Çanakkale zaferinin 87. yıldönümünü 18 Martta kutladık. Çanakkale'de şehit olan ecdadın kutlu kanlarıyla suladığı bu cennet vatanın emanetçileri olarak sorgulamamız, cevaplarını tahlil etmemiz gereken pek çok mesele var.
Özellikle ulusal egemenliğimizin uluslarüstü kuruluşlara devrinin tartışıldığı ve vatan toprağı Kıbrıs meselesinin yine uluslarüstü kuruluşların mahkemelerine havale edildiği günümüz Türkiyesinde milletçe muhasebe yapmanın zamanı geçiyor.
Bugün AB trenini kaçırmamak adına uğruna savaş verilerek kazanılmış haklarımızı ve milli değerlerimizi AB müktesebatına bu ülkeyi yönetenlerce uydurulma çabaları ve bu uğurda verilen mücadelenin tanımı yapılmak zorunda.
Uygar dünyanın geldiği son mükemmel nokta olarak milletimizin önüne konan AB, halen üyeleri tarafından sorgulanırken, aday adayı olarak Türkiye'nin bu sorgulamayı yapmasını lüks kabul edenler, milli mücadelecilerle mandacıların kavgasını hatırlıyorlar mı acaba...
AB ülkeleri ile aramızda bulunan kan uyuşmazlığına, kültürel ve dini farklılığa rağmen, AB'nin her fırsatta 'Hıristiyan Kulübü' tavrını sergilerken bu hedefi Türkiye'nin tek ve vazgeçilmez amacı haline getirenlerin sorgulaması gereken çok şey yok mu?
Evet, büyük Çanakkale Zaferini sadece 18 Mart'ta değil belki her gün her an yeniden yaşamalı, yeniden dirilmeliyiz. Önümüzdeki elli yılın hatta yirmi yılın dünyada ve bulunduğumuz coğrafyada nelere gebe olabileceğini anlamak için geçmiş elli hatta 20 yıla bakmak yeterli sanırım. Elli yıl önce yaşanan ikinci dünya savaşının Avrupa'yı ve Asya'yı nasıl alt üst ettiğini, coğrafyasını nasıl değiştirdiğinin karşısında günümüz dünyasının da aynı kalacağını hatta daha da uygarlaşacağını(!) düşünenlere şaşmamak mümkün mü?
Kendi aralarındaki kavgaya son vermek ve zamanında Almanya'nın yaptığı çılgınca hareketleri denetlemek amacına yönelik olarak kurulan Avrupa Birliği'nin küresel bir adalet, sosyal ve ekonomik yapı sunacağını umanların gerçekleşmeyecek bir hülyanın bendeleri olarak daha çook bekleyeceğini söylemeliyiz.
Kendilerine 'hür dünya' tanımlamasını yakıştıranlar, bu gün savaşla elde ettiklerinden çok daha fazlasını barış getirmek adına yapmaktalar. Bu ülkeleri ve ittifakları nemalandıran sinsi saldırganlığın adı 'teröre karşı savaştır' artık. 11 Eylül saldırısının ardından zamanında hamiliğini yaptıkları Taliban'dan sonra, Afgan halkına büyük bir ittifakla demokrasi ihraç eden Amerika'nın ilk toz dumanın ardından Bush ailesine ait şirketlerin bölge müdürü Karzai'nin Afganistan'a başbakan olarak atanması fotoğrafı çok net ortaya koyuyor. Tüm dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiren küresel güçler mandacılığı en baştan kabul etmeyi hür dünyaya adım atmanın ilk basamağı olarak koyuyor gelişmemiş (!) dünyanın önüne.
Küresel güçler, dünya sorunlarıyla ilgilenme karşısında içte ve dışta bu ilgilenmenin inandırıcı delillerini ortaya koymakta zorlanmıyorlar. Bu nedenle ilkeye dayalı bir dış siyasetin kısa zamanda sorunlar getireceğini açıkça itiraf ederek ilkesiz ve hiçbir insani siyaseti referans almadıklarını ortaya koyuyorlar.
Soğuk savaş sonrasında tek kalan küresel güç ABD, hakimiyetini korumak ve çıkarlarına uygun bir savaş sonrası düzen kurma çabalarının ifadesi olan Yeni Dünya Düzeninde yeni düşmanlar bulmakta zorlanmadı. Küresel siyaset yapıcılarının medeniyetler çatışması kuramlarıyla karşı medeniyetleri silah zoruyla da olsa ehlileştirme görevini üstlenen ABD, bu uğurda önemli çalışmaların ve çatışmaların içerisine girmeye hazırlanıyor. Soğuk savaş sonrasında dünya politikasının değişeceğine inananlar, yanılgılarını anlamak için fazla beklemek zorunda kalmadılar. Türkiye bağlamında söyleyecek olursak Çanakkale savaşından bu yana dünya siyaseti hiç değişmedi değişmeyecekte... Küresel siyaset bilimcilerinin ülkelerinin dünyayı paylaşma planına entelektüel katkıları bu gerçeği değiştirmeye yetmeyecek.
Bu anlamda Türk aydının ve milletinin sorgulaması ve düşünmesi gereken çok şey var Çanakkale Zaferinin yıldönümünde.
Özellikle ulusal egemenliğimizin uluslarüstü kuruluşlara devrinin tartışıldığı ve vatan toprağı Kıbrıs meselesinin yine uluslarüstü kuruluşların mahkemelerine havale edildiği günümüz Türkiyesinde milletçe muhasebe yapmanın zamanı geçiyor.
Bugün AB trenini kaçırmamak adına uğruna savaş verilerek kazanılmış haklarımızı ve milli değerlerimizi AB müktesebatına bu ülkeyi yönetenlerce uydurulma çabaları ve bu uğurda verilen mücadelenin tanımı yapılmak zorunda.
Uygar dünyanın geldiği son mükemmel nokta olarak milletimizin önüne konan AB, halen üyeleri tarafından sorgulanırken, aday adayı olarak Türkiye'nin bu sorgulamayı yapmasını lüks kabul edenler, milli mücadelecilerle mandacıların kavgasını hatırlıyorlar mı acaba...
AB ülkeleri ile aramızda bulunan kan uyuşmazlığına, kültürel ve dini farklılığa rağmen, AB'nin her fırsatta 'Hıristiyan Kulübü' tavrını sergilerken bu hedefi Türkiye'nin tek ve vazgeçilmez amacı haline getirenlerin sorgulaması gereken çok şey yok mu?
Evet, büyük Çanakkale Zaferini sadece 18 Mart'ta değil belki her gün her an yeniden yaşamalı, yeniden dirilmeliyiz. Önümüzdeki elli yılın hatta yirmi yılın dünyada ve bulunduğumuz coğrafyada nelere gebe olabileceğini anlamak için geçmiş elli hatta 20 yıla bakmak yeterli sanırım. Elli yıl önce yaşanan ikinci dünya savaşının Avrupa'yı ve Asya'yı nasıl alt üst ettiğini, coğrafyasını nasıl değiştirdiğinin karşısında günümüz dünyasının da aynı kalacağını hatta daha da uygarlaşacağını(!) düşünenlere şaşmamak mümkün mü?
Kendi aralarındaki kavgaya son vermek ve zamanında Almanya'nın yaptığı çılgınca hareketleri denetlemek amacına yönelik olarak kurulan Avrupa Birliği'nin küresel bir adalet, sosyal ve ekonomik yapı sunacağını umanların gerçekleşmeyecek bir hülyanın bendeleri olarak daha çook bekleyeceğini söylemeliyiz.
Kendilerine 'hür dünya' tanımlamasını yakıştıranlar, bu gün savaşla elde ettiklerinden çok daha fazlasını barış getirmek adına yapmaktalar. Bu ülkeleri ve ittifakları nemalandıran sinsi saldırganlığın adı 'teröre karşı savaştır' artık. 11 Eylül saldırısının ardından zamanında hamiliğini yaptıkları Taliban'dan sonra, Afgan halkına büyük bir ittifakla demokrasi ihraç eden Amerika'nın ilk toz dumanın ardından Bush ailesine ait şirketlerin bölge müdürü Karzai'nin Afganistan'a başbakan olarak atanması fotoğrafı çok net ortaya koyuyor. Tüm dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiren küresel güçler mandacılığı en baştan kabul etmeyi hür dünyaya adım atmanın ilk basamağı olarak koyuyor gelişmemiş (!) dünyanın önüne.
Küresel güçler, dünya sorunlarıyla ilgilenme karşısında içte ve dışta bu ilgilenmenin inandırıcı delillerini ortaya koymakta zorlanmıyorlar. Bu nedenle ilkeye dayalı bir dış siyasetin kısa zamanda sorunlar getireceğini açıkça itiraf ederek ilkesiz ve hiçbir insani siyaseti referans almadıklarını ortaya koyuyorlar.
Soğuk savaş sonrasında tek kalan küresel güç ABD, hakimiyetini korumak ve çıkarlarına uygun bir savaş sonrası düzen kurma çabalarının ifadesi olan Yeni Dünya Düzeninde yeni düşmanlar bulmakta zorlanmadı. Küresel siyaset yapıcılarının medeniyetler çatışması kuramlarıyla karşı medeniyetleri silah zoruyla da olsa ehlileştirme görevini üstlenen ABD, bu uğurda önemli çalışmaların ve çatışmaların içerisine girmeye hazırlanıyor. Soğuk savaş sonrasında dünya politikasının değişeceğine inananlar, yanılgılarını anlamak için fazla beklemek zorunda kalmadılar. Türkiye bağlamında söyleyecek olursak Çanakkale savaşından bu yana dünya siyaseti hiç değişmedi değişmeyecekte... Küresel siyaset bilimcilerinin ülkelerinin dünyayı paylaşma planına entelektüel katkıları bu gerçeği değiştirmeye yetmeyecek.
Bu anlamda Türk aydının ve milletinin sorgulaması ve düşünmesi gereken çok şey var Çanakkale Zaferinin yıldönümünde.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014