Zuhuriyle ülkenin sapık ideolojiler cenneti haline geldiği ünlü "çıplak uyarıcı" dün yine bir ekranda, yine Be'yi görse mendirek sanacak bir dehayı karşısına dikip, asıl niyeti son "şaheserinin(!) reklamını yapmak olsa da, çok bilimsel konulara değindi.
Hani şu vaiz efendinin sohbetini pek dinlememiş ihtiyarın "ne demedi ki" dememsi gibi, ne demedi ki üryan uyarıcı.
Her konuya değindi.
Zekası kafatasından taştı,
Her müşkili aştı,
İblis bile haline şaştı.
İşine geldiği an hadisi göklere çıkardı, gelmediği zaman da "yok böyle bir şey" dedi işin içinden çıktı.
Sohbetlerinden çok etkilenen sunucu bey, o gün bugündür beşe beş katıyor, ibadet etmekten günlük işlerine zaman bile ayıramıyor.
Alnındaki izin secdeden olduğu iddiaları bile var.
Hatta Hakkı Karabuylut bile geçen hafta açtı gözünü, yumdu ağzını;
"Hoşam, şeyenizde İşlam'ı o kaday şevdim ki, şoymayın.
Hatta kendimi dine koyveydim, o gün bugündüy kaşet bile çıkayamıyoyum ".
Bu kadar gres yağı kokusuna uyarıcı kontrcevap vermese olmazdı, verdi bile:
"Bu dini kirletenler, iğrenç hale getirenler var ya, aslında bunları, falan ve de filan..."
Kur'an'da bir çok yerde geçen veli kavramı da nasibini aldı dün akşam uyarıcıdan.
"Allah'ı bırakıp da başka veliler edinmeyin" ayetini diline dolayıp sıraladı bir sürü hakareti.
Veli Allah'tır, ondan başka veli edinmek şeytanlıktır dedi.
Bunun sonucu "satanizm" meydana geldi bile deyecek oldu.
Aynı Kur'an'da geçen şu ayeti unutmuş, belki de "şeytan unutturmuş".
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kullarına (dostlarına) korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. (o verdiği sözü mutlaka yerine getirir). İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir". (Yunus, 10/62-64)
Ayetin devamı da sayın Uyarıcı için iyi bir uyarıdır.
Kur'an'da veli kavramı bir çok yerde geçiyor.
Vakit darlığından mı yoksa dinleyenlerin zihninde oluşacak kişilerden mi "şeytanın velileri" konusunda hiç konuşmadılar.
O şeytan ki, Allah'ın bir tek emrine itiraz ettiği için, Hz. Adem (as)'a secdeden kaçındığı için o halde geldi.
Bir gün adını istismar eden birinin çıkacağını tahmin etseydi, belki de o hatayı yapmazdı.
Dün akşam velilerin dirilerini diline dolayan zat, bakın yıllar önce neler yazmıştı, hem de o velilerin dünya hayatında olmayanları hakkında:
"Ölüm, ruhu zaman ve mekan kayıtlarından kurtarır. Bu yüzden ölülerin duaları makbul olma şansını en çok taşıyan dualardır. Ölülerin iyiliklerini sayıp kötülüklerinden bahsetmememizi emreden hadis bu sırra işaret etmektedir. Şu bir gerçek ki, ölü diyerek dikkate almadığımız varlıkların kainattaki rolleri diri dediklerimizden daha fazladır. Özellikle velayet mertebesine yükselmiş, yahut bu mertebeye vardığı düşünülebilecek insanların dünyamızdaki ölüm sonrası tasarrufları son derece önemlidir. Hatta böyleleri, tasarruflarını daha çok ölüm sonrasında icra etmek üzere bu alemden çekilirler. Gönül gözü açık olanlar bunun farkındadır...
Şu bir gerçek ki, kendisinden himmet talep edilen zat ne ölçüde büyük olursa olsun Allah'ın muradı dışında bir şey yapamaz... Bu izin ve isteği var kabul etmek şartıyla, Allah katında mertebesi büyük zatlardan himmet beklenebileceğine inanmak gerekir. Dikkat etmeli ki, yardım Allah'tan istemekte, himmetine başvurulan zat, sadece vesile olarak araya girmektedir. Vesile edinme ise Kur'an tarafından tavsiye edilmektedir." (Yaşar N. Öztürk, Kur'an ve sünnete göre tasavvuf, İst. 1979 s. 433-34)
Ah değişim, ah.
Şu ifadeleri bir daha tekrar edelim.
"... Hatta böyleleri (Allah'ın velileri) tasarruflarını daha çok ölüm sonrasında icra etmek üzere bu alemden çekilirler."
Yanlış anlaşılmak
Dün Başbakanlık konutu önünde aciz diye bağıran vatandaşı polisler yaka paça götürdü.
Siz de izlemişsinizdir.
Adama dava açılacak.
Ama davanın konusu ne?
Şivesi bozuk olduğu için, ne dediği tam anlaşılamamış.
Kimilerine göre aciz demiş.
Bir başka görüşe göre âciz demiş.
Ne var bunda demeyin, şansınızı deneyin.
Eğer şapkasız a ile söylemişse aciz demiş, yani yiyecek bir şey istemiş.
Yiyecek bir şey istemek her vatandaşın hakkı.
İstedi diye ille de alacak değil tabi.
Peki adam şapkalı â ile söylemişse, yani âciz demişse ne olur?
Çok kötü olur.
Âciz; güçsüz, takatsiz, elinden bir şey gelmeyen.
O zaman bu söz hakarete girer ve cezası da hayli ağır olur.
Hatta aciz demenin kıymeti harbiyesi yok, ama âciz demek idamlık suçtur.
Bir ülkenin Başbakanına âciz diye hitap etmek az bir suç değil, olmamalı.
Şimdi dudak okuma uzmanları işi araştırıyor.
Bu vatandaş aciz demişse kurtuldu, âciz diye bağırmışsa yandı gülüm keten helva.
Bir de şapkalı â'yı iki elif veya daha fazla uzattıysa cezası uzattığı kadar artıyor.
İki elif çektiyse iki kat,
Üç elif çektiyse üç kat,
Dört ve daha fazla çektiyse daha daha fazla cezası artıyor.
Bu ara dudak okuma uzmanları yanında Diyanetten de bir tecvit alimi çağrılacakmış.
Gerekirse daha sonra bu konuda hutbe okunması da düşünülüyor.
Zembilli Ali Efendi'denZembilli Bülent Efendi'ye
Osmanlı müftülerinden Zembilli Ali efendi, hatıra göre fetva verme korkusundan, medresenin penceresinden sarkıttığı zembille soruları toplar, yine zembile koyduğu fetvaları aynı pencereden sarkıtır, her kes fetvasını alıp gidermiş.
Bu sayede de müftü efendi adamına göre fetva veriyor denmemiş.
Koalisyonun istikrar ve istimrar (devam ettiren, sürdüren) abidesi Başbakan da, gazetecilerin merak ettiği sorulardan işine yarayanlarını ayni tarzda cevaplandırıp irsal ediyor.
Ola ki, bir gazeteyi tuttuğu söylenmesin diye.
Başka bir şey aranmasın.
Hani şu vaiz efendinin sohbetini pek dinlememiş ihtiyarın "ne demedi ki" dememsi gibi, ne demedi ki üryan uyarıcı.
Her konuya değindi.
Zekası kafatasından taştı,
Her müşkili aştı,
İblis bile haline şaştı.
İşine geldiği an hadisi göklere çıkardı, gelmediği zaman da "yok böyle bir şey" dedi işin içinden çıktı.
Sohbetlerinden çok etkilenen sunucu bey, o gün bugündür beşe beş katıyor, ibadet etmekten günlük işlerine zaman bile ayıramıyor.
Alnındaki izin secdeden olduğu iddiaları bile var.
Hatta Hakkı Karabuylut bile geçen hafta açtı gözünü, yumdu ağzını;
"Hoşam, şeyenizde İşlam'ı o kaday şevdim ki, şoymayın.
Hatta kendimi dine koyveydim, o gün bugündüy kaşet bile çıkayamıyoyum ".
Bu kadar gres yağı kokusuna uyarıcı kontrcevap vermese olmazdı, verdi bile:
"Bu dini kirletenler, iğrenç hale getirenler var ya, aslında bunları, falan ve de filan..."
Kur'an'da bir çok yerde geçen veli kavramı da nasibini aldı dün akşam uyarıcıdan.
"Allah'ı bırakıp da başka veliler edinmeyin" ayetini diline dolayıp sıraladı bir sürü hakareti.
Veli Allah'tır, ondan başka veli edinmek şeytanlıktır dedi.
Bunun sonucu "satanizm" meydana geldi bile deyecek oldu.
Aynı Kur'an'da geçen şu ayeti unutmuş, belki de "şeytan unutturmuş".
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kullarına (dostlarına) korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. (o verdiği sözü mutlaka yerine getirir). İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir". (Yunus, 10/62-64)
Ayetin devamı da sayın Uyarıcı için iyi bir uyarıdır.
Kur'an'da veli kavramı bir çok yerde geçiyor.
Vakit darlığından mı yoksa dinleyenlerin zihninde oluşacak kişilerden mi "şeytanın velileri" konusunda hiç konuşmadılar.
O şeytan ki, Allah'ın bir tek emrine itiraz ettiği için, Hz. Adem (as)'a secdeden kaçındığı için o halde geldi.
Bir gün adını istismar eden birinin çıkacağını tahmin etseydi, belki de o hatayı yapmazdı.
Dün akşam velilerin dirilerini diline dolayan zat, bakın yıllar önce neler yazmıştı, hem de o velilerin dünya hayatında olmayanları hakkında:
"Ölüm, ruhu zaman ve mekan kayıtlarından kurtarır. Bu yüzden ölülerin duaları makbul olma şansını en çok taşıyan dualardır. Ölülerin iyiliklerini sayıp kötülüklerinden bahsetmememizi emreden hadis bu sırra işaret etmektedir. Şu bir gerçek ki, ölü diyerek dikkate almadığımız varlıkların kainattaki rolleri diri dediklerimizden daha fazladır. Özellikle velayet mertebesine yükselmiş, yahut bu mertebeye vardığı düşünülebilecek insanların dünyamızdaki ölüm sonrası tasarrufları son derece önemlidir. Hatta böyleleri, tasarruflarını daha çok ölüm sonrasında icra etmek üzere bu alemden çekilirler. Gönül gözü açık olanlar bunun farkındadır...
Şu bir gerçek ki, kendisinden himmet talep edilen zat ne ölçüde büyük olursa olsun Allah'ın muradı dışında bir şey yapamaz... Bu izin ve isteği var kabul etmek şartıyla, Allah katında mertebesi büyük zatlardan himmet beklenebileceğine inanmak gerekir. Dikkat etmeli ki, yardım Allah'tan istemekte, himmetine başvurulan zat, sadece vesile olarak araya girmektedir. Vesile edinme ise Kur'an tarafından tavsiye edilmektedir." (Yaşar N. Öztürk, Kur'an ve sünnete göre tasavvuf, İst. 1979 s. 433-34)
Ah değişim, ah.
Şu ifadeleri bir daha tekrar edelim.
"... Hatta böyleleri (Allah'ın velileri) tasarruflarını daha çok ölüm sonrasında icra etmek üzere bu alemden çekilirler."
Yanlış anlaşılmak
Dün Başbakanlık konutu önünde aciz diye bağıran vatandaşı polisler yaka paça götürdü.
Siz de izlemişsinizdir.
Adama dava açılacak.
Ama davanın konusu ne?
Şivesi bozuk olduğu için, ne dediği tam anlaşılamamış.
Kimilerine göre aciz demiş.
Bir başka görüşe göre âciz demiş.
Ne var bunda demeyin, şansınızı deneyin.
Eğer şapkasız a ile söylemişse aciz demiş, yani yiyecek bir şey istemiş.
Yiyecek bir şey istemek her vatandaşın hakkı.
İstedi diye ille de alacak değil tabi.
Peki adam şapkalı â ile söylemişse, yani âciz demişse ne olur?
Çok kötü olur.
Âciz; güçsüz, takatsiz, elinden bir şey gelmeyen.
O zaman bu söz hakarete girer ve cezası da hayli ağır olur.
Hatta aciz demenin kıymeti harbiyesi yok, ama âciz demek idamlık suçtur.
Bir ülkenin Başbakanına âciz diye hitap etmek az bir suç değil, olmamalı.
Şimdi dudak okuma uzmanları işi araştırıyor.
Bu vatandaş aciz demişse kurtuldu, âciz diye bağırmışsa yandı gülüm keten helva.
Bir de şapkalı â'yı iki elif veya daha fazla uzattıysa cezası uzattığı kadar artıyor.
İki elif çektiyse iki kat,
Üç elif çektiyse üç kat,
Dört ve daha fazla çektiyse daha daha fazla cezası artıyor.
Bu ara dudak okuma uzmanları yanında Diyanetten de bir tecvit alimi çağrılacakmış.
Gerekirse daha sonra bu konuda hutbe okunması da düşünülüyor.
Zembilli Ali Efendi'denZembilli Bülent Efendi'ye
Osmanlı müftülerinden Zembilli Ali efendi, hatıra göre fetva verme korkusundan, medresenin penceresinden sarkıttığı zembille soruları toplar, yine zembile koyduğu fetvaları aynı pencereden sarkıtır, her kes fetvasını alıp gidermiş.
Bu sayede de müftü efendi adamına göre fetva veriyor denmemiş.
Koalisyonun istikrar ve istimrar (devam ettiren, sürdüren) abidesi Başbakan da, gazetecilerin merak ettiği sorulardan işine yarayanlarını ayni tarzda cevaplandırıp irsal ediyor.
Ola ki, bir gazeteyi tuttuğu söylenmesin diye.
Başka bir şey aranmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024