Bunlar ebediyen hayırda birleşmezler
Ubâde b. Sâmit, kendisini safına çekmeye çalışan Muaviye'ye dedi ki: "Tebük savaşına gidiyorduk. İkiniz de (Amr ve Muaviye) yanyana konuşarak gidiyordunuz. Hz. Peygamber, bize sizi gösterdi de, 'Bunların ikisini bir arada gördünüz mü aralarını ayırın, çünkü bunlar ebediyen bir hayırlı şey için birleşmezler' buyurdu"
05.01.2016 00:00:00
Abdülbaki Gölpınarlı İmam Ali eserinde şöyle aktarıyor:
Muaviye, Müslümanları Hz. Ali'ye karşı kışkırtmayı sürdürüyordu. Bu çerçevede Sahabenin ileri gelenlerine mektup yazmayı ihmal etmiyordu.
Ebû Vakkas oğlu Sa'd'ın, onun bu manadaki mektubunu şöyle cevaplamıştı:
"Sen beni olmayacak bir şeye, temelsiz bir yola çağırıyorsun. Ömer Şûra'ya ancak halifeliğe layık olanları aldı fakat Ali'de öyle üstünlükler var ki bizde yoktur. Talha'yla Zübeyr'e gelince; evlerinde otursalardı haklarında daha hayırlı olurdu. Allah, Mü'minlerin Anasının suçunu bağışlasın."
Ebû Vakkas oğlu Sa'd mektubunu şu mealdeki beyitlerle bitirmişti:
"Ey Muâviye, sen onulmaz bir derde düşmüşsün, ilâç yok o derde. Beni Ebu'l-Hasan çağırdı da icâbet etmedim, dostlukla düşmanlığı kesin olarak ayırt eden bir kılıç ver bana dedim. Sen, Ali'nin elde edemediği bir şeyi mi istiyorsun. Hâlbuki ben, beni affetmesini istemiştim ondan. Sana gelince, Ali'nin hayatındaki bir gün bile senin bütün ömründen, ölümünden sonra yerde yatmandan hayırlıdır; kurban ol Ali'ye sen."
Mesleme oğlu Muhammed de, yazdığı mektupta, "Mektubunu aldım, anladım ki maksadın Osman'ı öldürenlerden öç almak değil, padişahlığı elde etmek. Şunu bil ki ben seni Ali'den üstün görmem, senin hatırın için de onun aleyhinde bulunmam.
Osman'ın zamanında bir fitnedir koptu, gördüm ki onu gidermeye gücüm yetmiyor, benim gibi adamların öğütleri fayda etmiyor. Kılıcımı kırdım, yalnızlık bucağına çekildim. Sahabeden bazıları da benim gibi yaptılar.
Fakat Osman kuşatılmışken senden defalarca yardım istemişti, elindeydi, yardım etmedin. Düşmanları onu öldürür de meydan bana kalır sandın. Şimdi de tutmuş, kanını istemek bahanesiyle Müslümanlara baş olmak istiyorsun" diyordu.
O sıralarda sahabeden Sâmit oğlu Ubâde Şam'daydı. Muaviye, onu da kendisine uydurmak için çağırmıştı. Ubâde, Muaviye'nin yanına girince Amr da oradaydı. Ubâde, mecliste başka yer varken gitti, ikisinin arasına oturdu.
Muaviye, Osman'ın ölümünden tutturup birçok sözler söyleyerek Ubâde'yi kandırmaya çalışırken Ubâde, "Dur" dedi. "Odada bu kadar boş yer varken neden geldim de aranıza oturdum, bunun sebebini anladın mı?"
Muaviye, "Müslümanlıkta bizden daha eskisin, bizden üstünsün, herhâlde ondan" dedi. Ubâde, "Hayır" dedi; "Tebük savaşına gidiyorduk. İkiniz de yanyana konuşarak gidiyordunuz. Hz. Peygamber, bize sizi gösterdi de, 'Bunların ikisini bir arada gördünüz mü aralarını ayırın, çünkü bunlar ebediyen bir hayırlı şey için birleşmezler' buyurdu. İşte onun için aranıza girdim. Düşmanınız, gördüğünüz, bildiğiniz düşmanlardan çok daha çetindir. Birleştiğiniz uygunsuz işe engel olur da sizi bu yoldan çevirir, böylece de Müslümanlığa hizmet edebilirsem sevinirim."
Görülüyor ki bu savaşlarda tarafsız kalanlar da Hz. Ali'nin üstünlüğünü ikrarda müttefikti. Bu söylediğimiz zatlardan başka Sâbit oğlu Zeyd, Zeyd oğlu Üsâme de tarafsız kalmışlardı. Bunlar da Müslümanlara kılıç çekmeyi doğru bulmuyorlar, fakat Hz. Ali'nin faziletini tasdik ediyorlardı. Hatta Muaviye'yle beraber Sıffin'de bulunan Ebû Hureyre bile namazda, Hz. Ali tarafına geçer, ona uyar, savaştaysa yüksek bir yere çekilir, hiç bir tarafa karışmazdı. Neden namaz kılacağın vakit o tarafa geçiyorsun diye soranlara "Muâviye'nin yemeği daha yağlı, Ali'nin arkasında kılınan namaz daha tam, bir tarafa çekilip savaşa katılmamak daha iyi" diye cevap vermişti.
Muâviye, sahabenin kendi tarafını tutmadığını anlayınca Amr'a, "Hakkın varmış, bunlardan bize fayda yok; biz kendi başımızın çâresine bakalım" dedi.
Muaviye, Müslümanları Hz. Ali'ye karşı kışkırtmayı sürdürüyordu. Bu çerçevede Sahabenin ileri gelenlerine mektup yazmayı ihmal etmiyordu.
Ebû Vakkas oğlu Sa'd'ın, onun bu manadaki mektubunu şöyle cevaplamıştı:
"Sen beni olmayacak bir şeye, temelsiz bir yola çağırıyorsun. Ömer Şûra'ya ancak halifeliğe layık olanları aldı fakat Ali'de öyle üstünlükler var ki bizde yoktur. Talha'yla Zübeyr'e gelince; evlerinde otursalardı haklarında daha hayırlı olurdu. Allah, Mü'minlerin Anasının suçunu bağışlasın."
Ebû Vakkas oğlu Sa'd mektubunu şu mealdeki beyitlerle bitirmişti:
"Ey Muâviye, sen onulmaz bir derde düşmüşsün, ilâç yok o derde. Beni Ebu'l-Hasan çağırdı da icâbet etmedim, dostlukla düşmanlığı kesin olarak ayırt eden bir kılıç ver bana dedim. Sen, Ali'nin elde edemediği bir şeyi mi istiyorsun. Hâlbuki ben, beni affetmesini istemiştim ondan. Sana gelince, Ali'nin hayatındaki bir gün bile senin bütün ömründen, ölümünden sonra yerde yatmandan hayırlıdır; kurban ol Ali'ye sen."
Mesleme oğlu Muhammed de, yazdığı mektupta, "Mektubunu aldım, anladım ki maksadın Osman'ı öldürenlerden öç almak değil, padişahlığı elde etmek. Şunu bil ki ben seni Ali'den üstün görmem, senin hatırın için de onun aleyhinde bulunmam.
Osman'ın zamanında bir fitnedir koptu, gördüm ki onu gidermeye gücüm yetmiyor, benim gibi adamların öğütleri fayda etmiyor. Kılıcımı kırdım, yalnızlık bucağına çekildim. Sahabeden bazıları da benim gibi yaptılar.
Fakat Osman kuşatılmışken senden defalarca yardım istemişti, elindeydi, yardım etmedin. Düşmanları onu öldürür de meydan bana kalır sandın. Şimdi de tutmuş, kanını istemek bahanesiyle Müslümanlara baş olmak istiyorsun" diyordu.
O sıralarda sahabeden Sâmit oğlu Ubâde Şam'daydı. Muaviye, onu da kendisine uydurmak için çağırmıştı. Ubâde, Muaviye'nin yanına girince Amr da oradaydı. Ubâde, mecliste başka yer varken gitti, ikisinin arasına oturdu.
Muaviye, Osman'ın ölümünden tutturup birçok sözler söyleyerek Ubâde'yi kandırmaya çalışırken Ubâde, "Dur" dedi. "Odada bu kadar boş yer varken neden geldim de aranıza oturdum, bunun sebebini anladın mı?"
Muaviye, "Müslümanlıkta bizden daha eskisin, bizden üstünsün, herhâlde ondan" dedi. Ubâde, "Hayır" dedi; "Tebük savaşına gidiyorduk. İkiniz de yanyana konuşarak gidiyordunuz. Hz. Peygamber, bize sizi gösterdi de, 'Bunların ikisini bir arada gördünüz mü aralarını ayırın, çünkü bunlar ebediyen bir hayırlı şey için birleşmezler' buyurdu. İşte onun için aranıza girdim. Düşmanınız, gördüğünüz, bildiğiniz düşmanlardan çok daha çetindir. Birleştiğiniz uygunsuz işe engel olur da sizi bu yoldan çevirir, böylece de Müslümanlığa hizmet edebilirsem sevinirim."
Görülüyor ki bu savaşlarda tarafsız kalanlar da Hz. Ali'nin üstünlüğünü ikrarda müttefikti. Bu söylediğimiz zatlardan başka Sâbit oğlu Zeyd, Zeyd oğlu Üsâme de tarafsız kalmışlardı. Bunlar da Müslümanlara kılıç çekmeyi doğru bulmuyorlar, fakat Hz. Ali'nin faziletini tasdik ediyorlardı. Hatta Muaviye'yle beraber Sıffin'de bulunan Ebû Hureyre bile namazda, Hz. Ali tarafına geçer, ona uyar, savaştaysa yüksek bir yere çekilir, hiç bir tarafa karışmazdı. Neden namaz kılacağın vakit o tarafa geçiyorsun diye soranlara "Muâviye'nin yemeği daha yağlı, Ali'nin arkasında kılınan namaz daha tam, bir tarafa çekilip savaşa katılmamak daha iyi" diye cevap vermişti.
Muâviye, sahabenin kendi tarafını tutmadığını anlayınca Amr'a, "Hakkın varmış, bunlardan bize fayda yok; biz kendi başımızın çâresine bakalım" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.