Avrupa Birliği'nin son Brüksel Zirvesi'nde imzalanan bildiride Türkiye'nin önüne konan yeni müzakere şartları herkesi şaşırttı.
AB Liderleri AB'nin geleceğinin şekilleneceği seçim ve anayasal yapı ve özellikle Hıristiyanlık vurgusu konusunda anlaşamazken, Türkiye'ye dayatılan şartlar konusunda tam bir mutabakata vardı.
Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlayabilmek için iki şart daha önümüze kondu: Güneydoğu sorununun çözümü ve ekonomik reformların tamamlanması.
AB'nin 2004 yılı Aralık ayı yaklaştıkça sümen altında tuttuğu şartları yeni bahaneler olarak masaya süreceği sanki bilinmiyormuş gibi sürpriz geldi.
Hele hele AB konusunda bu kadar arzulu bir iktidarın varlığı, Türkiye'yi sindirmekte zorlanan AB ülkeleri için büyük fırsat olmuşken.
AKP iktidar cenahına bakılırsa ortada yeni şart yok.
Güneydoğu meselesi metne ilk kez girmiyormuş. İktidar, "Güneydoğu sorununun ilk defa Mayıs 1999'da Ecevit-Schröder mektuplaşmasında yer verildiğini" savunuyor.
Eh iki lider arasında mektuplaşmadan ibaret bir konunun AKP'nin tavizkar, biraz da lakayt tavrı sayesine AB Konseyi iradesine dönüştüğü de bir gerçek.
AB'nin önce Ecevit'in Kürt sorunu yerine Güneydoğu sorunu deme takıntısından istifade ile mektup teatisiyle yaptıkları vurgu artık AB'nin yeni şartı haline gelmiştir.
AB'nin ekonomik duruma dikkat çekmesi de AB ile müzakereler ciddiye binince yeni mazeretler uyduracağının sinyali olarak değerlendirilebilir.
Esasında hükümet bu şartlar yeni değil derken haklı. Çünkü bütün bu şartlar AB'nin en geniş karar organı olan AB Parlamentosu'nun kararlarında mevcut.
Ancak yılda bir iki kez AB Parlamentosunun toplanıp Türkiye aleyhine aldığı bu kararlar AKP iktidarının teslimiyetçi tutumu sayesinde karşılıklı görüşmelerde önümüze konan şartlara dönüşüyor, bir bir...
Göreceksiniz AB'nin oyalama takvimi yaklaştıkça yeni şartlar olarak sümen altında bekleyen bu Parlamento kararları bir bir Türkiye'nin önüne konacak.
Neler yok ki bu kararlarda. Kıbrıs'ta Türk ordusunun işgalci olduğu, Irak ve Güneydoğuda Kürtleri ezdiği, Ege'den çekilmesi gerektiği, Ermeni ve Rumlara soykırım uyguladığı, Apo'yu affetmesi gerektiği gibi bir yığın zırva.
Büsbütün bunlar gösteriyor ki, AB Türkiye'yi içine almak değil bölmek istiyor.
Gerisi laf-ü güzaf.
AB Liderleri AB'nin geleceğinin şekilleneceği seçim ve anayasal yapı ve özellikle Hıristiyanlık vurgusu konusunda anlaşamazken, Türkiye'ye dayatılan şartlar konusunda tam bir mutabakata vardı.
Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlayabilmek için iki şart daha önümüze kondu: Güneydoğu sorununun çözümü ve ekonomik reformların tamamlanması.
AB'nin 2004 yılı Aralık ayı yaklaştıkça sümen altında tuttuğu şartları yeni bahaneler olarak masaya süreceği sanki bilinmiyormuş gibi sürpriz geldi.
Hele hele AB konusunda bu kadar arzulu bir iktidarın varlığı, Türkiye'yi sindirmekte zorlanan AB ülkeleri için büyük fırsat olmuşken.
AKP iktidar cenahına bakılırsa ortada yeni şart yok.
Güneydoğu meselesi metne ilk kez girmiyormuş. İktidar, "Güneydoğu sorununun ilk defa Mayıs 1999'da Ecevit-Schröder mektuplaşmasında yer verildiğini" savunuyor.
Eh iki lider arasında mektuplaşmadan ibaret bir konunun AKP'nin tavizkar, biraz da lakayt tavrı sayesine AB Konseyi iradesine dönüştüğü de bir gerçek.
AB'nin önce Ecevit'in Kürt sorunu yerine Güneydoğu sorunu deme takıntısından istifade ile mektup teatisiyle yaptıkları vurgu artık AB'nin yeni şartı haline gelmiştir.
AB'nin ekonomik duruma dikkat çekmesi de AB ile müzakereler ciddiye binince yeni mazeretler uyduracağının sinyali olarak değerlendirilebilir.
Esasında hükümet bu şartlar yeni değil derken haklı. Çünkü bütün bu şartlar AB'nin en geniş karar organı olan AB Parlamentosu'nun kararlarında mevcut.
Ancak yılda bir iki kez AB Parlamentosunun toplanıp Türkiye aleyhine aldığı bu kararlar AKP iktidarının teslimiyetçi tutumu sayesinde karşılıklı görüşmelerde önümüze konan şartlara dönüşüyor, bir bir...
Göreceksiniz AB'nin oyalama takvimi yaklaştıkça yeni şartlar olarak sümen altında bekleyen bu Parlamento kararları bir bir Türkiye'nin önüne konacak.
Neler yok ki bu kararlarda. Kıbrıs'ta Türk ordusunun işgalci olduğu, Irak ve Güneydoğuda Kürtleri ezdiği, Ege'den çekilmesi gerektiği, Ermeni ve Rumlara soykırım uyguladığı, Apo'yu affetmesi gerektiği gibi bir yığın zırva.
Büsbütün bunlar gösteriyor ki, AB Türkiye'yi içine almak değil bölmek istiyor.
Gerisi laf-ü güzaf.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014