Dünkü yazımı, 've gelelim bu günlere' diyerek bitirmiştim. Gelelim bu günlere. Hükümetin 'teğet' dediği fakat vatandaşın direk etkilendiği ekonomik krizin tarım başlığıyla devam edelim.
2002'de Türkiye'nin nüfusu 65 milyon. Bugün 83 milyon artı 10 milyon mülteci. Yani hayatta kalmak için uzun uzun köprülerden, insanlı insansız hava araçlarından, tünelin ucundaki ışıktan önce ekmek lazım, un lazım, fasulye, nohut, çay, şeker kısaca tarımın gelişmiş olması lazımdı. Çünkü aç insan TİHA yiyemez. Uzun köprüyü de geçemez!
Peki, AKP döneminde tarım ne oldu? AKP'ye göre Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü. Rakamlara göre ise çöküş!
2001 yılında 26 milyon 350 bin hektar tarım alanı, 2020 yılında yani AKP döneminde 23 milyon 137 bin hektara kadar geriledi.
Ne demek bu? Hollanda'nın 116 milyar dolar tarım ihracatı için kullandığı 1 milyon hektar tarım alanının tam üç katını biz kullanmaktan vazgeçmişiz, demek.
2020 yılı 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününde TÜİK verilerine göre Türkiye'de çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azalmış ve 2008'de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı, 2019'da 600 bine kadar düşmüş.
AKP'nin iktidara geldiği yıl yani 2003 yılında ise 2 milyon 765 bin olan kayıtlı çiftçi vardı.
Peki, çiftçiler toprağını neden terk etti? Şehrin cazibesine kapıldıkları için mi?
Yine 2002 yılında 65 milyonluk nüfusun bankalara olan kredi ve kredi kartı borç toplamı 6 milyar TL idi.
Bu rakam Temmuz 2021'de 147 milyar 409 milyon liraya çıkmış.
Yani çiftçi kazanmak yerine hep kaybetmiş. Başka sebep aramaya gerek var mı?
Diyeceksiniz ki, bu millet nasıl karnını doyurdu? Ne demişti ilgili bakan: 'Paramız var ki, ithal ediyoruz'.
Eski Türkiye, kendi karnını yine kendi toprağından doyuruyordu. Kimseye minneti de yoktu. Bu cennet vatanı ithalat pazarı yaptılar. Dedikleri gibi Avrupa'da da, dünyada da dereceye girdiler.
2020 yılında 9 milyon 750 bin tonluk buğday ithalatıyla 1.4 milyar nüfuslu Çin'i bile geride bıraktılar.
Okyanus ötesindeki Kanada ve Meksika'dan buğday ithal eder hâle getirdiler ve AKP iktidarı döneminde 80 milyon tondan fazla buğday ithal edildi.
'Biz çiftçimize şu kadar destek verdik, bizden önce şu kadar traktör vardı şimdi bu kadar' gibi söylemlere aldanmayın. Tablo net: Çöküş.
Oysa tarih şahittir ki, tarım ticari değil, stratejik sektördür.
Bu gerçeği vurgulayan Bağımsız Türkiye Partisi Lideri Hüseyin Baş tarihten örneğini de verdi:
"Bizim en temel farklarımızdan biri budur; 'Tarım bir ticari faaliyet değildir. Tarım bir stratejik faaliyettir.
Kurtuluş Savaşı'nda dedelerimizin yüz binlercesi şehit olmuştur. Bunun yarısı düşman askerlerinin kurşunlarıyla olmuştur ama belki bir o kadarı da açlık ve sefaletten olmuştur. Yani ülkenin kendi ürününü üretmediği bir vaziyette savaşa girdiği durumda vatandaşımız, dedelerimiz açlıktan şehit ölmüşlerdir.
Tarım böyle bir sektördür. Sen tarım yapmadığın sürece, vatandaşının karnını doyuramadığın sürece havada istediğin kadar drone uçur, pır pır uçur. 'Ben, onu insansız yaptım' diye istediğin kadar hava at. Senin eğer tarımsal faaliyetlerin zayıfsa dünyada hiçbir ülke seni ciddiye almayacaktır." dedi.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız ise 21 Mayıs 2013'te şöyle diyordu;
"Dışa bağımlı bir tarım politikasının uygulandığı ülkelerde, en ufak bir kriz durumu söz konusu olduğu takdirde ciddi besin sıkıntısının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu itibarla tarım konusu stratejik öneme sahip bir meseledir…
Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri tam bağımlı hale getirebilmek için kullandığı silahlardan biri de tarımdır.
ABD başta olmak üzere pek çok gelişmiş devlet tarım programında yüksek meblağlarda tarımı destekleme fonları ayırırken, üretilen tarım ürünlerinin tamamı da devlet koruması altındadır…
Ancak gelişmekte olan ülkelere bunun tam tersi bir şekilde kendi üreticilerine kısıtlama getirmelerini tavsiye etmektedirler.
Maksat bu ülkelerin elini kolunu bağlamak ve tarımda bağımlı bir hale getirmektir. AB dayatmalarıyla politika belirlememiz sonucu, ülke olarak tarımda dışa bağımlı bir hale gelmemiz, kendi coğrafyamızdaki Rusya pazarında bile yer bulamayışımız bunun bir ispatıdır' diyordu.
Demek ki, 3 Kasım 2002'nin etkileri tarımı da bitirmiş.
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025