Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğunu söylemiştik dünkü yazımızda. Türkiye ya milli bir proje ile kendine gelecek, kurtulacak; ya da kapitalist emperyalistlerin elinde oyuncak olup tükenecektir.
Allah, milleti korusun, elbette çözümden, kurtuluştan başka bir şey düşünmek mümkün değildir. Öyleyse bunun öncelikli şartı nedir. Türkiye kurtuluş için ne yapmalıdır?
Görülen ilk hastalık o ki, ülkede bir güven problemi yaşanıyor. Kişiler ve kurumlar bir birlerine güvenmiyorlar.
Bu güvensizliği pompalayan açık ve gizli eller var.
Bir ara bir bürokratla sohbet ediyoruz. Söz bir yerlere geliyor. Bey efendi şöyle diyor.
"Bize göre camiler birer üstür" Hayretle dinliyorum ve gereken cevabı veriyorum.
Şimdi gelin durup düşünelim. Milli marşımızda dahi yer alan ezan, şehadet gibi unsurlara rağmen, akıllı görünen bir zat çıkıp ".. camiler birer üstür" diyebiliyor.
Bu örnek, konunun anlaşılması için enteresan bir anlam taşıyor. Yurt için ölenine şehit, kalanına gazi diyen bir milletin çocuğu, hangi tesir ve telkinle olacak ki, Camisine bu yakıştırmayı yapabiliyor?
Evet milli birliğin sağlanmasında maddi ve manevi direncin güçlendirilmesinde, karşılıklı güven şarttır ve de esastır.
Çeşitli kesimleri ve kişileri birbirine karşı kışkırtan fitne ocakları vardır. Değerlere dil uzatan, el uzatanları vardır. Ülkeyi parçalamak ve yutmak isteyenler var. Herkes ve herkesim son derece ayık olmalı, ne yaptığına, ne dediğine dikkat etmelidir.
Ele geleni yiyen, dile geleni diyen bir anlayış, karşılıklı güveni sarsar ve milli direnci kırar. Niyeti ne olursa olsun eninde sonunda zararlı olur. Özellikle devlet erkini kullanmada yetki sahibi olanların, medyanın ve etkin kesimlerin ve kişilerin güven sarsıcı söz ve davranışlardan sakınması gerekir.
Milli birliğini halletmemiş olanların, yarınlarına ümitle bakmaları, karamsarlıklarını iyimserliğe tebdil etmeleri çok zor, belki de imkansızdır.
Yol ayrımında bulunan Türkiye'nin milli birliğini ve direncini koruması için üstün morale, ümite ve iyimserliğe ihtiyacı sonsuzdur.
Yarınları çıkılmaz karanlık olarak göstermek, tarihten ve bayraktan soğutacak söz ve tavırlardan sakınmak gerekir.
Almanya'da, Alman vatandaşı olma teşvikleri, ABD ve diğer ülkelere hicret projeleri milli kaynaklı değildir. Şu vatanda oturup, toprağına, taşına sahip çıkmak gerekir.
Varsa maddi ve ilmi bir birikim bu ülke üzerinde hayata geçirilmelidir.
Emekli bir öğretmenle konuşuyorum. 28 yaşındaki oğlunun ABD'de olduğunu, Türkiye'ye dönmek istemediğini söylüyor. Devam eden sohbette oğlunun bekar olduğunu fakat bir kız arkadaşıyla birlikte olduğunu ifade ediyor. 25 yaşında olan üniversite mezunu kızın da ABD'ye gitmek istediğini söylüyor.
28 yaşında oğlan bekar ve ABD'de bir kızla yaşıyor. 25 yaşında bekar bir kız o da ABD yolcusu. İnsan gerçekten ürküyor. İster istemez nereye gidiyoruz diye sormak zorunda kalıyor.
Çözüm bu milletin birbirine güvenmesinden, milli benliğine itimat etmesinden ve milli projelerle yarınların aydınlık olacağına inanmasından geçiyor.
İşte farklı bir ses Prof. Dr. Haydar Baş Bey. "Ben müsaade edilirse 24 saatte düzeltirim" diyor.
Öyleyse bu milli sese, bu soylu direnişe kulak vermek, fırsat vermek bir görev olmuştur.
Ülkemin top yekün denenmişlerini eski, yeni veya başka sıfatlarla kim olursa olsun, şöyle bir kenara koyup; inançla iddiasını ve projesini sunan Prof. Dr. Haydar Baş Beye fırsat vermek gerekir.
Bu milleti, emperyalist kapitalistlerin çöplüğünde daha fazla tutmak kimsenin haddine olmamalıdır.
Allah, milleti korusun, elbette çözümden, kurtuluştan başka bir şey düşünmek mümkün değildir. Öyleyse bunun öncelikli şartı nedir. Türkiye kurtuluş için ne yapmalıdır?
Görülen ilk hastalık o ki, ülkede bir güven problemi yaşanıyor. Kişiler ve kurumlar bir birlerine güvenmiyorlar.
Bu güvensizliği pompalayan açık ve gizli eller var.
Bir ara bir bürokratla sohbet ediyoruz. Söz bir yerlere geliyor. Bey efendi şöyle diyor.
"Bize göre camiler birer üstür" Hayretle dinliyorum ve gereken cevabı veriyorum.
Şimdi gelin durup düşünelim. Milli marşımızda dahi yer alan ezan, şehadet gibi unsurlara rağmen, akıllı görünen bir zat çıkıp ".. camiler birer üstür" diyebiliyor.
Bu örnek, konunun anlaşılması için enteresan bir anlam taşıyor. Yurt için ölenine şehit, kalanına gazi diyen bir milletin çocuğu, hangi tesir ve telkinle olacak ki, Camisine bu yakıştırmayı yapabiliyor?
Evet milli birliğin sağlanmasında maddi ve manevi direncin güçlendirilmesinde, karşılıklı güven şarttır ve de esastır.
Çeşitli kesimleri ve kişileri birbirine karşı kışkırtan fitne ocakları vardır. Değerlere dil uzatan, el uzatanları vardır. Ülkeyi parçalamak ve yutmak isteyenler var. Herkes ve herkesim son derece ayık olmalı, ne yaptığına, ne dediğine dikkat etmelidir.
Ele geleni yiyen, dile geleni diyen bir anlayış, karşılıklı güveni sarsar ve milli direnci kırar. Niyeti ne olursa olsun eninde sonunda zararlı olur. Özellikle devlet erkini kullanmada yetki sahibi olanların, medyanın ve etkin kesimlerin ve kişilerin güven sarsıcı söz ve davranışlardan sakınması gerekir.
Milli birliğini halletmemiş olanların, yarınlarına ümitle bakmaları, karamsarlıklarını iyimserliğe tebdil etmeleri çok zor, belki de imkansızdır.
Yol ayrımında bulunan Türkiye'nin milli birliğini ve direncini koruması için üstün morale, ümite ve iyimserliğe ihtiyacı sonsuzdur.
Yarınları çıkılmaz karanlık olarak göstermek, tarihten ve bayraktan soğutacak söz ve tavırlardan sakınmak gerekir.
Almanya'da, Alman vatandaşı olma teşvikleri, ABD ve diğer ülkelere hicret projeleri milli kaynaklı değildir. Şu vatanda oturup, toprağına, taşına sahip çıkmak gerekir.
Varsa maddi ve ilmi bir birikim bu ülke üzerinde hayata geçirilmelidir.
Emekli bir öğretmenle konuşuyorum. 28 yaşındaki oğlunun ABD'de olduğunu, Türkiye'ye dönmek istemediğini söylüyor. Devam eden sohbette oğlunun bekar olduğunu fakat bir kız arkadaşıyla birlikte olduğunu ifade ediyor. 25 yaşında olan üniversite mezunu kızın da ABD'ye gitmek istediğini söylüyor.
28 yaşında oğlan bekar ve ABD'de bir kızla yaşıyor. 25 yaşında bekar bir kız o da ABD yolcusu. İnsan gerçekten ürküyor. İster istemez nereye gidiyoruz diye sormak zorunda kalıyor.
Çözüm bu milletin birbirine güvenmesinden, milli benliğine itimat etmesinden ve milli projelerle yarınların aydınlık olacağına inanmasından geçiyor.
İşte farklı bir ses Prof. Dr. Haydar Baş Bey. "Ben müsaade edilirse 24 saatte düzeltirim" diyor.
Öyleyse bu milli sese, bu soylu direnişe kulak vermek, fırsat vermek bir görev olmuştur.
Ülkemin top yekün denenmişlerini eski, yeni veya başka sıfatlarla kim olursa olsun, şöyle bir kenara koyup; inançla iddiasını ve projesini sunan Prof. Dr. Haydar Baş Beye fırsat vermek gerekir.
Bu milleti, emperyalist kapitalistlerin çöplüğünde daha fazla tutmak kimsenin haddine olmamalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002