Aşık Veysel…
Afşar boyunun Şatırlı obasına mensup bir Türk ozanı…
Örnek alınacak bir insan… Özellikle de günümüz insanının ibret alması gereken birçok yarası var. Bu yaralara rağmen ayakta kalmayı başarmış, çektiği acıları geride bırakmış, hayata küsmek yerine onunla barışmış, yardımlaşmanın, dostluğun, insanlığın kadim bir örneği olmuş…
Onun söylediği herhangi bir ezgiyi nerede duysam göz pınarlarım yaşarır, içimde bir acı duyar, Anadolu insanının yalın gerçeği ile bir hoş olur, hüzünlenirim... Yaratıcının ona yüklediği bu çok zor görevi, benimkinin ise kolaylığını düşünürüm.
Bir ömür boyu; yağan yağmurdan sonra mis kokan kara toprağı, insanı rayihası ile sarhoş eden çiçeği, akşamın gün batımını, sabahları ise doğumunu, gürültüsünü duyup şimşeğin ışığını, en önemlisi sevdiğinin yüzünü, çocuklarının güzelliğini göremeden nasıl yaşadığını, böyle bir yazgıya nasıl katlandığını düşünürüm. Tüm acı ve eksiklere rağmen, yaşarken yaratmaya devam etmenin, kimseye küsmeden var olanlara tutunmanın ne kadar müthiş bir irade ve çaba olduğunu akıl koridorlarımda tasarlamaya çalışırım.
Anadolu'yu saran çiçek salgınında önce bir gözünü, sonra kazara ikinci gözünü kaybederek 7 yaşından itibaren bu dünyayı nesnel olarak göremez olmanın nasıl bir kader olduğunu anlamakta zorlanır, kendi kendime hep yaşadığı gençlik döneminin koşullarını, toprak insanının çaresizliğine isyan ederim.
Ancak belli ki bu tamamen gönül gözünün açılması için tasarlanmış bir kaderdir ve uzun ince yolun gereği olmuştur.
10 yaşında babasının aldığı saz ile buluşmasını bir hayal edin. "Benim sadık yârim kara topraktır…" diyene kadar da hiç ayrılmadığı sazını ve o sazdan çıkan nağmelere eşlik eden sözünü düşünün.
Gün geçer, devran döner… Zaman denilen büyük öğretmen Veysel'i, hamlıktan olgunluğa taşır. Yokluğu da tadar, varlığı da… İhanete de uğrar, dostluğu da bulur… Amacı insanca yaşamayı arzulayış, sesini insanlara ulaştırmayı isteyiş, özlemlerini dile getirmek için bir yol bulmaktır.
O yolu arayadursun, yüzlerce yol ona yönelir bir anda yolların merkezi oluverir.
Her sözünde, her dizesinde insanlara seslenir, hissettiğini anlatır. Sevgiyi çağırır, hasreti çığırır… Öylesine türküler dökülür ki kuruyan dudaklarından, taklit edilmesi zordur, söylemesi yürek ister.
Birer çığlıktır oysa onun hançeresinden çıkanlar insanlık için… Anlayana, duyana büyük dersler içerir. Şatafattan uzak, Anadolu'nun sesi olur.
1894 yılının 25 Ekiminde başlayan yaşam kavgası, 21 Mart 1973 yılında, 76 yaşında Sivrialan Şarkışla'da sona erer. Hem de Anadolu'da bir türlü önlenemeyen, yaygın olan Akciğer kanserine yenik düşer.
* * *
Fazla söze gerek yok. Bilmeyenler araştırsın, öğrensin Aşık Veysel'i… Böyle bir ustanın yaşamını, eserlerini, çilesini öğrensin herkes… Onun şiirlerinde, deyişlerinde, türkülerinde bir parça kendinizi, bir parça bizi bir parça ötekini bulursunuz… Aşık Veysel'i birkaç satırda anlatmak, bir sayfaya sığdırmak mümkün değildir. Koca bir çınarın dalları gibidir. Her yere uzanan kolları gönüllere uzanan birer yol olmuştur.
Tanımayan yok derler de, kim ne kadar tanır? Neyini bilir? Bir saz ile dünyaya nam salan, gönülleri titreten Aşık Veysel bu dünyadan göçüp gitmiştir de kim nesini görmüştür, nesini bilmiştir? Anadolu'yu Anadolu yapan; sazı ile sözü ile diğer pek çok âşıktan farklı olarak bir volkan gibi patlamış, sesini yükseltmiş, ciğerlerini bu uğurda feda etmiştir.
* * *
Alevi-Sünni ayrımına karşıdır. Bu nedenle hep dışlanmıştır.
Ahmet Kutsi Tecer'in Aşık Veysel'in tanınmasına büyük katkı sağladığı bilinir. "Şiir söylemeye 35 yaşından sonra başladım. Evvel hatırımdan geçerdi fakat utanırdım. Dilim; halk şairleri bayramında çözüldü" diye itirafta bulunur.
İnsan olarak alçak gönüllüğünü, sanatçı olarak büyüklüğünü 7'den 70'e sadece bu ülke insanı değil, dünyanın pek çok yerinde kabul ettirir.
"Dostlar beni hatırlasın…" dizeleri ile hep hatırlanır. Hiç ölmemiş gibi anımsanır. Güzel Anadolu insanının saflığını, temizliğini, inancını sergiler durur. Asıl ölümsüzlük, öldükten sonraki ölümsüzlüktür…
Ne diyelim?
Bu dünyadan bir Aşık Veysel geçmiştir. Sadece hatırlamayın, hatırlatın da…
Sağlıcakla kalın…
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024