ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in Türkiye'yi özür dilemeye çağıran "küstah"'ça açıklamaları zihinlerimizi kışkırtması açısından iyi oldu.
Çünkü basireti ABD tarafından bağlanmış medya ve aydınlarımız İkinci Dünya Savaşı'nın üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ çalılıkta gizlenen Japon askeri gibi davranıyordu.
Irak'ı işgal sürecinde ABD ile Türkiye'nin değil stratejik müttefiklik, karşılıklı düşman konumuna yerleştiğini görmezlikten geliyorlardı.
Wolfowitz, Türk elitini adeta uykudan uyandırdı.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı'nın açıklamaları karşısında en büyük şoku askeri cenah yaşadı.
Perşembe gecesi iki televizyon kanalında yapılan konu ile ilgili tartışmalarda emekli generallerin hırçın çıkışlarında bu şokun izlerini gördüm.
Eğer bazı emekli diplomatlar imdatlarına yetişmeseydi komutanlar dertlerini anlatmaya mecal bulamayacaklardı.
Wolfowitz'in, Türk ordusu beklediğimiz liderliği gösteremedi, eleştirileri hatırlatılınca emekli paşalarımız, "Türk ordusunun demokrasiye bağlılığından" dem vurarak "daha ne yapabilirdik" savunmasına geçtiler.
Ancak, bazı büyükelçiler ABD yetkilileri ile yaptıkları yüzyüze görüşmelerden anektodlar aktararak ABD'lilerin şu sorularına cevap istediler:
"Türban gibi basit meselelerde demokratik geleneği zorlayan Türk ordusu, savaş gibi doğrudan kendilerinin görev sahasına giren konuda niçin öncülük yapmadılar?
Bu ve benzeri salvolarla bunalan emekli komutanlar suskunluğa gömülünce CHP'li emekli diplomat bir nebze cevap verir gibi oldu.
Meclis Dışişleri Komisyonu'na Bakan Yakışla birlikte gelen iki generalimizin "ABD doksan bin askerini Anadolu'ya yerleştirmek istiyor ama, Türk ordusunu Kuzey Irak'ta kesinlikle görmek istemiyor" sözlerini hatırlatarak "ABD'nin iyi niyetli müttefik olmadığını ima ediyordu.
Emekli komutan bu pası alarak Çekiç Güç'ten bu yana ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK ile ilişki halinde olduğunu, 1997 yılında 5000 bin Kürt'ü Guam Adası'na uçakla taşıyarak bağımsız Kürt devletinin temellerini attığını söylüyordu.
Bu açıklamalar karşısında hiç kimse şu soruları sormayı ne hikmetse akıl edemiyordu:
Madem bunları biliyordunuz neden göz yumdunuz?
Madem ki ABD, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini delik deşik etti neden işgal koalisyonunun bir parçası olduk?
Ve bundan sonra Türkiye'nin güvenlik çıkarları G.Doğu'da, Kıbrıs'ta, Ege'de nasıl korunacak?
Türkiye'nin sivil-asker, devlet-millet bütünlüğünü sağlayarak bu sorulara cevap araması lazım.
Türkiye'yi kıskaca almak isteyen güçler, sürekli iç gerilimleri körükleyerek kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışıyorlar. Herkes bunu görerek adım atmalı.
Çünkü basireti ABD tarafından bağlanmış medya ve aydınlarımız İkinci Dünya Savaşı'nın üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ çalılıkta gizlenen Japon askeri gibi davranıyordu.
Irak'ı işgal sürecinde ABD ile Türkiye'nin değil stratejik müttefiklik, karşılıklı düşman konumuna yerleştiğini görmezlikten geliyorlardı.
Wolfowitz, Türk elitini adeta uykudan uyandırdı.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı'nın açıklamaları karşısında en büyük şoku askeri cenah yaşadı.
Perşembe gecesi iki televizyon kanalında yapılan konu ile ilgili tartışmalarda emekli generallerin hırçın çıkışlarında bu şokun izlerini gördüm.
Eğer bazı emekli diplomatlar imdatlarına yetişmeseydi komutanlar dertlerini anlatmaya mecal bulamayacaklardı.
Wolfowitz'in, Türk ordusu beklediğimiz liderliği gösteremedi, eleştirileri hatırlatılınca emekli paşalarımız, "Türk ordusunun demokrasiye bağlılığından" dem vurarak "daha ne yapabilirdik" savunmasına geçtiler.
Ancak, bazı büyükelçiler ABD yetkilileri ile yaptıkları yüzyüze görüşmelerden anektodlar aktararak ABD'lilerin şu sorularına cevap istediler:
"Türban gibi basit meselelerde demokratik geleneği zorlayan Türk ordusu, savaş gibi doğrudan kendilerinin görev sahasına giren konuda niçin öncülük yapmadılar?
Bu ve benzeri salvolarla bunalan emekli komutanlar suskunluğa gömülünce CHP'li emekli diplomat bir nebze cevap verir gibi oldu.
Meclis Dışişleri Komisyonu'na Bakan Yakışla birlikte gelen iki generalimizin "ABD doksan bin askerini Anadolu'ya yerleştirmek istiyor ama, Türk ordusunu Kuzey Irak'ta kesinlikle görmek istemiyor" sözlerini hatırlatarak "ABD'nin iyi niyetli müttefik olmadığını ima ediyordu.
Emekli komutan bu pası alarak Çekiç Güç'ten bu yana ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK ile ilişki halinde olduğunu, 1997 yılında 5000 bin Kürt'ü Guam Adası'na uçakla taşıyarak bağımsız Kürt devletinin temellerini attığını söylüyordu.
Bu açıklamalar karşısında hiç kimse şu soruları sormayı ne hikmetse akıl edemiyordu:
Madem bunları biliyordunuz neden göz yumdunuz?
Madem ki ABD, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini delik deşik etti neden işgal koalisyonunun bir parçası olduk?
Ve bundan sonra Türkiye'nin güvenlik çıkarları G.Doğu'da, Kıbrıs'ta, Ege'de nasıl korunacak?
Türkiye'nin sivil-asker, devlet-millet bütünlüğünü sağlayarak bu sorulara cevap araması lazım.
Türkiye'yi kıskaca almak isteyen güçler, sürekli iç gerilimleri körükleyerek kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışıyorlar. Herkes bunu görerek adım atmalı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014