Cennet’e girme vesilesi Zikrullah -1-
Şüphesiz en büyük mükâfat, Cenâb-ı Hakk'ın rızasıdır. Bir de bunun yanında Cenâb-ı Hakk, taat ve iman ehli olanlar için nimet olarak Cennetlerini hazırlamıştır. Cennet, insanın bu dünya hayatında hayal dahi edemeyeceği nimetlerle dolu bir yerdir
21.10.2024 08:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede şöyle buyurdu: "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır."
Şüphesiz en büyük mükâfat, Cenâb-ı Hakk'ın rızasıdır. Bir de bunun yanında Cenâb-ı Hakk, taat ve iman ehli olanlar için nimet olarak Cennetlerini hazırlamıştır. Cennet, insanın bu dünya hayatında hayal dahi edemeyeceği nimetlerle dolu bir yerdir:
Cenâb-ı Hakk, Cennet ve Cennet ehlini şöyle tarif buyuruyor: "Takvâ sahiplerine vaad olunan Cennet'in özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir."
"Tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler."
"Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş hûriler vardır."
Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde Cennet ve Cennet ehlini şöyle anlatıyor: Ebû Hureyre, "Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve âlihi) sordum: 'Ey Allah Resûlü! Yaratıklar neden yaratıldılar?'
'Sudan.'
'Cennet'in yapısı nedir?'
'Bir kerpici gümüş, bir kerpici altın, harcı keskin kokulu misk, döşemesi inci ve yakut, toprağı ise za'feran (safran) olup, oraya giren mutlu olur, umutsuz olmaz, ebedî olur, ölmez. Ne giydikleri eskir, ne de gençlikleri tükenir' buyurdu."
Enes'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sabahleyin ya da öğleden sonra Allah yolunda yürümek, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Sizden birinin Cennet'te yayı kadar ya da avucu kadar olan yeri, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Eğer Cennet kadınlarından bir kadın yer ehline görünseydi, dünyayı ve içindekilerini aydınlığa boğar ve ikisinin arasını da güzel koku ile doldururdu. Onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."
Ebû Saîd'den, "Cennet ehlinin en aşağı derecesinde bulunan kişinin seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki eşi olacaktır. Ayrıca onun için inci, zeberced ve yakuttan yapılmış bir çadır dikilecek ve bunun uzunluğu Câbiye ile San'a arası kadar olacaktır."
Sa'd'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Eğer Cennet'te olan şeylerden bir tırnaklık miktar görünseydi, yer ile gök arasını süse boğardı. Eğer Cennet ehlinden bir adam görünüp bileziklerini gösterseydi, güneşin, yıldızların ışıklarını bastırdığı gibi güneşin ışığını bastırırdı."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet'te, bal denizi, şarap denizi, süt denizi ve su denizi bulunmaktadır. Diğer nehirler bunlardan çıkacaktır."
Ebû Eyyûb el-Ensarî'den (radiyallahu anh); "Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir bedevî gelip şöyle dedi:
'Ey Allah Resûlü! Ben atı severim, acaba Cennet'te at var mıdır?' O (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle cevap verdi:
'Cennet'e girersen, sana yakuttan iki kanadı bulunan bir at getirilecektir. Ona bindirileceksin, sonra onunla istediğin yere uçacaksın.'"
Ebû Saîd'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet ehli, küçük olsun büyük olsun Cennet'e otuz yaşında olarak girecektir. Bu yaş asla değişmez.' Sonra da, 'Başlarında taçlar vardır, onun bir incisi doğu ile batı arasını aydınlatacak kadar parlar' dedi."
İbnü'l-Müseyyeb (radiyallahu anh) şunları nakletti: "Ebû Hureyre'ye rastladım. Dedi ki: 'Allah'tan seninle Cennet çarşısında buluşmak için niyaz ediyorum.'
'Cennet'te çarşı var mıdır?' diye sordum.
'Evet. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bana şöyle anlattı:
Cennet ehli Cennet'e girdiklerinde amellerinin derecelerine göre yerleşecekler. Sonra onlara dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre Rab'lerini ziyaret etmelerine izin verilecek.
Onlara, Allah'ın Arş'ı gösterilecek. Onlara Cennet bahçelerinden bir bahçede gözükecektir. Onlara, nur minberleri, inci minberleri, yakut minberleri, zeberced minberleri, altın minberleri ve gümüş minberleri kurulacak.
En aşağı dereceli kişileri bile -ki içlerinde aşağı dereceli kimse yoktur- misk yığını üzerinde oturacak. Kürsî sahiplerinin onlardan daha üstün meclisleri bulunduğunu görmezler.'
Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! Rabb'imizi görecek miyiz?'
"Evet. Güneşi görmek için birbirinizi iter misiniz ya da mehtap gecesi dolunayı seyrederken birbirinizi itip sıkıntıya girer misiniz?' buyurdu.
'Hayır' dedik. Bunun üzerine buyurdu ki:
'Cennet'te de Rabbinizi görmekte de öyle birbirinizi itmeyecek, sıkıntıya girmeden cemâlini müşahade edeceksiniz. O mecliste Allah'ın yanında bulunup ona muhatap olmayacak hiç kimse olmayacaktır.
Hatta onlardan bir adama, 'ey fülan oğlu fülan, falan falan günde böyle böyle dediğini hatırlıyor musun?' deyip onun bazı yaramaz davranışlarını hatırlatacak. O adam da şöyle diyecek: 'Ey Rabb'im! Beni bağışlamadın mı?'
'Evet, bağışladım; mağfiretimin bol oluşu sayesinde bu makama ulaştın' buyuracak. Onlar öyle karşılıklı sohbet ederlerken, üzerlerinde bir bulut belirecek ve onlara güzel bir koku yağdıracak. O zamana kadar koklamadıkları çok güzel bir koku.
Rabbimiz şöyle buyuracak: 'Haydi sizin için hazırladığım büyük bağışa kalkın! Canınızın çektiğini alın!'
Hemen meleklerin çepeçevre sardıkları bir çarşıya gideceğiz. Oradan canımızın çektiği her şeyi alışveriş yapmaksızın alıp yükleneceğiz. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan aklının tahayyül edemediği güzel şeyler, lezzetli nimetler...
O çarşıda Cennet ehli birbirine rastlayacaklar. Yüksek menzilinden aşağı doğru inerken kendinden daha aşağıda olan kimseye -ki gerçi orada aşağılık yoktur- rastlayacak. O kendi üstündeki göz kamaştıran elbiseyi görünce, dehşete kapılacak.
Ancak daha söz ve sohbetleri bitmeden ondan daha güzel elbise kendisine sunulacaktır. Çünkü orada mahzun olmak, üzülmek ve meraklanmak yoktur. Sonra oradan evlerimize döneceğiz, hanımlarımız her birimizi karşılayıp;
'Merhaba, hoş geldiniz! Bizi terk ettiğindeki güzelliğinden daha bir güzellik ve neşe ile geldiniz!' deyip hayret ve şaşkınlıklarını ifade edecekler ve biz de onlara şöyle diyeceğiz:
'Bugün Rabb'imiz Cebbâr'ı ziyaret ettik. İşte (bundan dolayı) şimdiki gibi bir güzelliğe bürünmüş olmayı hak ediyoruz.'"
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Cennet'e giren mutlu olacak, hiç üzülmeyecek, ne elbisesi eskiyecek, ne de gençliği tükenecektir."
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet'e ilk girecek olan zümre, yüzleri mehtap gecesindeki ay gibi olan insanlardır. Sonra bunları yüzleri semâdaki en parlak yıldız gibi parlayan kişiler takip ederler.
Cennetlikler ne küçük, ne de büyük abdest bozarlar, ne tükürür, ne de sümkürürler. Tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıkları ödağacından, hanımları hûrilerden olacaktır. Yaradılışları bir tek adam; altmış arşın uzunluğundaki babaları Âdem'in sûretinde olacaklardır."
Âyet ve hadislerden anlaşıldığına göre, Cennet ve Cehennem sabittir. Yok olmayacaktır. Cennet'e bir giren, bir daha oradan dışarı çıkmayacaktır. Orada ölüm yoktur, ebedî bir hayat vardır. Orada nimetler sonsuzdur. İnsan bunları hayal dahi edemez. Cennet ehli ebedî bir saadet içindedir.
Cennet'e girmenin birinci şartı, iman ehli olmaktır. Daha sonra sâlih ameller ve güzel ahlâk gelir. Bütün ibâdetler Allah'ı zikir için yapılır. Zikir ibâdetlerin özüdür. Güzel ahlâka ise, nefis terbiyesi ve tezkiyesi ile ulaşılır. Bunun yolu da Allah'ı zikretmektir.
Zikrullahın Cennet'e ulaştıran amel olduğunu bildiren hadisler pek çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Geceleyin yürütüldüğümde (İsrâ gecesi) İbrâhim'i gördüm. Bana dedi ki:
Ümmetine benden selâm söyle! Onlara Cennet'in çok güzel olduğunu, toprağının misk gibi olduğunu, suyunun çok tatlı ve lezzetli olduğunu, dümdüz olduğunu, dikilen ağaçlarının da Sübhanallahi velhamdü lillahi velâ ilâhe ilallahü vellahu ekber olduğunu bildir."
"Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat ves-Sağîr"de şu ilaveyi eklediler: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billah."
Câbir'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim 'Sübhanallahi'l-Azîm ve bi-hamdih' derse ona Cennet'te bir hurma ağacı dikilir."
Abdullah İbn Ömer'den: "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim sırf Allah için 'Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerîke leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüvel-Hayyüllezî lâ yemûtu bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse, Allah onu Naîm Cennetine koyar."
Ebu Mûsa el-Eş'arî (r.a.) rivâyet etmiştir: "Sana Cennet hazinelerinden birinin yolunu bildireyim mi?" dedi.
Ben de, "Evet, bildir ey Allah'ın Resulü!" dedim.
"Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" buyurdu. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Şüphesiz en büyük mükâfat, Cenâb-ı Hakk'ın rızasıdır. Bir de bunun yanında Cenâb-ı Hakk, taat ve iman ehli olanlar için nimet olarak Cennetlerini hazırlamıştır. Cennet, insanın bu dünya hayatında hayal dahi edemeyeceği nimetlerle dolu bir yerdir:
Cenâb-ı Hakk, Cennet ve Cennet ehlini şöyle tarif buyuruyor: "Takvâ sahiplerine vaad olunan Cennet'in özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir."
"Tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler."
"Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş hûriler vardır."
Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde Cennet ve Cennet ehlini şöyle anlatıyor: Ebû Hureyre, "Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve âlihi) sordum: 'Ey Allah Resûlü! Yaratıklar neden yaratıldılar?'
'Sudan.'
'Cennet'in yapısı nedir?'
'Bir kerpici gümüş, bir kerpici altın, harcı keskin kokulu misk, döşemesi inci ve yakut, toprağı ise za'feran (safran) olup, oraya giren mutlu olur, umutsuz olmaz, ebedî olur, ölmez. Ne giydikleri eskir, ne de gençlikleri tükenir' buyurdu."
Enes'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sabahleyin ya da öğleden sonra Allah yolunda yürümek, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Sizden birinin Cennet'te yayı kadar ya da avucu kadar olan yeri, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Eğer Cennet kadınlarından bir kadın yer ehline görünseydi, dünyayı ve içindekilerini aydınlığa boğar ve ikisinin arasını da güzel koku ile doldururdu. Onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."
Ebû Saîd'den, "Cennet ehlinin en aşağı derecesinde bulunan kişinin seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki eşi olacaktır. Ayrıca onun için inci, zeberced ve yakuttan yapılmış bir çadır dikilecek ve bunun uzunluğu Câbiye ile San'a arası kadar olacaktır."
Sa'd'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Eğer Cennet'te olan şeylerden bir tırnaklık miktar görünseydi, yer ile gök arasını süse boğardı. Eğer Cennet ehlinden bir adam görünüp bileziklerini gösterseydi, güneşin, yıldızların ışıklarını bastırdığı gibi güneşin ışığını bastırırdı."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet'te, bal denizi, şarap denizi, süt denizi ve su denizi bulunmaktadır. Diğer nehirler bunlardan çıkacaktır."
Ebû Eyyûb el-Ensarî'den (radiyallahu anh); "Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir bedevî gelip şöyle dedi:
'Ey Allah Resûlü! Ben atı severim, acaba Cennet'te at var mıdır?' O (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle cevap verdi:
'Cennet'e girersen, sana yakuttan iki kanadı bulunan bir at getirilecektir. Ona bindirileceksin, sonra onunla istediğin yere uçacaksın.'"
Ebû Saîd'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet ehli, küçük olsun büyük olsun Cennet'e otuz yaşında olarak girecektir. Bu yaş asla değişmez.' Sonra da, 'Başlarında taçlar vardır, onun bir incisi doğu ile batı arasını aydınlatacak kadar parlar' dedi."
İbnü'l-Müseyyeb (radiyallahu anh) şunları nakletti: "Ebû Hureyre'ye rastladım. Dedi ki: 'Allah'tan seninle Cennet çarşısında buluşmak için niyaz ediyorum.'
'Cennet'te çarşı var mıdır?' diye sordum.
'Evet. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bana şöyle anlattı:
Cennet ehli Cennet'e girdiklerinde amellerinin derecelerine göre yerleşecekler. Sonra onlara dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre Rab'lerini ziyaret etmelerine izin verilecek.
Onlara, Allah'ın Arş'ı gösterilecek. Onlara Cennet bahçelerinden bir bahçede gözükecektir. Onlara, nur minberleri, inci minberleri, yakut minberleri, zeberced minberleri, altın minberleri ve gümüş minberleri kurulacak.
En aşağı dereceli kişileri bile -ki içlerinde aşağı dereceli kimse yoktur- misk yığını üzerinde oturacak. Kürsî sahiplerinin onlardan daha üstün meclisleri bulunduğunu görmezler.'
Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! Rabb'imizi görecek miyiz?'
"Evet. Güneşi görmek için birbirinizi iter misiniz ya da mehtap gecesi dolunayı seyrederken birbirinizi itip sıkıntıya girer misiniz?' buyurdu.
'Hayır' dedik. Bunun üzerine buyurdu ki:
'Cennet'te de Rabbinizi görmekte de öyle birbirinizi itmeyecek, sıkıntıya girmeden cemâlini müşahade edeceksiniz. O mecliste Allah'ın yanında bulunup ona muhatap olmayacak hiç kimse olmayacaktır.
Hatta onlardan bir adama, 'ey fülan oğlu fülan, falan falan günde böyle böyle dediğini hatırlıyor musun?' deyip onun bazı yaramaz davranışlarını hatırlatacak. O adam da şöyle diyecek: 'Ey Rabb'im! Beni bağışlamadın mı?'
'Evet, bağışladım; mağfiretimin bol oluşu sayesinde bu makama ulaştın' buyuracak. Onlar öyle karşılıklı sohbet ederlerken, üzerlerinde bir bulut belirecek ve onlara güzel bir koku yağdıracak. O zamana kadar koklamadıkları çok güzel bir koku.
Rabbimiz şöyle buyuracak: 'Haydi sizin için hazırladığım büyük bağışa kalkın! Canınızın çektiğini alın!'
Hemen meleklerin çepeçevre sardıkları bir çarşıya gideceğiz. Oradan canımızın çektiği her şeyi alışveriş yapmaksızın alıp yükleneceğiz. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan aklının tahayyül edemediği güzel şeyler, lezzetli nimetler...
O çarşıda Cennet ehli birbirine rastlayacaklar. Yüksek menzilinden aşağı doğru inerken kendinden daha aşağıda olan kimseye -ki gerçi orada aşağılık yoktur- rastlayacak. O kendi üstündeki göz kamaştıran elbiseyi görünce, dehşete kapılacak.
Ancak daha söz ve sohbetleri bitmeden ondan daha güzel elbise kendisine sunulacaktır. Çünkü orada mahzun olmak, üzülmek ve meraklanmak yoktur. Sonra oradan evlerimize döneceğiz, hanımlarımız her birimizi karşılayıp;
'Merhaba, hoş geldiniz! Bizi terk ettiğindeki güzelliğinden daha bir güzellik ve neşe ile geldiniz!' deyip hayret ve şaşkınlıklarını ifade edecekler ve biz de onlara şöyle diyeceğiz:
'Bugün Rabb'imiz Cebbâr'ı ziyaret ettik. İşte (bundan dolayı) şimdiki gibi bir güzelliğe bürünmüş olmayı hak ediyoruz.'"
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Cennet'e giren mutlu olacak, hiç üzülmeyecek, ne elbisesi eskiyecek, ne de gençliği tükenecektir."
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet'e ilk girecek olan zümre, yüzleri mehtap gecesindeki ay gibi olan insanlardır. Sonra bunları yüzleri semâdaki en parlak yıldız gibi parlayan kişiler takip ederler.
Cennetlikler ne küçük, ne de büyük abdest bozarlar, ne tükürür, ne de sümkürürler. Tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıkları ödağacından, hanımları hûrilerden olacaktır. Yaradılışları bir tek adam; altmış arşın uzunluğundaki babaları Âdem'in sûretinde olacaklardır."
Âyet ve hadislerden anlaşıldığına göre, Cennet ve Cehennem sabittir. Yok olmayacaktır. Cennet'e bir giren, bir daha oradan dışarı çıkmayacaktır. Orada ölüm yoktur, ebedî bir hayat vardır. Orada nimetler sonsuzdur. İnsan bunları hayal dahi edemez. Cennet ehli ebedî bir saadet içindedir.
Cennet'e girmenin birinci şartı, iman ehli olmaktır. Daha sonra sâlih ameller ve güzel ahlâk gelir. Bütün ibâdetler Allah'ı zikir için yapılır. Zikir ibâdetlerin özüdür. Güzel ahlâka ise, nefis terbiyesi ve tezkiyesi ile ulaşılır. Bunun yolu da Allah'ı zikretmektir.
Zikrullahın Cennet'e ulaştıran amel olduğunu bildiren hadisler pek çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Geceleyin yürütüldüğümde (İsrâ gecesi) İbrâhim'i gördüm. Bana dedi ki:
Ümmetine benden selâm söyle! Onlara Cennet'in çok güzel olduğunu, toprağının misk gibi olduğunu, suyunun çok tatlı ve lezzetli olduğunu, dümdüz olduğunu, dikilen ağaçlarının da Sübhanallahi velhamdü lillahi velâ ilâhe ilallahü vellahu ekber olduğunu bildir."
"Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat ves-Sağîr"de şu ilaveyi eklediler: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billah."
Câbir'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim 'Sübhanallahi'l-Azîm ve bi-hamdih' derse ona Cennet'te bir hurma ağacı dikilir."
Abdullah İbn Ömer'den: "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim sırf Allah için 'Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerîke leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüvel-Hayyüllezî lâ yemûtu bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse, Allah onu Naîm Cennetine koyar."
Ebu Mûsa el-Eş'arî (r.a.) rivâyet etmiştir: "Sana Cennet hazinelerinden birinin yolunu bildireyim mi?" dedi.
Ben de, "Evet, bildir ey Allah'ın Resulü!" dedim.
"Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" buyurdu. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)