Arkadaşlar.
Cumhuriyet bir nimettir.
Ucundan oraya-buraya çekiştirebileceğiniz bir bez parçası; buruşturup çöpe atabileceğiniz bir karalama kâğıdı değildir.
Cumhuriyet bir yaşam biçimidir. Özgürlükler ve faziletler silsilesidir. Cumhuriyeti anlamak için onu eğip büken, uzatıp kısaltan, zayıf veya şişman gösteren karnaval çadırlarındaki eğlence aynalarındaki görüntülere göre yorumlayamazsınız. Yüreğinizin sesine kulak vermeli ve dedikodulara değil, gözünüzün gördüklerini algılayan, akıl ve bilim ile sorgulayan, sonuçlarını toplum yararından yana yorumlayan bir anlayış kurgulamalısınız.
Sağlığında Türk halkına cumhuriyeti anlatmaya çalışan sevgili Atatürk "Cumhur, yani halk eli ve halk iradesi ile ülkenin yönetilmesinden, halkın iktidar olmasından" bahsetmiştir. Bu halkın iradesinin medeniyet çerçevesinde oluşacak idarecilerin görevlendirilmesi anlamında tecelli etmesi demektir.
Türkiye Cumhuriyeti dünya üzerindeki hiçbir cumhuriyet idaresine benzemez. Kendine has, kendine özgü, bir araya geldiği coğrafyadan kaynaklanan ve geçtiği tarihi süreçten kaynaklanan kural ve alışkanlıkları devletin birliğini ve bütünlüğünü; halkın refah ve geleceğini garanti eden, sevgili Atatürk'ün ifade ettiği gibi ülkeyi özenilen diğer medeni ülkeler seviyesine erişmesi için akıl ve bilim yolu ile çalışmak gerektiğini, kendini Türk olarak gören ve kabul edenlerin yaşadığı ve yaşayacağı bir düzen
Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değildir. Söz ve fikir özgürlüğü, çalışma özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, iş kurma ve iş yeri açma özgürlüğü, giyim ve kuşam özgürlüğü, istidat gösterdiğiniz bir meslek için tahsilinizi yapabilme özgürlüğü, yaşamak istediğiniz yeri seçme özgürlüğü ve inanç özgürlüğü, seçme ve seçilme özgürlüğü gibi pek çok özgürlük olarak ifade edilmiştir.
Bunlardan birisi kısıtlanıyorsa onun adı cumhuriyet idaresi değildir. Pek çok ülke cumhuriyet rejimi ile idare edildiğini iddia edebilir. Ancak onlara inanmayın. Eğer yukarıdaki kriterlerden birisi ihmal edilmiş ise o rejim bizim anladığımız manada bir cumhuriyet değildir.
***
Bugün halkın büyük bir kitlesinin anlayamadığı şey budur. Eleştiriyi devlet düşmanlığı olarak görmek, kıyafet özgürlüğünü başörtüsü ile sınırlamak; seyahat ve yerleşme özgürlüğünü göçmenlere hak olarak görmek, öğretmenleri dinsizlikle suçlayarak okullara imam atamak gibi bir anlayış laik ve çağdaş bir anlayışın, dünya devletini temsil eden bir cumhuriyet değildir.
Cumhuriyetin kuruluşunda temel değerler olarak kabul edilen; yenilenmesi mümkün iken eskidiği iddia edilerek temel ihtiyaçlarımızı temin eden, savunmamızın kurumları olan fabrikaları yabancılara satmak, kendi çıkarabileceği madenleri iş adamlarımız ve teknolojilerimiz yetersiz diyerek başka ülkelerin inisiyatifine kontrolüne vermek Türkiye Cumhuriyetinin rejimi ile bağdaşmaz.
Ülkemizde kurulu yan sanayi, pek çok üst kuruma ürettiği alt yapı ve yardımcı malzeme ile katkı sağladığı gibi, ülke sanayisinde üzüm salkımı gibi birbirine bağlı ve çok hayati sıralı pek çok küçük ve orta ölçekli işletme oluşmasına neden olmuştur. Bu küçük işletmeleri dikkate almamak, ülke imkânları ve sınırları dışında dünya ortaklıkları gibi ifadeler ile büyük kuruluşlara yem edilmelerinden ve kapanmalarından başka bir işe yaramamaktadır. Yenilenmesi veya gerekli modernizasyonu gerçekleştirmek mümkün iken, bu işler için müesseselere fırsat vermemek akıl ve izanla ifade edilebilir şeyler değildir.
Cumhuriyetin hiçbir döneminde milli paramız şu andaki kadar değerini yitirmemiştir. Milli bir ekonomi modeli oluşturulmaması veya daha önceki modelleri ekonomi kurmaylarınca değişen kadrolar ile yaz-boz tahtasına çevrilmiş bir türlü rayına oturtulamamıştır enflasyon katlamış, sokaklar yakıt alamadığı için açık hava otoparkına dönüşmüştür.
Lüks ve modern arabaları; aynı ayardaki rezidanslar, bahçeli, yüzme havuzlu saray yavrusu daireleri azınlıkta kalan veya sonradan zengin olmuş iş adamlarınca doldurmak, bunları sahibinin kim olduğuna bakılmaksızın ülkenin zenginlik göstergesi gibi sergilemek asla cumhuriyetin kuruluşundaki toplu kalkınma hamlesinin bir parçası gibi görmek mümkün değildir.
Yeterli arsa üretilemediğinden Türk vatanında yaşayan, cumhur dediğimiz dar gelirli insanımızın ev sahibi olması, kendi arabasını alması, kendi vatanındaki imkânlar ile üretilen arabaları alamaması ülkedeki açlık sınırı açısından önemli bir göstergedir. Bankalardaki kredi imkânları hiçbir dönemde olmadığı kadar bollaşmış, ancak faizlerde o oranda yükselmiştir.
Bugün en güzel kıyılar, dağlardaki devlet tesisleri bile yabancılara kiralanarak veya satılmıştır. Cumhurun faydalanmasından uzaklaştırılmıştır. Ülkenin en mazbut kentleri ve ana semtleri nargile fokurdatan, çocuk ve gençleri özendiren görüntülere sahip yabancılar ile dolmuştur.
***
Hiçbir dönemde ormanlara, milli parklar tabiat eserlerimiz bu kadar zarar görmemiştir. Milli eğitimin yaz-boz tahtasına döndüğü, Arapçanın neredeyse ana dil muamelesi gördüğü, devrim kanunlarının saf dışı bırakıldığı bir dönem de yaşanmamıştır.
Bugün cumhuriyete, Atatürk'e, milli ve manevi değerlerimize yapılan saldırılar; dış güçlerin Türk halkının direnişini kırmak, herkesi birbirine düşürerek ülkeyi bölmek isteyenlerin, dinsel propagandalar ile önce halkı birbirine kutuplaştırma çabalarından başka bir şey değildir.
Böyle bir dönemde herkesin uyanık olması, bizim temel harcımız ve birleştirici çimentomuz olan cumhuriyet ve Atatürk ilkelerinden ödün vermemek, kendini din uleması zannedenlerin sözlerine itibar etmemek, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için önümüze engel koyanlar ile mücadele etmemiz gerekmektedir.
Bu ülke her zaman cumhur eli ile ve Cumhuriyet ile idare edilmiş, bunu hazmedemeyenleri bünyesindeki bir hastalık olarak kabul edip oyun dışı bırakmıştır.
Unutulmamalıdır ki, aramızdan hiç kimse hayatını bu ülkenin geleceğine vakfetmiş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün zekâsına erişebilmiş veya onu geçebilmiş değiliz.
Ülkemizi cumhur eli ile ve Cumhuriyet ile yönetmeye, bunun dışında düşler kuranlara bunun ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya devam etmeliyiz.
Yaşasın cumhur, Yaşasın Cumhuriyet!
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024