Dalgalarla boğuşmaktan bıktık artık

Dün İstanbul'da sağnak sağnak yağan yağmur Türkiye'nin en gelişmiş kentinin manzarasını göizler önüne serdi.

İş yerlerini su bastı. Bodrum katlardan can havliyle fırlayan aileler kirli sularda kulaç atarak dalgalarla boğuştu.

En trajikomik olanı da Haliç köprüsünün ve o çok övündüğümüz otobanın birer baraj gölünü sırtında taşıyan manzarasıydı.

Merkezi yönetimin de Belediyelerin de ne kadar ufuk sahibi olduğunu, ne kadar güzel projeler hazırladığını gözler önüne serdi.

Aynı şekilde siyasetimiz de dalgalı. Bir gün Başbakan, bir başka gün diğer ortağı, bu günlerde de kücük ortakları kriz çıkarmasın da piyasalar dalgalanmasın diye dua ediyoruz.

Şimdilerde anamuhalefetin yavruladığı Ampulpartisi sayesinde muhalefet de hayli dalgalanmış durumda.

Siyasetin bu kısır dalgaları ile kotrolden çıkan bir başka dalgalı saha var ki, vatandaş dalgalardan korunmak için kendini zincire vuruyor.

Dövizdeki yükseliş, ekonomiyi çökertiyor, sanayici dolar bizi batıracak diye feryat ediyor.

Sermaye yurt dışında kaçıyor, kaçacak mecali olan beyinler dışarı kapak atıyor.

Nufusunun yarısına yakını kırsalda vatandaşlar ise dalgalı kurun dalgaları arasında inip çıkıyor.

Millet olarak yaşadıklarımızdan bir ders almalıyız. Nereden nereye geldik. Biz bu hale nasıl düştük. Denize düşen yılana sarılır misali hep önümüze sürülen kişileri kurtaracı gördük.

Bu sefer hiç değilse olup bitenlerden ders alıp kişiliği, uslubu, söylemi ve projeleri ile bizden biri olan insanlara dört ellbe sarılalım demeliyiz.