Geçtiğimiz pazartesi akşamı Prof. Dr. Haydar Baş Bey İstanbul'da gençlerle buluştu. Yüzlerce üniversiteli, liseli genç sınav döneminde olmalarına rağmen adeta koşarak Haydar Baş Bey'i dinlemeye geldiler. Program soru-cevap şeklinde başladı. Gençler merak ettiklerini, akıllarına takılan meseleleri kendisine soru olarak yönelttiler. Haydar Baş Bey soruları cevaplarken öyle samimi, öyle içtendi ki program bir anda bir babanın evladına verdiği hayat dersleri, nasihatleri, ya da aile içi sohbetine dönüştü. Salonda inanılmaz bir feyiz ve muhabbet oluştu. Haydar Baş Bey bazı konularda gençlerin fikirlerini sordu ve onların görüşlerini not aldı. "Sizler benim ufkumu açıyorsunuz" dediğinde gençlerin yüzlerinde mutluluk ve özgüven ifadesi vardı. Sonrasında konuştuğumuz gençlerden; "Belki de hayatımızda ilk kez kendimizi bu kadar değerli hissettik. Maalesef günümüzde kimse gençlere bu değeri vermiyor" yorumları geldi.
Haydar Baş Bey yaklaşık üç saat süren söyleşide, ekonomiden siyasete, İsrail'le olan ilişkilerden Suriye meselesine, abdestten, namazdan iman esaslarına, ticaretten Milli Ekonomi Modeli'ne, Ehli Beyt'ten Şii-Sünni ayrımcılığına, terör sorununa kadar pek çok meseleye değindi. Yaptığı tespitlerin her biri genç dimağları aydınlattı. Programı özetlemeye kalksak herhalde 10 günlük bir yazı dizisi yapmamız gerekir. Ancak birkaç önemli noktaya değinecek olursak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in üzerinde en çok durduğu konu aramıza yüzyıllardır sokulan nifak tohumlarıyla bölünmeye çalışıldığımızdı. Bugüne geldiğimizde artık durumun daha da vahim bir hale geldiğiydi. Türk-Kürt, Laz-Çerkes ya da Sünni-Şii gibi ayrımların olmaması gerektiği üzerinde durdu. Dedi ki: "Sen Kürt müsün, Türk müsün? diye sormak neyin nesidir? Senin iradende mi ki Kürt olarak doğmak ya da Türk olarak doğmak? Buna Allah (c.c.) karar verir. Mesela Eşrefoğlu Rumi büyük bir evliyadır ama Rum'dur. Şimdi Rum'dur diye onu kabul etmeyecek miyiz? Abdurrahman Halis Talabani büyük bir Allah dostudur ve Kürt'tür. Allah (c.c) seçmiş onları. Bize ancak onların şefaatini istemek düşer. Anadolu'ya giriş her ne kadar 1071'de oldu desek de 1200'lere kadar Müslüman sayısı çok az ve 36 etnik grup var o dönem Anadolu'da. Hacı Bektaş Veli geliyor ve hepsini Müslüman ediyor. O zamandan beri bize Müslüman Türk milleti deniyor. Ama gidin Bursa'ya Boşnak halkı var orada, gidin Adapazarı'na Çerkes halkı var, gidin Trabzon'a Laz halkı, gidin Diyarbakır'a Kürt halkı var, Arap halkı var. Ama hepsinin adı Müslüman Türk milletidir. Şimdi sen Hacı Bektaş Veli'nin giydirdiği bu elbiseyi çıkarırsan ne olacak? Güneydoğu'da yerli insan kalmadı. Ben yıllar önce güneydoğunun geleceği devletiyle beraber olmaktır, yoksa Filistin'in kaderini yaşarlar dedim ve bu oluyor maalesef."
Son olarak gecenin sonunda bütün konuşulan sorunların nasıl halledileceği ve gençlerin neler yapması gerektiğine gelince de yine çok çarpıcı bir tespiti oldu kendisinin. Dedi ki: "Aslında insanlarımız kendisiyle kavgalı. Biz ona kardeşini sev diyoruz. Önce kendisini sevmiyor ki kardeşini sevsin. Her şey insanın eğitiminden geçiyor. Önce insanımızı eğiticez. Ona kendiyle barışmayı öğreticez. Ondan sonra etrafıyla da barışacak, dünyası da ahireti de güzel olacak. Bunun için de siz gençlere çok iş düşüyor. Gerek ailenizi, gerek akrabalarınızı ve arkadaşlarınızı sizler yetiştireceksiniz. Her gittiğiniz yerde bu öğrendiklerinizi anlatacaksınız."
Prof. Dr. Haydar Baş Bey gençlerden bu noktada söz aldı. Kendisi de bu buluşmayı ikinci öğretim yılında tekrarlayacağını söyledi. Gerçekten feyz ve muhabbet dolu, bilgi dolu bir geceden ayrılırken bütün salonun yüzünde mutluluk ve doyumsuz bir sohbetin tadı vardı. Hepimiz Haydar Baş Bey'in farkını ve nasıl eşsiz bir insan olduğunu bir kez daha idrak ettik. Şimdi dört gözle bir sonraki programı bekliyoruz?
Haydar Baş Bey yaklaşık üç saat süren söyleşide, ekonomiden siyasete, İsrail'le olan ilişkilerden Suriye meselesine, abdestten, namazdan iman esaslarına, ticaretten Milli Ekonomi Modeli'ne, Ehli Beyt'ten Şii-Sünni ayrımcılığına, terör sorununa kadar pek çok meseleye değindi. Yaptığı tespitlerin her biri genç dimağları aydınlattı. Programı özetlemeye kalksak herhalde 10 günlük bir yazı dizisi yapmamız gerekir. Ancak birkaç önemli noktaya değinecek olursak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in üzerinde en çok durduğu konu aramıza yüzyıllardır sokulan nifak tohumlarıyla bölünmeye çalışıldığımızdı. Bugüne geldiğimizde artık durumun daha da vahim bir hale geldiğiydi. Türk-Kürt, Laz-Çerkes ya da Sünni-Şii gibi ayrımların olmaması gerektiği üzerinde durdu. Dedi ki: "Sen Kürt müsün, Türk müsün? diye sormak neyin nesidir? Senin iradende mi ki Kürt olarak doğmak ya da Türk olarak doğmak? Buna Allah (c.c.) karar verir. Mesela Eşrefoğlu Rumi büyük bir evliyadır ama Rum'dur. Şimdi Rum'dur diye onu kabul etmeyecek miyiz? Abdurrahman Halis Talabani büyük bir Allah dostudur ve Kürt'tür. Allah (c.c) seçmiş onları. Bize ancak onların şefaatini istemek düşer. Anadolu'ya giriş her ne kadar 1071'de oldu desek de 1200'lere kadar Müslüman sayısı çok az ve 36 etnik grup var o dönem Anadolu'da. Hacı Bektaş Veli geliyor ve hepsini Müslüman ediyor. O zamandan beri bize Müslüman Türk milleti deniyor. Ama gidin Bursa'ya Boşnak halkı var orada, gidin Adapazarı'na Çerkes halkı var, gidin Trabzon'a Laz halkı, gidin Diyarbakır'a Kürt halkı var, Arap halkı var. Ama hepsinin adı Müslüman Türk milletidir. Şimdi sen Hacı Bektaş Veli'nin giydirdiği bu elbiseyi çıkarırsan ne olacak? Güneydoğu'da yerli insan kalmadı. Ben yıllar önce güneydoğunun geleceği devletiyle beraber olmaktır, yoksa Filistin'in kaderini yaşarlar dedim ve bu oluyor maalesef."
Son olarak gecenin sonunda bütün konuşulan sorunların nasıl halledileceği ve gençlerin neler yapması gerektiğine gelince de yine çok çarpıcı bir tespiti oldu kendisinin. Dedi ki: "Aslında insanlarımız kendisiyle kavgalı. Biz ona kardeşini sev diyoruz. Önce kendisini sevmiyor ki kardeşini sevsin. Her şey insanın eğitiminden geçiyor. Önce insanımızı eğiticez. Ona kendiyle barışmayı öğreticez. Ondan sonra etrafıyla da barışacak, dünyası da ahireti de güzel olacak. Bunun için de siz gençlere çok iş düşüyor. Gerek ailenizi, gerek akrabalarınızı ve arkadaşlarınızı sizler yetiştireceksiniz. Her gittiğiniz yerde bu öğrendiklerinizi anlatacaksınız."
Prof. Dr. Haydar Baş Bey gençlerden bu noktada söz aldı. Kendisi de bu buluşmayı ikinci öğretim yılında tekrarlayacağını söyledi. Gerçekten feyz ve muhabbet dolu, bilgi dolu bir geceden ayrılırken bütün salonun yüzünde mutluluk ve doyumsuz bir sohbetin tadı vardı. Hepimiz Haydar Baş Bey'in farkını ve nasıl eşsiz bir insan olduğunu bir kez daha idrak ettik. Şimdi dört gözle bir sonraki programı bekliyoruz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020