Yaşlı nüfusun, genel nüfusa oranı yüzde 29.1'e yükseldi. Bu veriler Japonya'nın oran olarak dünyanın en yaşlı nüfusuna sahip ülkesi olduğunu gösteriyor.
Bulgaristan da yüzde 22 ile Avrupa Birliği'nde yaşlı nüfusun en yüksek oranlarından birine sahip.
İki yıl içerisinde her beş kişiden birinin 65 yaşın üzerinde olacağı tahmin edilen Güney Kore'nin ise 20 yıl içinde Japonya'yı geçerek dünyanın en yaşlı ülkesi haline gelmesi bekleniyor.
Dünya genelinde 2050'de 65 yaş üzerindeki insan sayısının 1.5 milyarı bulması ve yaşlı nüfusun, dünya nüfusunun yüzde 22'sini oluşturması bekleniyor.
Peki ya Türkiye?
Bu konuda ülkemizin durumu da iyiye gitmiyor. Ülkemizde genç nüfus oranı azalırken yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı artıyor. Türkiye'de yaşlı nüfus, 2016'da 6.7 milyon iken bu sayı son 5 yılda yüzde 24 artarak 2021'de 8.3 milyon oldu.
2016'da yüzde 8.3 olan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2021'de yüzde 9.7'ye yükseldi.
Nüfus tahminlerine göre ülkemizde yaşlı nüfus oranı 2025'de yüzde 11, 2080 yılında ise yüzde 25.6 olacak.
Bütün bu veriler göstere göstere büyük bir krizin geldiğini ortaya koyuyor.
Bir krizin geliyor olmasından daha da kötü olan şey ise insanlığın bu kriz karşısında savunmasız olmasıdır.
Çünkü insanları aile olmaktan uzaklaştıran, bireysel yaşamaya mecbur bırakan kapitalist sistem, hâlâ insanlığı sömürmeye devam ettiği için bu konuda çözüm üretilmesinin önündeki en büyük engel konumunda.
Bu büyük soruna çözüm ancak insanların kendilerinin ve gelecek nesillerinin ekonomik olarak geleceklerini garantide olduğuna inanmalarıyla mümkündür.
Bunu garanti etmesi gereken devlettir. Yani aralarında ülkemizin de bulunduğu çoğu ülkenin anayasasında yazılı olan ama kâğıt üstünde bırakılan 'sosyal devlet' olgusunun tam anlamıyla yaşanması ve insanlara bu güveni vermesi şarttır.
Böyle şeyi kapitalizmin garanti etmesi kurulduğu temellerle çatışması anlamına geleceği için mümkün değildir.
Bu soruna yegâne çözüm olacak model, merhum Hocam Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde ortaya koyduğu 'sosyal devlet' anlayışıdır.
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024